
İÇİNDEKİLER
TİMURLENK SATRANCI
Tarihi zeka ve strateji oyunu diye mangalayı piyasaya sürdüler, federasyonunu bile kurdular. Oysa modern satrancın en ilginç öncüllerinden olan Timurlenk satrancından kimsenin haberi olmadı.
Osmanlıyı hezimete uğratıp Fetret devrine soktuğundan mıdır, nedir? Timurlenk satrancı bu coğrafyada pek rağbet görmedi ama bugün halen New York’ta Timurlenk Satranç Kulübü var ve insanlar Timurlenk satrancı oynuyorlar.
Bazı kaynaklara göre bizzat Timurlenk tarafından tasarlandığı için bu adı alsa da, Shatranj Kamil (mükemmel satranç) veya Shatranj Al-Kabir (büyük satranç) adı da verildi.
112 kareden oluşan tahtada her oyuncunun taşları şu şekildeydi; bir şah, bir vezir, bir general, iki zürafa, iki izci(ya da öncü), iki at, iki kale, iki fil, iki deve, iki debbabe (kale duvarlarını oymaya yarayan savaş aleti) ve on bir piyon. Piyonlar modern satrançtaki gibi standart değil her biri özeldir. At piyonu ata, kale piyonu kaleye dönüşüyor yani piyonun türü hangi taşa terfi edeceğini belirliyor. Bunun istisnalarından biri şah piyonudur ki bu piyon prense dönüşüyor. Diyagramda Timurlenk satrancını ve taşlarını görebiliriz.

Diyagramda görülen iki çıkıntı karenin adı ise ‘’saray’’dır. Eğer bir oyuncu şahını rakibin sarayına götürmeyi başarırsa oyun berabere biter. Oyuna kimin başlayacağı zar atarak belirleniyor. Amaç, modern satrançta olduğu gibi mat etmektir ancak rakibi pat eden de galip sayılır. Modern satrançtaki rok ve geçerken alma kuralları bu oyunda geçerli değildir. Ancak şah bir defalığına kendi taşlarından biriyle yer değiştirebilir.
Taşların hareketleri ve kuralları ise şöyle;
Şah (f1, f10): Modern satrançtaki gibi hareket eder. Zürafa (e2, g2, e9, g9): Çapraz olarak bir kare ve ardından yatay veya dikey olarak en az üç, isterse dört kare hareket eder ancak bu hareket sırasında geçeceği kareler boş olmalıdır. Diyagram.

General (e1, g10): Bir kare çapraz hareket eder (mor). Deve (c1,i1, c10,i10): Tıpkı at gibi taşların üstünden atlayabilir. Hareketi bir çaprazdan sonra iki adım yatay ya da dikey şeklindedir (kırmızı). Debbabe (c2,i2,c9,i9): Yatay ya da dikey iki kare hareket ederken taşların üstünden atlayabilirler (mavi). Diyagram.

İzci (d2,h2,d9,h9): Modern satrançtaki fil gibi hareket eder, ancak en az iki kare hareket etmelidir (kırmızı). Vezir (g1, e10): Bir kare yatay ya da dikey hareket eder (mavi). Fil (a1,k1,a10,k10): Çapraz iki kare ilerlerken taşların üstünden atlayabilir (mor). Diyagram.

Kale(a2,k2,a9,k9) ve At (b2,j2,b9,j9) modern satrançtaki gibi hareket ederler. Piyonlar: Modern satrançtaki gibi hareket etmelerine rağmen başlangıçta iki adım değil her zaman bir adım ilerlerler.
Şah piyonu terfi ettiğinde ilginç bir döngüye sahiptir. Son sıraya geldiğinde prens olur, hareketsiz hale gelir ve alınamaz. Her an kaldırılıp, istenen bir kareye piyon olarak yerleştirilebilir. Son sıraya ikinci kez ulaşırsa başlangıç karesine geri döner, eğer son sıraya üçüncü defa ulaşırsa veliaht olur ve şah gibi hareket edebilir ancak alınabilir bir taş olur. Veliaht kendi sarayına girebilen tek taştır ve bunu yaparsa rakip şahın saraya girmesine ve beraberlik yapmasına engel olur. Bir oyuncunun prensi ya da veliahdı varsa şahı alınabilir. Bu durumda prens ya da veliaht şahın yerini alır. Bu sırada veliaht sarayda ise boş bir kareye çıkmak zorundadır. Prensi ya da veliahdı olmayan oyuncu mat olursa oyun biter.https://606c6e52652ebcf0ed46e0a74e4aef91.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-37/html/container.html
Aklımda çılgınca gelebilecek bir soru var. Modern satrançtan daha karmaşık olan bu oyun acaba daha modern olabilir mi?

