İÇİNDEKİLER
♦ Dilimizden yalnızca Yunan kökenli kelimeleri çıkarsak ne olurdu?
Yunan medeniyeti en az Fars ve Arap medeniyetleri kadar güçlüydü ve bilhassa dilimizi ziyadesiyle etkilemişti.
Maksudumuz Türkçenin bir medeniyet dili olduğunu ele güne göstermek…
Hamasi bir milliyetçilikle çalışmaları inceleme nezaketini dahi göstermeden saldıranlara da kızmıyorum.
Türkçülük mefkûresini ve Ömer Seyfettin’i akademik olarak çalışmaya başladığımda bir kaynak okyanusu bekliyordum; oysa geçtiğim sular paçalarımı dahi ıslatmamıştı.
Özetle Türk ve Türkçülük meselesi söz konusu olunca kopan gürültüye rağmen tam anlamıyla bir kaynak kıtlığı söz konusu.
-Aslında şöyle söylemek gerek. Bugün İslam ve Allah adına ahkâm kesip insanları acımasızca tekfir eden taifeler Kur’an’ın mesajından ne kadar haberdar ise Türk milliyetçiliği adına ahlaksızca tavır takınan taifede Türk’ün dilini ve kültürünü ancak o kadar bilmektedir..
Zaten o zat-ı muhterem Türk kültürü ve tarihi hakkında bir iki ciddi eser okuduğunda karşısına çıkan yegâne temalar hoşgörü, mertlik, kardeşlik, adalet ve dahi insaniyet olmaktadır..
Oysa ağzından köpükler saçarak kopardığı yaygaranın Türk mefkûresi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur..
Şahsi kanaatim bir kişi en azından ciddi bir Ömer Seyfettin okuması yapmadan kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlamamalıdır..
Hakeza Mehmet Akif Ersoy’u anlamadan İslamcılık üzerinden söz söylemek ne kadar acz içeriyorsa benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır.
-Asırlardır komşumuz olan ve uzun süre de tebaamız olarak bulunan Yunanlıların lisanından da dilimize hayli kelime geçmiştir.
Şunu kabul etmek gerekir ki Yunan medeniyeti en az Fars ve Arap medeniyetleri kadar güçlüydü ve bilhassa dilimizi ziyadesiyle etkilemişti..
Elbette diğer lisanlarda yaptığımız gibi bugün gündelik hayatta kullandığımız ve “Bu da mı Yunan menşeili” dediğimiz kelimeleri seçmeye çalıştık.
Kelimelerde hatalar olabilir ve yapılacak geri dönüşlere göre düzeltmelere hassasiyet göstereceğiz.
A harfi
Açelya, ahtapot, akasya, alçı, alegori, alerji, anahtar, analiz, arşiv, asfalt, atmosfer, Avrupa, ayazma…
B harfi
Bakteri, balyoz, banyo, barut, bezelye, biyografi, boru…
C-Ç harfi
Cımbız, cins, coğrafya, çene, çiklet, çerez, çipura…
D harfi
Daktilo, defne, defter, demet, diyet, dinozor…
E harfi
Efe, efendi, Ege, ego, eko, ekonomi, elektrik, enerji, enginar, ergen, estetik, etik…
F harfi
Falaka, fantezi, fasulye, fener, fesleğen, fıçı, fırça, fırın, filiz, fire, fosfor, funda…
G harfi
Galaksi, galata, gaz, gübre, güğüm, gastronomi, gen, geometri, geniz…
H harfi
Halat, harita, havyar, hektar, hendek, heyula, hijyen, hipnoz, hiyerarşi, hoyrat, hülya…
I-İ harfi
Ihlamur, ılgaz, ıskarta, ıspatula, ızgara, ibrik, iksir, iskemle, istif, iyot…
J harfi
Jimnastik, jeoloji
K harfi
Kadırga, kahkaha, kafa, kaka, kaldırım, kambur, kanepe, kandil, kanun, karanfil, karizma, kerata, kestane, köprü, körfez, kopil (kız çocuğu), kulübe, kum, kuytu, kümes….
“K” harfi ile öylesine yoğun bir kelime hazinesi var ki işin içinden çıkmak mümkün değil.
