
EBRAR MUTLU, BİZ MUTLU..!
“Reklamın gördüğü ilgiden firma da, Ebrar da, sevenleri de mutlu.. Hangi ihtiyaçla yapıldığı anlaşılmayan analizi pek fazla izlenmeyen ama bolca tepki gören Ali Atıf Bey ise mutsuz olmalı..” .

Ebrar Karakurt çoğumuzun hayatına Olimpiyatlar’la girdi..
Kadın A Milli Voleybol Takımının birçok oyuncusunda olduğu gibi, onunla da her smaçında, her blokunda heyecanla oturup kalktık.. Sadece sahadaki başarısı değil, doğallığı, muzipliği, neşesi ve sportmence hırsıyla gönlümüzde taht kurdu..
Yirmi iki yaşını henüz doldurmamış bu genç kadın, bu özellikleri ve pembe saçlarıyla bir ateş parçası gibiydi, onu kimsenin tutamayacağı çok belliydi..
Bu yıl İtalya’nın en kuvvetli takımlarından Igor Gorgonzola NOVARA’ya transfer olan Ebrar, Türkiye’de Z kuşağının hayran olduğu yıldızlardan biri..
Instagram Story’sinde sevgilisi İmge ile beraber fotoğraflarını paylaştıktan sonra, her aldığı sayıda bayram yapan homofobik hayranları şok geçirdi, tık alma yarışındaki siteler onu hedef aldı, ama birçok hayranının gözünde yıldızı daha çok parladı..
Sosyal medya sayesinde dünyayla başka türlü bir etkileşimi olan, homofobinin işlemediği genç kuşak onu bağrına bastı.. Bir gün el üstünde tutulurken, ertesi gün linç edilmekten korkmaması, gizli saklı yaşamayı değil, özgür olmayı tercih etmesi ona ayrıca bir saygınlık da kazandırdı..
Voleybol Federasyonu ve takım arkadaşları da Ebrar’a destek verirken, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirmek açısından çok ama çok önemli bir rol oynadılar.. Ebrar’ı şampuan reklamında oynatan firma, homofobik ve cinsiyetçi bariyerleri tanımayan çok önemli bir işe imza attı..
“BARİYERLERİ YIKMAK NEDEN ÖNEMLİ?”
Bu bariyerleri yıkmak çok önemli, çünkü LGBTİ+, yani lezbiyen, gey, biseksüel, travesti / transeksüel ve ötesi özelliklere sahip insanlar toplumda görebildiğinizden, düşündüğünüzden çok daha fazla..
Birçok kişinin ailesinde, arkadaş ya da iş çevresinde homo- ya da biseksüeller olabilir. Bu durumu, bazen görecekleri tepki nedeniyle ömür boyu saklayanlar, baştan sona yalan bir hayat yaşayanlar, bunun altında ezilenler ya da ilişkilerini ve özel hayatlarını tamamen gizli şekilde sürdürenler var. Bu insanlar var, ve kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, tarih boyunca da oldu..
“HOMOFOBİ TEDAVİ EDİLMELİ”
Eşcinselliği bir hastalık gibi görenler hala mevcut.. Oysa hastalık eşcinsellik değil, eşcinsellerden akıldışı bir şekilde korkma anlamına gelen homofobi.. Dolayısıyla tedavi edilmesi gereken de eşcinsellik değil, homofobi..
Reklam yüzleri genelde toplumsal açıdan kabul gören Ebrar’ı bir reklamla görünür kılmak da, doğal olarak toplumda yaygın olan homofobiyi kırmaya yardımcı olacak bir adım.. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da önemli.. Ayrıca şampuan deyince akla gelen uzun saçlı, topuklu ayakkabılı kadın modeli yerine, kısa saçlı spor ayakkabılı kadını koymak da şahane ezber bozan bir hareket..
Hal böyleyken, reklamcılık alanında uzman Ali Atıf Bir’in yaratmaya çalıştığı tartışma boşlukta kaldı..
Etkisi gün gibi ortada olan bir reklamla ilgili, ne amaçla sorulduğu belirsiz, ama homofobiklerin soracağı türden sorularla bir yerlere varmaya çalışıyor gibiydi, ama nereye?
Sonra çektiği videoya baktım, özetle “Eşcinselliği, özel hayatı bizi ilgilendirmez, ben reklamın risk analizini yapıyorum. Reklam cesur bir reklam. Firma Ebrar’ın risk içerdiğini biliyordu” gibi şeyler diyor.. Tek amacı bizleri “taraftar reklamcılığı” konusunda aydınlatmakmış, bizim buna çok ihtiyacımız varmış ve reklam ileride geri tepecekmiş gibi bir kabulle konuşuyor..
Ebrarlı şampuan reklamının gördüğü ilgi malum. Bu yazıyı yazarken sadece Ebrar’ın Instagram hesabında 1 milyon 609 bin 535, Twitter hesabında da 954 bin kez izlenmişti.. Bunun üzerine firmanın ve diğer sosyal medya hesaplarının rakamlarını da ekleyin. Firma da, Ebrar da, sevenleri de mutlu..
Hangi ihtiyaçla yapıldığı anlaşılmayan analizi pek fazla izlenmeyen, ama bolca tepki gören Ali Atıf Bey ise mutsuz olmalı.
© Deutsche Welle Türkçe//Banu Güven
“FİLENİN SULTANLARI’NDAN EBRAR KARAKURT, TÜRKİYE’YE VEDA ETTİ”

Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda ve Avrupa Şampiyonası’nda gösterdiği başarıyla adından sıkça söz ettiren, A Milli Kadın Voleybol Takımımızın en skorer ismi Ebrar Karakurt, Türkiye’ye veda etti..

Filenin Sultanları’ndan Ebrar Karakurt, başarılı bir performans sergileyerek adından sıkça söz ettirmişti.. Genç voleybolcu, İtalya ekibi Igor Gorgonzola Novara’ya imza atarak yurt dışına transfer olma hayalini gerçekleştiriyor..

Avrupa Şampiyonası üçüncülük madalyasıyla yurda dönen milli voleybolcuyu bir sürpriz karşıladı.. Karakurt için yakın dostlarının düzenlediği sürpriz parti sosyal medyaya damga vurdu..

Dostları ve takım arkadaşları, Ebrar Karakurt için İtalya yolculuğu öncesi unutulmaz bir veda partisi düzenledi.

Karakurt, bu anları sosyal medya hesabından paylaştı..
“EBRAR KARAKURT VE HOMOFOBİ TARTIŞMALARI”
Türkiye Milli Kadın Voleybol Takımı’nın başarılı oyuncusu Ebrar Karakurt, kız arkadaşıyla paylaştığı fotoğrafla gündeme geldi.. Karakurt tepkilerin ardından paylaşımını sildi..
SPORDA HOMOFOBİ

21 yaşındaki voleybolcu Ebrar Karakurt, A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda elde ettiği çeyrek final başarısında önemli pay sahibiydi..
Saç stiliyle de hem Türkiye’de hem dünyada takımın en tanınan isimlerinden biri oldu..
“Filenin Sultanları” olarak da anılan Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonası’na hazırlandığı şu dönemde ise Ebrar Karakurt yaptığı bir Instagram paylaşımıyla dikkatleri üzerine çekti..
Karakurt bu fotoğrafta kız arkadaşına sarılırken görülüyordu.

Fotoğraf önce çok sayıda beğeni aldı. . Yorumlar çoğunlukla olumluydu.. Fakat daha sonra fotoğrafın medyanın ilgisini çekmesiyle birlikte homofobik söylemler dolaşıma girdi..
Ebrar Karakurt bunun ardından pazar akşamı paylaşımını sildi.. Saatler sonra ise benzer bir paylaşım yaptı: “Ben böyleyim”