ACEMİ TAVSİYELERİ
Dünyada yaklaşık bir milyar insan satranç oynuyor. Bu oyuncuların yaklaşık yüzde 90’ı acemi seviyesinde.
Peki, neden böyle diye düşündün mü? Düşünmediysen muhtemelen yüzde 90’ın içindesin. “Değilim” diyen iç sesine pek güvenme!
Aşağıdaki satırlarda kendini bulman an meselesi. “Otuz yıllık tecrübeli bir acemi” olarak şimdi sana bazı tavsiyeler aktaracağım.
Birçok acemi, oyunu önemsemez, eğlence için oynar, oyun bittiğinde oyunu unutur. Oysa bir alanda başarılı olmanın yolu, onu ciddiye almak ve eğitimine zaman ayırmaktır..
Birçok insan gelişmek için hiçbir şey yapmadan sonsuz sayıda oyun oynar, herkesi aynı şekilde mat etmeye çalışır ve sınırsız sayıda oyun kaybeder..
Oyunlarını analiz et. Doğru analiz, güçlü ve zayıf taraflarını görmeni sağlar..
Bu konuda “gerçek bir antrenörden” destek alırsan hızla gelişirsin. Antrenör senin yerine oynamaz, meraklı olmalı, sorular sormalı, aktif bir öğrenci olmalısın..
Birkaç dersten sonra hemen başarı bekleme, sihirli satranç hapı diye bir şey yok. Bu arada, Türkiye Satranç Federasyonunun üç günlük kurslarla piyasaya sunduğu antrenör etiketli sansarlardan, pardon simsarlardan, of her neyse işte, onlardan uzak dur.
Bir hamleden fazlasını hesaplamak zor mu geliyor? Hamle yapmak için sezgilerini mi kullanıyorsun? Sezgi değerli bir kaynak olsa da, olasılıkları hesaplamak sana sezgiden daha fazla oyun kazandırır. Belki başlangıçta 1-2 hamle ilerisini göreceksin, ama zamanla 3-4 hamle ve daha fazlasını görmeye başlayacaksın..
Sebepsiz yere taşlarından vazgeçme, kaybettiğin taşlar, kaybettiğin oyunlara dönüşür..
En kötü plan bile plansızlıktan iyidir. Planın yüzde 100 doğru olması gerekmez, ancak her zaman ne yapacağın konusunda bir fikrin olmalı..
Birçok acemi, satranç tahtasının tamamını görmekte güçlük çeker. Rakibin uzaktaki taşlarının yaptığı tehditleri görmezler. Tahtanın öbür ucundaki rakip taşın daha az tehlikeli olduğunu sanma, hepsini kontrol et.
Kendi uydurduğun açılışı oynamak, rakibi şaşırtmak için iyi bir fikir gibi görünebilir ancak bu Amerika’yı yeniden keşfettiğini sanma yanılgısıdır. Ustaların oyunlarını inceleyip kendine uygun bir açılış seç ve üstünde çalış. Seçtiğin açılıştan hemen vazgeçersen ne oynadığını asla tam olarak anlayamaz ve bu açılışta meydana gelen oyun ortası fikirlerini keşfedemezsin. Üstelik açılışta oyun kazanmak günümüzde çok zordur. Bu yüzden temel oyun ortası ve oyun sonu temalarını çalışmalısın.
Satranç programlarını doğru kullanmayı öğrenmelisin. Her pozisyonda satranç programına danışmak, kendine yapacağın en büyük kötülüklerin başında geliyor. Program sana doğru hamleleri verir, ancak hamlenin altında yatan fikri açıklamaz. Kendi analizini kendin yapmalısın, daha sonra analizinin doğruluğunu program yardımıyla kontrol etmelisin. Eğer kendine denk bir programla maç yapacaksan hamleleri önce satranç tahtasında sonra ekranda oyna. Çünkü insan beyni üç boyutlu algılarken programların derinlik algısına ihtiyacı yoktur, kendine dezavantaj yaratma!
Her fırsat bulduğunda satranç sorusu çözersen doğru her cevap sana rating olarak döner. Somut ve sağlam bir cevap bul, “cevap şu galiba” diyerek kendini kandırmayı bırakıp deftere not al, ondan sonra çözümü kontrol et.
İnternette saatlerce oynayarak asla daha iyi olamazsın, sadece eğlenirsin. Satranç kitapları edin, çalış, çalış, çalış, ustaların oyunlarını incele. Güçlü oyuncuların ortak yönü, kendilerine olan güvenleridir, kendine güven. İyi bir oyuncu olacağına inanmıyorsan haklı çıkarsın.
Güçlü oyuncularla oynamaya çalış, bundan çekinme. Eğer kaybetmekten korkuyorsan yine haklı çıkarsın. Güçlü oyuncularla oynadıkça güçlendiğini göreceksin.
Ve son olarak şu cümleyi duvarına as; “Asla kaybetmem, ya kazanırım ya da öğrenirim”.