L harfi
Labirent, lağım, lahana, laik, lamba, lastik, leğen, levent, liman, limon…
M harfi
Mermer, madalya, mağara, mandal, mandıra, mantar, marul, maymun, metal, midye, moloz, müze, musiki…
N harfi
Namus, narkotik, nektar, nergis, nostalji…
O-Ö harfi
Oksijen, omuz, organ, otokrasi, öreke…
P harfi
Paçavra, palaz, pamuk, panayır, pankart, papatya, parazit, paydos, pide, pinti, polis…
S-Ş harfi
Safsata, sahne, salya, sınır, sistem, sofi, şapşal, şema…
T harfi
Taklit, takoz, takunya, tekir, tekne, teneke, temel, terapi…
U-Ü
Uskumru, ülser, ütopya…
Y harfi
Yakamoz, yalı, yelek, yortu…
Z harfi
Zağar, zar, zifiri, zır…
Velhasıl, serinin bu yazısında göstermek istediğimiz şey Türkçenin nasıl muazzam bir medeniyet dili olduğunu ispat etmektir..
-Konfüçyus, “Ben parmağımla ayı gösteririm, ahmaklar parmağıma bakar” der.
Israrla Türkçeye zulmetmeye gayret edenlere inat dilimizin nasıl geniş bir okyanus olduğu ortadadır, bir-iki kişinin kirletmesi ile elbette bu koca derya kirlenecek değil..
Yunanca da bu okyanusa akan kollardan yalnızca birisidir. Ne yazık ki üç tarafımız denizlerle dört tarafımız düşmanlarla sarılı yaklaşımı sebebiyle Arap, Fars ve Yunan komşularımızın dilimize-kültürümüze yaptıkları katkılara dahi düşman olduk.
Eğer bir kişinin saçı başı dağılmışsa aynaya kızmaya hakkı var mıdır? Bahsettiğimiz tüm bileşenlerin toplamı bizim kimliğimizdir.
♦ Dilimizden yalnızca Farsça kelimeleri çıkarsak ne olurdu?
Henüz cumhuriyet kurulmadan evvel dilde sadeleşme hareketleri başlar.
Genç Kalemler ve çevresi dönemin iktidar partisi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin desteğini alarak dilde millileşme hareketini yürütür..
-Ziya Gökalp’in fikir babası olduğu Genç Kalemler, Ömer Seyfettin’in imzasız yayımladığı “Yeni Lisan” makalesi ile dildeki Arapça-Farsça kelime, tamlama ve terkiplerde ıslah talebini dile getirir..
Bu zamanla edebiyat sahasına ve siyasete de yansır.
Arapça ve Farsça Türk kültürünü asırlarca etkilemiş ana unsur lisanlar arasındadır.
Bu iki dilin yanında Türkçe; Fransızcadan, Rumcadan ve daha birçok Avrupa menşeili dilden sayısız kelime almıştır.
Arapça ve Farsça ise Türkleri farklı şekillerde etkilemiştir. Çoğu kişi ibadet dili Arapça olması nedeniyle İslamlaşma evresinde Arapçanın hâkim dil olduğunu düşünür.
Oysa Türkler, İslam’ı daha çok Farisilerden etkilenerek öğrenmiştir. Bu sebeple en temel kavramlar olan peygamber, abdest gibi ibadete dair sözcükler Farsçadır.
Arapça neden daha zordur?
Arapça büklümlü dediğimiz bir dildir. Yani bir kelime yapısını değiştiren bir ek aldığında kelimenin gövdesi değişir.
Oysa Türkçede örneğin “gel” eylemi yapım eki aldığında gövdesini korur; “geliş, gelip, gelen” olabilir, ama gövde istisnai durumlar dışında değişmez.
Arapçada ise bir kelime farklı anlamlar türetmek için gövde değişikliği ile bükülebilir. Ayrıca Arapça kelimelerde ince sesleri vermek de bir Türk için son derece zordur.
Bu bağlamda Farsça kelimeler, terkipler, tamlamalar ve bağlaçlar açısında Türkler için daha kolay ve kullanışlı olmuştur.
Ayrıca Farsçanın edebiyat ve gündelik hayatta artan kullanılabilirliği halkın bu dilden yoğun kelime alımını hızlandırmıştır.