Paylaşımı takiben Ebrar Karakurt’a çok sayıda destek mesajı geldi.. Twitter’da Karakurt’la ilgili 50 binden fazla mesaj yazıldı.. Takım arkadaşları, sanatçılar, siyasetçiler, gazeteciler Ebrar Karakurt’a destek verdi..
Karakurt’un takım arkadaşı Naz Aydemir Aykol, “Ebrar’ın hakkında söylenen hiçbir şeyi takmayacağını” ifade etti..
Tartışmaya dahil olan şarkıcı Demet Akalın ve yazar Yekta Kopan da Karakurt’a destek verdi..
Türkiye Voleybol Federasyonu Milli Takımlar ve Basın Sözcüsü Kurtaran Mumcu, Ebrar Karakurt’un performansını överken, “Herkesin özel hayatı kendisine aittir, gerisi lafügüzafdır” dedi..
“BU BİR DİRENİŞ MESELESİ”
Karakurt ve ekseninde dönen tartışmaları İngiltere Huddersfield Üniversitesi’nden spor sosyoloğu Dağhan Irak değerlendirdi..
Irak Karakurt’un paylaşımlarının bir “direniş meselesi” olduğunu ifade etti, Türkiye’de ve dünyada sporcuların cinsel yönelimleriyle ilgili yapılan tartışmaları hatırlattı..
Dağhan Irak, Karakurt’a yönelik tepkiler incelenmeden önce Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı’na bir parantez açılması gerektiğini söyledi..
Irak bunun gerekçesini şöyle açıkladı:
“Takım bir taraftan günlük yaşam pratiği olarak mevcut rejimin bir antitezini oluşturuyor: Güçlü kadınlar, istedikleri gibi giyiniyorlar, istedikleri gibi mücadele ediyorlar ve kazanıyorlar. Ancak diğer taraftan Türkiye’deki hâkim kodlara da çok uyan tarafları var. Bizde sporun temel amaçlarından bir tanesi milli gurur yaratmaktır ve bunu fazlasıyla yapıyorlar. Dolayısıyla bir dokunulmazlığa sahipler..”
Dağhan k bu dokunulmazlığa rağmen voleybolcuların giydikleri formalarla ilgili yapılan tartışmaları hatırlattı, bu etkili olmayınca, homofobi meselesinin devreye girdiğini savundu..
Türkiye’de homofobinin her zaman ‘alıcısı’ olduğunu söyleyen Irak, bunun Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektörü protesto için düzenlenen eylemlerde de gündeme getirildiğini ifade etti..
Dağhan Irak tüm bunlardan hareketle Ebrar Karakurt’un paylaşımının bir ‘direniş’ meselesi olduğunu belirtti:
“Yaşam tarzlarına, farklı kimliklere olan bir tahakküm arayışı var. Ve buna karşı bir direniş var. Bence bunu böyle okumak gerekiyor..”
“SPORCULAR CİNSEL YÖNELİMLERİNİ İFADE EDEBİLİYOR MU?”
Türkiye’de ve dünyada sporcular cinsel yönelimini özgür bir şekilde gösterebiliyor mu?
Dağhan Irak bu soruya “Spor dallarına göre farklılaşıyor” yanıtını verdi..
Buna göre özellikle futbol oynayan kadınlar arasında eşcinsel sporcuların varlığı daha fazla biliniyor.. Irak, dünyada eşcinselliğini açıklayan pek çok sporcunun kadın futbolcu olduğunu ifade etti..
Türkiye’de 2003 yılında kadınlar futbol liginin üç yıl süreyle durdurulduğunu hatırlatan Irak, bunun nedeni olarak resmi bir açıklama olmasa da ‘lezbiyenliğe özendirme’ iddialarının gündeme geldiğini aktardı..
Irak Türkiye’de kadınların futbolda, voleybol veya basketbola göre hayli geride kalmasının arkasında da bunun olabileceğine dikkat çekti..
HOMOFOBİ FUTBOLDA ZİRVE YAPIYOR
Homofobinin en çok var olduğu spor ise kuşkusuz erkeklerin oynadığı, izleyicisinin çoğunluğu erkeklerin oluşturduğu futbol.. Yıllardır tribünlerde toplu şekilde söylenen tezahüratlar bunu kanıtlıyor..
Irak’ın tespitine göre kadınlar futbola dahil oldukça erkeklerin reaksiyonu şu şekilde oluyor:
“Kimse kadın futbolunu izlemiyor.. Zaten oynayamıyorlar.. Gitsinler mutfağa yemek yapsınlar” “Tamam, çok güzel vurmuşsun topa, şimdi git bir çay koy…”