BİTMEYEN TARTIŞMA; ATLAR MI, FİLLER Mİ?
Satranç taşlarının hangisinin güçlü olduğunu anlamamız için değerleri vardır. Bu değerler rakiple yaptığınız taş alışverişleri sırasında avantajlı olup olmadığınız konusunda fikir vermeleri açısından kullanışlıdır.
En küçük birim piyon olduğundan 1 puan olarak kabul edilir. At veya fil 3 puan, kale 5 puan, vezir 9 (ya da 9.5) puan olarak değerlendirilir.
Şah haricindeki taşların değeri, yaklaşık güçlerini yansıtır.
Taşların gücü, konumun özelliklerine göre değişkenlik gösterebilir. Örneğin piyon, terfi etmeye yaklaştıkça değeri Türkiye’deki dolar kuru gibi hızla artar. Şahın mat edilmesi oyunun sonu anlamına geldiğinden değeri sonsuzdur. Ne var ki şahın değeri diğer taşlardan farklı olarak gücünden bağımsızdır. Açılışta bebek gibi korunan şah, oyun sonunda yaklaşık 4 puan gücündedir. Peki, çok farklı hareketlere sahip olan at ve fil neden aynı değere sahiptirler?
Bazı oyuncular oyun sırasında fillerini rakip atlarla değiş tokuş etmeyi ya da tam tersini tercih ederler. Bu tarz değişimler sırf “Atın ya da filin hareketini seviyorum” diye düşünülerek yapılıyorsa bu tercihi yapan kişinin satrancın temelini anlamadığını söylemek mümkündür.
Peki, at ve fil arasında nasıl tercih yapacağız?
Satranç masasında taşları dizerken atlarımın her ikisinin de şahıma dönük olmalarını severim. Bazı oyuncular atlarının aynı yöne bakmasını tercih ederken, saldırgan stile sahip oyuncuların atlarını rakibe döndürdüğünü de görebilirsiniz. Ama kimse fillerini herhangi bir yöne döndürmez. Filler öylece tahtaya yerleştirilir, çünkü yüzsüzdürler. Atın ise bir karakteri vardır. Onunla hamle yaparken eliniz estetik bir hal alır istemeden.?
Tanıdığım tüm satranççılar satranç takımı satın alırken atların estetiğine bakar önce. At estetik değilse, fil isterse altından olsa o takım satın alınmaz. Gerçi fil altından olsa zaten alamazsınız. Kısacası at güzel bir taştır, fil ise sadece taştır. Ve bu konu tartışmaya açık değildir.
Şakayı bir kenara bırakıp gerçeklere dönecek olursak tahtada çok piyon varken atın filden daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Tahtadaki piyonların varlığı, çizgisel harekete sahip olan filin hareketliliğini azaltırken atın hareketliliğini etkilemez. Çünkü taşların üstünden atlayabilen at piyonlar tarafından engellenemediği için kolayca sıkıştırılamaz. Yapacağı hamleler doğrusal olmadığı için kolay algılanamaz ve bu da onun sürpriz etkisini arttırır. Bu yüzden zaman sıkışmasında ölümcül figür haline dönüşebilir. Rakip kampa (özellikle e6,d6,c6,f6) yerleşen bir atın kaleden daha güçlü olduğuna emin olabilirsiniz. At tahtadaki 64 kareyi gezebilirken, fil bulunduğu renge bağlı olarak sadece 32 karede dolaşabilir.
Piyonların azaldığı açık konumlarda ise işin rengi değişir, çünkü filin hareket kabiliyeti artar. Atlar helikopterse, filler uzun menzilli füzelere dönüşür. Ata oranla daha fazla kareyi kontrol ederler. Uzaktan saldırabilir ve koruyabilirler. Fil çifti, her iki renkli kareleri kontrol edebileceğinden 2 attan ya da at+filden daha güçlü olur. Boş tahtada fil çifti ile kolaylıkla mat yapabilecekken, 2 at ile mat olmadığını, ayrıca filin bir atı hapsedebileceğini unutmamalısınız. Özetle at ile fil arasında yapacağınız tercih tamamen diğer taşlara ve konuma bağlıdır. Örneğin 2 fil+1 kale (11 puan), 2 kale+1 attan (13 puan) kuvvetlidir. Satrancı taşların puanlarına göre değil, tahtada yaptıkları etkiye göre değerlendirmelisiniz. Çünkü satranç matematikten fazlasıdır.
VEZİRİ VERİP ŞAHI KURTARMAK
Siyasetteki gelişmeler, dönüp dolaşıp nedense yine satranç ile kesişti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ekonomiden sorumlu Bakan Berat Albayrak’ın istifası üzerine, “Veziri verip şahı kurtaramazsınız” diyerek hükümeti eleştirdi.
Politikadan çok anlamam ama biraz satranç bilirim. Söylem satrançla ilgili olunca satranç köşe yazarı olarak iki çift söz söyleme hakkımı kullanmak istiyorum.
Satrancın hayatın küçük bir kopyası olduğu söylenir. Bu kısmen doğrudur, satrancın içinde hayata dair önemli ipuçları bulabilirsiniz. Mesela satrançta da tıpkı hayatta olduğu gibi kötü oynamanıza rağmen kazanabilirsiniz. Bunun sebebi rakibinizin sizden daha kötü oynamasıdır ama kazandığınız için harika oynadığınız yanılgısına düşersiniz. Örneğin, muhalefetin üç büyük şehirde yerel seçimleri kazanmasının sebebi kendi başarısı değil, iktidarın başarısız politikaları sonucunda ülkeyi tıkanma noktasına getirmesidir..
Bir oyuncu için aynı rakip karşısında on oyun kaybetmek ya da bir siyasetçi için aynı rakip karşısında on seçim kaybetmek öğrenilmiş çaresizliğin kronikleşmiş halidir. Bu ruh halinden kurtulmak ise ancak içsel devrimle mümkündür. CHP’nin tek başına iktidara gelemiyor oluşu ise içsel devriminin 1938’de sona ermesidir.
Satranca dönecek olursak, Kemal Bey’in kullandığı “Veziri verip şahı kurtaramazsınız” argümanının tek bir şarta bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu şartın ne olduğunu yazının sonunda bulacaksınız ama önce şu soruya cevap verelim; vezir feda edilerek şah kurtarılabilir mi? İyi bir satranç oyuncusu bunun mümkün olduğunu bilir.
Konuyu daha iyi anlayabilmek için aşağıdaki basit örneğe göz atalım.
1880 Amerikan Satranç Kongresinde oynanan bu oyunda siyah son hamlesinde 43…Vc3?? oynamış. Ne talihsizlik! Oysa oyunu kazanmak, üstelik beş piyon fazla iken çok kolay olmalıydı. Diyagram.