Sayısal anlamda Selçuklu ve Osmanlı’da yazılan eserler dikkate alındığında Arapça kelime sayısı Farsçanın önünde olabilir; ama halkın kullanımı ve edebiyat sahasına yansımasına baktığımızda Türkler kesinlikle daha çok Farsçanın etkisindedir denilebilir.
-Şunu da belirtmek gerekir ki büyük medeniyetler dillerine bir kelimeyi aldığı için yok olmazlar. Bilakis yabancı kelimeleri işleme kabiliyeti kendi dilini besleyen ana unsurlardan birisidir.
Zaten dilde millileşme hareketini başlatan Genç Kalemler’in en önemli ismi Ömer Seyfettin’e göre dilde milli ıslah olduğu gibi Arapça veya Farsça kelimeleri atıp Orta Asya bozkırlarında ölmüş kelimeleri getirip lügate sokmak değildir.
Dilde yaşayan, şairin, esnafın, öğrencinin kullandığı kelime menşei ne olursa olsun Türkçedir..
-Kelime dil içinde önce fonksiyonel, ardından estetik olmalı ve nihayet alınan kelime dilin kurallarını bozmamalıdır.
Bu bağlamda Farsçadan dilimize tarihi süreçte geçen ve bugünde gündelik dilin vazgeçilmezi olan kelimeleri çıkarttığımızda Türkçeyi adeta yıkımın eşiğine getiririz. Buyurun bu kelimeler nelermiş beraber bakalım.
Şunu belirteyim öncelikle kelimeleri alfabetik ve en ilginçlerini seçerek okura gösteriyoruz.
Aksi halde köşemizin sınırları bu denli bir çalışma için son derece sınırlıdır:
A harfi
Abdest, aheste, ahenk, amaç, armut, arzu, asayiş, aşikâr, aşiyan, ateş, avare, avaz, avize, ayin, azar, azat…
Liste uzadıkça uzuyor ve daha ilk harfteyiz.
B harfi
Bacak, bahar, bahşiş, bahtiyar, bamya, barut, bedava, bel, beste, beygir, beyhude, beynamaz, biçare….
C harfi
Cadı, cam, can, canavar, cendere, canhıraş, cevher, cevşen, cenk, cıva, cephane, ciğer, cihan, civan, cimri, coşmak, cömert…
Ç harfi
Bakın Ç harfi bile son derece gündelik hayatımızın parçası olan kelimeleri ihtiva ediyor.
Çabuk, çadır, çakal, çamaşır, çapraz, çare, çarmıh, çarşaf, çember, çengel, çeşme, çevik, çıra, çift, çile, çirkin, çoban, çorba, çöp, çünkü…
Bir sonraki harfe geçince işler iyice tuhaflaşıyor.
D harfi
Dağ, dadı, dert, derya, derviş, destan, dil, dost, dolap, duvar, dürüst, düşman…
Yerimiz azaldıkça örnekleri daha da azaltmak zorunda kalıyoruz; ama “bu da mı Türkçe değil Farsa imiş” dediğimiz kelimelerin sayısı daha da artıyor. Hele ki “E” gibi netameli bir harfe geçince.
E harfi
Ebru, efsane, eğer, ejder, endam, endişe, enişte, eyvah, ezber…
F harfi
Ferah, fıstık, fil, fincan, firuze, feryat, fersah, figan, feriştah, ferda…
Bir sonraki harf olan “G” harfi adeta Türkçeye damgasını vurmuş durumda.
G harfi
Gavur, gerçi, gerdan, gerdek, gezi, geveze, gözde, gül, gürbüz, güya, gürbüz…
Yumuşak G ile zaten Türkçede de başlayan kelime bulunmadığı için onu es geçiyoruz.
H harfi
Hafta, hak, han, hane, handan, hastane, havuç, hem, hemşire, hep, henüz, herkes, hergele, hiç, hoca, hoş, hüner…
İ harfi ile nispeten daha az kelimeye rastlıyoruz.