Dağhan Irak’a göre bunun sebebi, futbolun “erkekliğin son kalesi” olarak algılanması.. “Toksik erkeklik” bu alanı paylaşmak istemiyor..
TARİHSEL BİR ARKA PLANI VAR
Peki dünyada durum nasıl?
Dağhan Irak özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, Amerikan futbolunun Türkiye’deki futbolla eşdeğer görüldüğünü söyledi.. Orada da Amerikan futbolu ‘erkekliğin’ son kalesi olarak algılanıyor..
Tarihsel olarak bakıldığında ise modern sporun yaratıcılarının 19’uncu ve 20’inci yüzyıllarda aristokrat ve burjuva sınıfından yaşlı erkekler olduğunu dikkat çeken Irak, “onların kurumsallaştırdığı spor içerisinde kadınlar bile o kadar az yer vardı ki onun dışında farklı cinsel kimliklere hiç yer yoktu” dedi.
© Deutsche Welle Türkçe//Batu Bozkürk

“TÜRKİYE GÖKKUŞAĞI ENDEKSİ’NDE SONDAN İKİNCİ”
Avrupa’da LGBTİ+ üyelerinin yasal ve politik durumlarına mercek tutan Gökkuşağı Endeksi’nde Türkiye yine en alt ikinci sırada yer aldı..
17 Mayıs Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü nedeniyle LGBTİ+ çatı örgütü Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Birliği’nin (ILGA) Avrupa teşkilatı tarafından hazırlanan 2021 Gökkuşağı Endeksi (Rainbow Europe) bugün yayınlandı..
LGBTİ+ üyesi olan sığınmacı ve mültecilere sağladığı koruma ile Gökkuşağı Endeksi sıralamasında yüzde 94 oranla beş yıldır en üst sırada yer alan Malta bu sene de yine listenin en üst sırasında yer aldı..
Malta’yı Belçika ve Lüksemburg izledi..
LGBTİ+ üyelerinin ülkelerdeki yasal ve politik durumlarını yansıtan harita, 49 Avrupa ülkesini yüzde 0 ile yüzde 100 arasında sıralamaya tabi tutuyor.. 100 en iyi, 0 en kötü durumu temsil ediyor..
“TÜRKİYE SIRALAMADA EN KÖTÜ İKİNCİ SIRADA”
Sıralamanın en altında yer alan ülkeler bu sene de değişiklik göstermedi..
Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan Gökkuşağı Endeksi’nde en alt sıralamada yer alan üç ülke oldu..
Azerbaycan yüzde 2 ile listenin en altında bulunurken, Azerbaycan’ı yüzde 4 ile Türkiye ve yüzde 8 ile Ermenistan takip etti..
ILGA’nın direktörü Evelyne Paradis, 2021 raporuna ilişkin:
“Pek çok ülkede bir geriye gidiş söz konusu ve sadece başlıklarda öne çıkan Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde değil..”
Paradis İsveç, Hollanda, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bile pandemi nedeniyle taahhhüt ettikleri hak iyileştirmelerini gerçekleştiremediklerini ifade etti..
Başbakan Viktor Orban yönetimindeki Macaristan’da 2020 yılında evlilik eşitliği anayasadan çıkartılmış ve eşcinsellerin evlat edinmesi yasaklanmıştı..
Polonya, AB’de LGBTİ+ hakları konusunda sicili en kabarık ülke..