Beyaz 44.Vg8+!ile karşılık verince siyah şahın veziri alması zorunlu hale geliyor. 44.Şxg8 ve sıra beyazda olduğu için oluşan pat nedeniyle beyazın kurtulduğu gerçeği ile yüzleşiyoruz.
Aşağıdaki diyagramda beyazlarla oynayan Büyük Usta Portisch, Büyük Usta Lengyel karşısında çok rahat kazanabileceği konumda 52.f4?? oynamış. Diyagram.

Siyahlarla oynayan Lengyel’in 52…Vg4! hamlesinden sonra Portisch veziri alınca pat olacağını görerek 53.Şh6 oynamış olsa da, 53…Vg5! hamlesi ile veziri zorla veren siyah patı sağlıyor ve şahını kurtarıyor.
Veziri feda etmek bazen şahı kurtarmanın tek yolu olabilir. Kaldı ki şahı kurtarmak için diğer tüm taşların da feda edilebileceğini akılda tutmak gerekir. Aşağıdaki diyagramda bunun bir örneğini göreceğiz. Siyah hem materyal olarak üstün hem de Vg2 hamlesi ile mat istiyor, kurtulmak mümkün mü?

Evet, şahı kurtarmanın tek yolu her şeyi feda etmek!
1. Kh8+ ile önce kale feda ediliyor. Siyahın 1…Şxh8 yanıtı zorunlu. 2.Vc8+ ve siyahın 2…Şh7 hamlesi zorunlu. Ve son olarak 3.Vh8+ ile vezir feda ediliyor. 3…Şxh8 yine zorunlu. Son konumda beyazın hamlesi kalmadığından oluşan pat nedeniyle beyaz yine kurtuluyor.
İncelediğimiz örneklerden yola çıkarak, her seferinde şahın kurtuluyor olmasının sebebini düşünecek olursanız, bunun rakibin hatalarından kaynaklandığını çok net olarak görebilirsiniz. Daha anlaşılır bir dille söylemek gerekirse, mat edeceksiniz kardeşim. Mat etmeyi bilmiyorsan rakibin her seferinde bir şeyleri feda ederek kurtulmanın yolunu bulacaktır.

NEDEN KAYBEDİYORUM?
Satranç oynamaya çalışan herkesin içinden kendisine sorduğu sorudur bu?
Oynamaya çalışan dememin sebebi, oynayanların cevabı biliyor oluşudur.
Öncelikle bilmeniz gereken şey, satrançta sürekli kaybediyor oluşunuzun zekanızla hiçbir ilgisinin olmadığıdır. Dünyada satranç oynamayı bilmeyen çok sayıda zeki insan var. Einstein’ın kötü bir oyuncu olduğu gerçeği herkese bu konuda umut verebilir.
Satrançta iyi olmak tıpkı anatomide ya da mühendislikte iyi olmak gibidir. Satranç bilmeyen birinin kuralları ve genel prensipleri öğrenmesi yarım saat sürer. Ne var ki topa hangi ayakla vuracağınızı öğrenmiş olmanız sizi iyi bir futbolcu yapmaz, hatta bu bilgiyle mahalle maçında bile kadroya giremezsiniz. Satranç bildiğini düşünen kitlenin yüzde 99’u bu durumdadır ama satranç oynadığını sanmaya devam eder.
Satranç deyince bu çoğunluğun aklına hemen strateji gelir ve bu da saldırı ve savunmadan ibarettir.