İ harfi
İncir, işkence, işkembe, ibrik, iğdiş…
K harfi
Karpuz, kahraman, kavga, kayısı, kelek, kelepçe, kelle, keman, kenar, kereste, kereviz, keş, keşiş, keşkül, kireç, köfte, köşk…
K harfi sonu gelmeyen kelimeler yığını adeta.
L harfi
Laf, lal, lavaş, leke, leb, leş, leylek, lime, levent, leğen, leblebi…
M harfi
Madara, mat, mehter, mekik, mercimek, mert, mey, mumya, mühür, müjgan, mühde…
N harfi
Nadan, nagehan, nahoş, nam, name, namert, nar, naz, nargile, ne.. ne.., nergis, neşter…
O harfi
O harfi ile iki kelime son derece ilginç; biri “oruç” diğeri ise hakaret olarak kullanılan “O** (ruspi)”
P harfi
Padişah, paha, panzehir, pamuk, para, parça, pazar, peder, pembe, perde, pergel, perişan…
R harfi
Reçel, rençber, renk, rengârenk, revan, rıhtım, rüsva, rüzgâr, revani, rast…
S harfi
Sahte, sade, saray, sarhoş, satranç, sebze, sehpa, serap, serbest, Serhat, sincap, sitem, sert, serseri…
Bilhassa “s” harfi ucu bucağı gelmeyen kelimeler ile bizi şaşırtıyor.
T harfi
Taht, tane, tarçın, tava, tay, taze, tebeşir, tembel, ten, terazi, terzi, tez, teskere, turşu, tüfek, türban…
Ü-U harfi
Usta, ustura, umut, ümit, üstat…
V harfi
“V” harfi “virane, vaşak” gibi sınırlı kelimelerle karşımıza çıkıyor.
Elbette bu sınır gündelik hayattaki yansıması dikkate alındığında böyledir.
Yoksa yalnızca “V” harfi ile dahi tüm yazıyı doldurmak mümkündür.
Y harfi
Yağma, yardak, yaban, yad, yar, yardım, yasemin, ya..ya, yegane, yek, yelda, yekta, yeşim…
Z harfi
Zehir, zemberek, zemin, zenci, zerde, zibidi, zeyrek, zira, zinhar, zor, zülüf, Zümrüdüanka…
Buraya kadar yaptığımız bir girizgahtı ve bunun iki temel amacı bulunmaktadır. İlki ve en önemlisi Türkçenin bir medeniyet dili olduğunu göstermektir.
İster doğudan isterse batıdan olsun asırlardır beslenerek güçlenmektedir. Bu anlamda Türkçeye yapılan suni müdahaleler her daim akim kalmıştır.
Biliyorsunuz bazen Türkçenin bu muhteşem sistemi yanlış yorumlanmıştır. Öyle ki Türkçenin ilk dil olduğu tezi dahi ortaya atıldı.
-Merhum Zeki Velidi Togan bu iddiayı ortaya atanlara latif bir şekilde “madem bütün diller Türkçeden türemiş o halde neden Türkçe olmayan kelimeleri atıp duruyorsunuz dilden” diyerek eleştirecekti.
Karşısındaki muhatabı Reşit Galip gibi hırslı bir adam olunca Togan canını gönüllü sürgünle zor kurtaracaktı..
Bir diğer amaç biz Türklerin gündelik hayatlarının içindeki Farsça etkisinin görülmesidir..
-Şahsıma göre Türk milliyetçiliğinin en büyük ismi olan Ömer Seyfettin’in makalelerinde “Acaba yalnız Farisi lisanını lügatten çıkarsak ne olurdu?” sorusuna günümüzden bir cevap vermeye çalıştık.
Merhum Seyfettin de bundan bir asır önce bunun Türkçe için bir cinayet olduğunu belirtmişti.
Demek ki Türkçe hala yaşayan, nefes alan bir medeniyet dilidir.
Belki sonraki yazılarımızda dilimizden Rum ve Ermeni lisanlarından borçlu olduğumuz kelimeleri çıkarsak ne olacağını da gösteririz.
Lakin şunu da belirtmek gerekir ki bu yazıda Farsçadan aldığımız kelimeleri gösterdik ve bunu yalnız gündelik hayattan seçtik.
Oysa bu dilden aldığımız deyimler, terkipler, bağlaçlar ayrı bir yazı konusu teşkil eder.