Raporda, ülkedeki sivil toplumun bu yıl daha da daralmış olduğu, kamusal etkinliklerde insanların polis tarafından korunmak yerine, saldırıya uğradığı kaydedildi..
Polonya aynı zamanda ifade özgürlüğü ve yerel yönetimlerde LGBTİ+ karşıtı düzenlemelerle sıralamada geriye düştü..
Raporda Bosna Hersek ve Kuzey Makedonya’nın ise gösteri hakkı ve kamusal LGBTİ+ etkinliklerinde güvenlik önlemlerini arttırma konusundaki iyileştirmeler nedeniyle sıralamada daha iyi bir konuma geldiği kaydedildi..
Gökkuşağı Endeksi raporu yıllık olarak Avrupa’daki LGBTİ+ üyelerinin yasal ve politik durumlarını mercek altına alıyor..
49 Avrupa ülkesi söz konusu haklar bağlamında sıralamaya tabii tutuluyor. Ülkelerin eşitlik, aile, nefret suçları, nefret söylemleri, vücut bütünlüğü, cinsiyetin yasal olarak tanınması, sivil topluma ayrılan alan ve sığınmacıların durumları konusundaki yasaları ve politikaları analiz ediliyor..
“KESKESOR’, DİYARBAKIR’DA YAŞAYAN LGBTİ BİREYLERİN KURDUĞU BİR TOPLULUK”
DİYARBAKIRLI TRANS BİREYLER ANLATIYOR
‘Ağır bedeller ödemek zorunda kalacağımın farkındayım’
Keskesor, Diyarbakır’da yaşayan LGBTİ bireylerin bir araya gelerek kurduğu bir topluluk.
İZOLE BİR HAYAT
Toplumda görünür oldukları 8 Mart, Nevruz, 1 Mayıs gibi kitlesel etkinlikler dışında, Diyarbakır’da yaşayan LGBTİ bireyler, sosyal yaşamdan uzak, kendi topluluk bireyleri ile daha çok izole bir hayatı tercih etmek durumunda kalıyorlar.
Türkiye’de ve bölgede LGBTİ bireyi olmanın zorluklarını konuşmak üzere Ofis semtinde bir kafede üç trans birey ile buluşuyorum..
Araf 20, Cenk 23 yaşında trans erkekler. Lina ise 27 yaşında trans bir kadın.
Adını ve kimliğini açıkça ifade eden Araf dışında her iki arkadaşı da sosyal kaygılar ve güvenlik endişesi nedeniyle gerçek isimlerini kullanmak istemediler.
Cinsiyet geçiş ameliyatı olmak isteyen Lina, Araf ve Cenk, bu kimlikleri için büyük bir savaş verdiklerini söylüyorlar.
Her üç arkadaş da yeterli para ve güvenli bir hastane buldukları takdirde cinsiyet geçiş ameliyatı olacak. Cinsiyet geçiş ameliyatı, hem meşakkatli hem masraflı hem de uzun zaman gerektiriyor.
Cenk futbolcu, Araf ise 11 yıl boyunca kick boks yapmış milli bir sporcu. Cinsiyet kimliğini ailesine açıkladığında Cenk ailesinden bir tepki görmemiş ama Araf onun kadar şanslı olmamış.
Çay ve kahvelerimizi isteyip röportaja başladığımız sırada, simit tepsisi ile bir simitçi yanımıza yaklaşıyor. Simit almak istemediğimizi söyleyince bakışları sertleşiyor, gözleri ile masadaki herkesin tek tek süzerek yanımızdan ayrılıyor. Bakışları beni rahatsız ediyor ama her üç arkadaş, bu tür yadırgayan bakışlara alışmış görünüyorlar.