Oysa bir satranç oyuncusunun zihninde, açılışlar, oyun ortası fikirleri, taktikler, tehditler, alan üstünlüğü, zaman kullanımı, tempo, inisiyatif, taş gelişimi, zayıf kare, plan, psikoloji, şah güvenliği, saldırı, savunma, oyun sonu fikirleri, hesaplama, beslenme, uyku düzeni, strateji, piyon yapıları, sezgi, zayıflıklar, vb. gibi birçok temanın uyumlu yapılanmasıdır satranç.
Bu kadar ciddiyet yeter, başlıktaki soruya geri dönelim.
Kaybediyorsunuz çünkü rakibiniz hızlı oynayınca ondan aşağıda kalmamak için siz de hızlı oynuyorsunuz. Aslında at yarışına ya da atletizme meraklısınız ama henüz bunu keşfetmiş değilsiniz..
Kaybediyorsunuz çünkü açılış prensiplerini bilmiyor, kendi açılışınızı yaratmak konusunda ısrarcı davranıyor, açılışları öğrenmenin yaratıcılığınıza zarar verdiğini düşünüyorsunuz. İşte ütopya yazarlığı için mükemmel bir başlangıç!
Kaybediyorsunuz çünkü berabere olan konumu zorluyorsunuz. Hayat sizin için ya siyah ya beyaz olmak zorunda. Grinin renk skalasında bulunması bile muhtemelen sizi deli ediyor.
Kaybediyorsunuz çünkü vezirinizin süper kahraman olduğunu, tek başına rakibin 16 taşını birden yiyebileceğini sanıyorsunuz. Acilen çizgi film izlemeyi bırakıp 16 kişiyi sokakta dövmeyi deneyerek gerçekle yüzleşebilirsiniz.
Kaybediyorsunuz çünkü en ufak bir planınız yok. Tatile giderken rezervasyon yaptırmayıp yer bulamadığınız için arabayı yol kenarına çekip uyuyorsunuz. Doğaseverliği yanlış anladığınızı söyleyenlere inanmayın.
Kaybediyorsunuz çünkü taktik soru çözmenin önemine inanmıyorsunuz. Adı çatal ya da şiş olan bir şey ne kadar ciddiye alınabilir ki?
Kaybediyorsunuz çünkü çoğunlukla taşlarınız savunmasız olduğu için kolay lokma oluyorlar. Tüm benliğinizi ele geçiren bireysellik taşlarınıza da sirayet ediyor. Birisi Paris’te halay çekerken diğeri Şanghay’da vals yapıyor. Taşlarınızı örgütlemediğiniz sürece sürüm sürüm sürünmenin keyfini çıkaracağınızı bizzat garanti edebilirim.
Son birkaç tavsiye;
Aklınıza gelen ilk hamleyi oynayın. Bir anda aklınıza gelen, üzerinde hiç düşünmediğiniz son hamleyi de oynayabilirsiniz. Oynamak istemediğiniz bir taşa dokunun. Böylece onu oynamak zorunda kalarak istenmedik bir hamle yapabilirsiniz. Saate basmayı unutarak süreden kaybetmeyi seçmek sıkılmayacaksanız gayet iyi bir seçim olacaktır. Rakibin tehditlerine bakmadan hamle yapmak tüm bunların arasında en korkusuz, en havalı olanıdır ki, bunu yapanlar neden kaybediyorum sorusunu dahi aklına getirmeyen ermiş kişilerdir, izlerinden giderek kaybetmenin nirvanasına ulaşabilirsiniz.
Evrensel / Evrensel Bilgin

SATRANÇ
Sultanların kansız oyunu
Satranç ile ilgili geniş kapsamlı çalışması bulunan H. J. R. Murray bu oyunu temelde bir savaş oyunu olarak değerlendirir…
– H. J. R. Murray:
“Tarihsel olarak satranç bir savaş oyunu olarak sınıflandırılmalıdır. İki oyuncu, bir savaş alanında eşit güçte iki ordu arasında, kapsamı sınırlanmış ve her iki tarafa da zemin avantajı sağlamayan bir çatışmayı yönetir. Oyuncular, kendi akıl yürütme yeteneklerinin sağladığı yardımlardan başka bir yardıma sahip değildirler ve zafer genellikle stratejik hayal gücü daha güçlü olana, kuvvetlerinin yönü daha becerikli olana, pozisyonları öngörebilme yeteneği daha gelişmiş olana düşer..”
Satrancı hangi milletin dünyaya armağan ettiği tartışmalı bir konudur..
Öne çıkan üç teori bulunur
–ilki ve en güçlüsü Hindistan coğrafyasında doğduğudur..
-Diğer bir görüş bu oyunu antik Mısır kültürüne dayandırır..
-Son yıllarda ortaya atılan görüşlere göre ise satrancın mimarı Türklerdir ancak bu iddia güçlü delillere dayanmaz..
Ayrıca, bazı kötü niyetli din adamları satranç için haram dese de İslam uleması içinde birçok kimse satrancı bizzat İdris Peygamberin icat ettiğini söyler..
Ayrıca İslam tarihinde satranca yönelik menfi bir tutum neredeyse yoktur. Son dönemde bu iddiaların nereden çıktığını anlamak mümkün değildir..
Kesin olan tek görüş ise bu insan harikası oyunun Doğu medeniyeti tarafından geliştirildiğidir.
Satrancın muadili sonsuz kombinasyona ve stratejiye sahip başka bir oyun yüksek teknoloji ve birikime rağmen hala icat edilememiştir.
Üstelik satrancın temel oyun kuralları neredeyse yüzlerce yıldır hiç değişmemiş olması insanı şaşırtan başka bir unsur olarak karşımıza çıkıyor..
Satrancın Antik Mısır’da ortaya çıktığını savunanlar görüşünü Prenses Nefertiti’nin mezarında bulunan bazı blok ve gravürleri delil gösterir.