“İÇİNE CİN KAÇTI, SENİ HOCAYA GÖTÜRELİM“
Önce Araf anlatmaya başlıyor. Malatya’da yaşayan ailesinden erkek kardeşi dışında ona destek çıkan olmamış. Bu kararını ailesine ve çevresine açıkladıktan sonra 11 yıldır yapmış olduğu dövüş sporunu bırakmak zorunda kalmış.
“Benim gibi insanlara iş yok” diyerek işsiz kaldığını söylüyor...
Araf:
“Sporcuyum o yüzden kısa saçlıyım, erkek gibiyim, diyerek gizlenebiliyordum ama bir yerden sonra dayanamadım ve kimliğimi açıklamak zorunda kaldım. Çok çelişkiler yaşadım, uzun zaman ben mi sadece böyleyim diye düşündüm, düzelirim bekledim ama ben buymuşum zaten.”
Ailesine durumunu anlattığında “içine cin kaçtı, hasta oldun, seni hocaya doktora götürelim” demişler, düzelmeyeceğini anlayınca da “Sen bizi rezil mi etmek istiyorsun, insanlar ne der” diyerek duygusal ve psikolojik şiddet gördüğünü ifade ediyor.
“KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ BANA ERKEK GİBİ KIZ DERLERDİ”
Cenk ise arkadaşlarının yaşadıkları zorlukları anlatınca “Ben şanslıymışım” diyor ve ailesine nasıl açıkladığını anlatıyor:
Cenk:
“Ben aileme önce bir belgesel izlettim LGBTİ+ bireyleri anlattım ve Rüzgar Erkoçlar örneği benim için dayanak oldu. Küçüklüğümden beri de zaten bana erkek gibi kız derlerdi, annem en büyük destekçim oldu, kızım olarak doğurdum ama artık benim oğlumsun diyor. Tüm akrabalarım beni böyle kabul etti.”
Cenk, üniversite okuyor ve öğretmen olmak için KPSS’ye hazırlanıyor. Okuldan sonra hormon tedavisi görmeye başlayacak, ameliyat için biraz daha bekleyecek.
Cenk:
“Ameliyat olduktan sonra futbol hayatım bitecek, yeni bir hayat kurmam için hazırlıklı olmalıyım, öğretmen olursam bu daha kolay olacak ama olursam da geçiş ameliyatı olduğumu gizleyeceğim” diyor.

“AĞIR BEDELLER ÖDEMEK ZORUNDA KALACAĞIMIN FARKINDAYIM”
Araf, kadınlık ve erkekliğin bedenden ibaret olmadığını söylüyor.
Psikolojik destek, hormon tedavisi, hukuki süreç ve cinsiyet değişikliği ameliyatı gibi uzun bir süreçten geçtiklerini hatırlatıyor ve bu kimlik için çok zorlu bir mücadele verdiklerini söylüyor.
Araf:
“Biyolojik erkekler ile bizim deneyimimizi eşitleyen bir durum olmadığı için ben trans bir erkeğim diyorum. Sadece erkeğim diyerek rahat edebilirim ama politik olarak trans erkek kimliğimi sahiplendiğim için gizlenmedim, kendimi açtım. Bu yüzden de çevre baskısı, toplumsal algılar gibi bir sürü şey ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz.”
Trans olduğunu belli etmeyen bireylerin daha rahat yaşadığı, belli edenlerin daha çok sorun yaşadığı algısının hakim olduğunu düşünüyor.
Kimliğinden dolayı yaşadığı baskılar karşısında yalnız hissettiğinde bu zorlu sürece neden başladığı konusunda küçük pişmanlıklar yaşadığını itiraf ediyor.
Araf:
“Bazen tamamen kendimi yalnız hissettiğim zaman, keşke lezbiyen olsaydım ya da bu sürece hiç girmeseydim diye düşündüğüm zamanlar oluyor. Dini bakışa göre bizim gibi insanlar lanetli. Kendimi açıkladıktan sonra yalnız kalmaya başlayınca, iş bulamayınca, tüm yaptıkların bir anda elinden kayıp gidince evet, gerçekten de lanetlendim diye düşünüyorum. Ama benimle aynı sorunları, aynı süreçleri yaşayan arkadaşlarımı görünce yalnız olmadığımı fark ediyorum. Diğer yandan fiziğimdeki değişimler mesela, sakallarımın çıkması, hatlarımın değişmesi beni mutlu ediyor, kendi öz benliğim için savaş veriyorum ve bunun için ağır bedeller ödemek zorunda kalacağımın farkındayım.”