Başka delil ya da yazılı kaynak sunulmaması bu tezi zayıflatan bir unsur olarak durmaktadır. .
Yazılı kaynaklarda ilk kez Hindistan’da geçmesi bu oyunu Hintlilere mal eder..
–Sanskritçe’de bu oyuna chaturanga ismi verilmekteydi..
-Oyunun oynandığı tahtaya ise sekiz tahta anlamına gelen aştapada ismi verilmişti..
-Farsçada çetreng ve nihayet Arap lisanında şatranç denilecekti..
Satranç tarihi belgelerin bizlere aktardığına göre Hindistan’dan İran’a ve oradan dünyaya yayılmıştı.

Satrancı Batılılara öğretenler Abbasiler olmuştur..
– Halife Harun Reşid tarihte karşımıza büyük bir satranç ustası olarak çıkıyor..
– Büyük İslam âlimi el- Kindî bir diğer büyük satranç oyuncusudur..
Tam burada satrancı haram olarak niteleyen güruha cevap niteliğinde el- Kindî ve cühela taifesine arasında geçen bir hikâyeyi aktarmak faydalı olacaktır..
Neredeyse her şeyi bidat olarak yaftalayıp ona buna reddiye yazan ayak takımı büyük İslam âlimi el- Kindî’nin karşısına satranç oynadığı bir sırada dikilir..
Büyük İslam düşünürü vakur duruşunu bozmaz ve eliyle meramınız nedir anlamına gelen bir işaret yapar..
– Cüheladan bir kişi sorar:
“Ya el- Kindî, Allah’ın kitabı ve peygamberin sünneti-hadisi dururken bu gâvur Platon ve Aristo’nun kitaplarını neden tercüme edip durursun?“
– el- Kindî yüzünde hafif bir tebessümle başını oyundan dahi çevirmeden tek bir cümle ile cühelayı “mat” eder:
“Her hakikat kendi menşeinden müstakildir..”
(Yani hakikatin kaynağı sorgulanmaz, hikmet çıktığı kaynaktan münezzehtir.)
Satrancın bilinen diğer müdavimleri: Mevlana, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail gibi isimlerdir..
-Ayrıca Atatürk’ün de bu oyunun büyük tutkunlarından olduğu bilinmektedir..
Manole Neagoe, “Bozkırın Üç Atlısı: Atila, Cengiz, Timur” eserinde Timur’un sıkıntılı zamanlarda satranç oynayarak teselli bulduğunu söyler..
– Neagoe’nin Timur’a atfettiği sözlerde satranca dair şu ilginç ifadeler dikkat çeker:
“Krallıkları zapt etmek bir satranç oyunu olduğundan, gündüzleri aydın ve bilge kişilerle satranç oynuyor, geceleri odama çekilerek yatağımda idari meseleler üzerine zihnimi yoruyor, bunları çözümleyecek çareler düşünüyordum..”
– Selçuklu’nun büyük devlet adamı Nizâmülmülk padişaha edip yani dost olacak kişinin mutlaka iyi derecede satranç oynaması gerektiğini söyler:
“Her daim neşeli, kafadar olup, tavla ve satrancı iyi bilmelilerdir.“
(Siyâsetnâme)

– Mevlana, satranç oyununu siyasetin gölgesi olarak görür ve sultanların oyunundaki küçük rolümüzü şu veciz ifadelerle dile getirir:
“Can padişahı, satranç oyunundaki piyade gibi haneden haneye sürüyor bizi; acaba kazandı mı mat mı oldu? Çünkü sınanan biziz..”
-Osmanlı geleneğinde satranç denildi mi akla ilk gelen Cem Sultan’dır.
Osmanlı’nın en talihsiz sultanı Cem, geniş bir muhibbi olan şairi ve sanatçıyı koruyan kimseydi..
Onun dertli hayatındaki iki tesellisi vardı: şiir ve satranç..
Ne yazık ki yurdundan ağaçtan düşüp savrulan bir yaprak gibi her rüzgârın akıbetine uğrayan Cem, satranç tahtasındaki hünerini kendi hayatına pek yansıtamamıştı.

Osmanlı padişahları içerisinde satranca en düşkün olanı Yavuz Sultan Selim’di.
Bazı rivayetlerde Yavuz, Trabzon’da şehzadeyken bir derviş kılığında İran’a kadar gittiği ve burada Şah İsmail ile satranç oynadığını iddia eder..
Şah İsmail’in yabancılarla satranç oynamayı sevdiği bilinen bir gerçek, Yavuz’un gerçekten karşısına geçip oynayacak deli cesaretine sahip olduğunu da düşününce olmayacak şey değil doğrusu..

Yine Osmanlı’nın kudretli Sultanı Dördüncü Murad, Bağdat’ın fethiyle görevlendirdiği Hafız Paşa’nın yardım talebine gazel şeklinde ve satranca dair birçok ifadeyi içeren cevap padişahın hem şiire hem satranca olan istidadını gösteriyor:
Hâfızâ Bağdâd’a imdâd etmeğe er yok mudur
Bizden istimdâd edersin sende asker yok mudur
Düşmeni mât etmeğe ferzâneyim ben der idin
Hasma karşı şimdi at oynatmağa er yok mudur
Gerçi lâf urmakda yokdur sana hem-pâ bilürüz
…
Merdlik da’vâ ederken bu muhanneslik neden
Havf edersin bâri yânında dilâver yok mudur
…
Sende âyâ gayret-i dîn ü peyamber yok mudur
Bî-haberken saltanat ihsân eden Perverdigâr
Yine Bağdâd’ı eder ihsân mukadder yok mudur
Rüşvet ile cünd-i İslâm’ı perîşân eyledin
İşidilmez mi sanursun bu haberler yok mudur
…
Bir Alî-sîret vezîri şimdi serdâr eylerim
Hazret-i Peygamber mu’în olmaz mı rehber yok mudur
Şimdi hâlî mi kıyâs eylersin âyâ âlemi
Ey Murâdî pâdişâh-ı heft-kişver yok mudur
Sultan Dördüncü Murad’ın bu muhteşem cevabı verdiğinde henüz 13 yaşında olduğuna dikkatinizi çekerim..
-Günümüz Türkçesi ile kısaltmadan;
“Ey Hâfız! Bağdat’a imdat etmek için sende asker yok mudur? Bizden yardım dilersin, senin yanında asker kalmadı mı? Düşmanı mat etmek için “ben hünerliyim” derdin. Şimdi düşmana karşı at oynatacak bir asker de mi yoktur? Laf söylemekte sana yoldaş bulunmaz, biliriz. Fakat senden hakkını alacak bir adalet dağıtıcı yok mu sanırsın? Erkeklik davasında iken bu kadınsı hareketler neden? Korkmaktasın, fakat hiç olmazsa yanında erkek de mi yoktur? Gevşeklik göstererek Bağdat’ı Şiilere bıraktın. Bundan dolayı yarın mahşer gününün sahibi sana düşman olmaz mı? Senin ihmalinle sebebiyle Ebû Hanife hazretlerinin şehrini vîrân ettiler; acaba sende hiç din ve peygamber gayreti kalmadı mı? Vakitsiz bir şekilde saltanat ve devlet ihsan eden Allah, yine bize Bağdat şehrini geri verir. Rüşvet ile İslam askerini perişan eyledin. Bu haberler bizim kulağımıza gelmez mi sanırsın? Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla düşmandan intikam almak için dinini seven sâdık bir vezirim yok mu zannedersin? Şimdi Hazret-i Ali gibi cengâver bir veziri kumandan tayin ederim. Ona Hazret-i Peygamberin yardımcı olmayacağını mı zannediyorsun? Hâfız! Acaba sen âlemi başıboş bırakılmış mı sandın? Ey Murad! Yedi iklimin padişahı sen değil misin?“
Acaba seyyahımız Evliya Çelebi satranç için ne demiş diye baktığımızda yine günümüze cevap niteliğinde muhteşem cevaplar buluyoruz.
Seyyahımız satrancın camilerde oynanan ve cami cemaatinin vazgeçilmez bir uğraşı olarak gündelik hayatın vazgeçilmez bir meşgalesi olduğunu söyler..
Üzerine söylenecek çok söz olsa da yine yazının sonuna geldik, kralların-sultanların oyununa dair son bir hikâye ile bitirelim..
Hint şahı, İran kralına satranç hediye etmiş ve “Dünyaya hükmetmek istiyorsan zekâ ve strateji sahibi olmalısın” demiş..
İran kralı da kendisine tavla göndererek “Sadece zeka yetmez, zarları hak getiren kader de senin yanında olacak” demiş.
© The Independentturkish // Mehmed Mazlum Çelik