“TOPLUM SADECE TRANSFOBİK DEĞİL, KADINFOBİK DE”
Onları dinleyen Lina ise, toplumsal algı açısından trans erkeklerin, trans kadınlara kıyasla daha şanslı olduğunu düşündüğünü ifade ediyor..
Trans kadınların beden uyumu farklı olduğu için toplumda daha çok göze battıklarını söylüyor.
Lina:
“Toplumdaki erkeklik algısı kadını değersiz gören bir algı. Erkeklerin ötekileştirildiğine tanık olduk mu hayır, toplum sadece transfobik değil, kadınfobik de… Bu yüzden bir kadının erkekliğe geçmesi, erkeğin kadınlığa geçişi kadar tepki görmeyebiliyor. Bu da toplumun erkeği yücelten, kadına biçtiği değersizlikle ilgili.”.
O da yeterli parayı biriktirdiğinde cinsiyet geçiş ameliyatı olmak istiyor. Altı kardeşli, dar gelirli bir ailede doğmuş ve çocukluğundan beri kendini hep kadın olarak kabul etmiş.
Lina:
“Altı yaşındayken ben de saçlarımın ablamın gibi uzayacak diye bekliyordum, etek giymeyi seviyordum ama toplumun dayattığı cinsellik erkeklik. Küçük yaşımdan itibaren ben neyim diye çok sorguladım ve o zamandan beri hep mücadele içindeyim.”
“AMELİYAT SÜREÇLERİNDE NELER YAŞIYORLAR?”
Araf, yakın zamanda göğüslerini aldırma ameliyatı için heyet raporu almış, kimlik ve cinsiyet ameliyatı için dava açmış ama korona sürecinden dolayı mahkemesi ertelenmiş.
Cenk ise eğitimini tamamladıktan sonra ameliyat sürecine başlamak istiyor.
Lina ise ameliyat olmak için para biriktirmesi gerektiğini belirtiyor.
Toplumsal algılardan dolayı sosyal hayata dahil olamadıklarını anlatan Lina, normal bir işte çalışmak istediğinde iş verilmediğine değiniyor:
Lina:
“Daha önce bir kozmetikçide tezgahtar olarak çalıştım ama sadece iki gün sürdü, işverenin cinsel taleplerini reddettiğim için kovuldum, oysa yaşadığım cinsel bir tacizdi aslında. Ama batı şehirlerinde de durum farklı değil” yorumunu yapıyor.
Düzenli bir maddi bir gelir yok ve iş bulamadığı için hayatını seks işçiliğiyle sürdürmek zorunda olduğunu, bunun dışına başka seçeneğinin kalmadığını ifade ediyor.
Karantina döneminde evi ifşa edilince yeni bir eve taşınmak istemiş ama para bulamadığı için ailesinin yanına taşınmak zorunda kalmış.
Lina, LGBTİ bireylere karşı her yerde homofobi, transfobi olduğunu söylüyor, yaşadıkları baskılar karşısında çözümü intiharda bulan birçok transın olduğunu hatırlatıyor.
Birçok defa nefret saldırısına da maruz kaldığını belirten Lina, yolda yürürken bile sözlü sataşmalara maruz kalmanın, karşılaştıkları sorunların en hafifi olduğunu kaydediyor.
Lina:
“Vücudumda üç yerde bıçak izi var, bir keresinde Batıkent civarında beni bıçak zoruyla arabaya bindirip Kırklar Dağı’na götüren bir grubun fiziksel saldırısına uğradım. Dövdüler, daha sonra beni soyup öyle çıplak halimle bıraktılar” diyor.
Annesi ve ablasının durumunu kabullenmediğini, evde sürekli bir gerilim ortamında yaşamak zorunda kaldığını söylüyor.
Lina:
“Annem ve ablam, benimle aynı sofrada yemek bile yemek istemiyorlar, benden utanıyorlar, bu halimi kabul etmiyorlar. Şu an ailemle yaşamak zorunda kalmak da benim için büyük bir çözümsüzlük” diyor.
“SEKS İŞÇİLİĞİ YAPIYOR AMA HAYALİ KAFE AÇMAK”
Kendi ayakları üzerinde durabilmek için seks işçiliği yapmak zorunda olduğunu tekrarlıyor ve eğer bir gün uyum sürecini tamamlayabilirse, kendine ait bir kafe açmak ve hayatını o şekilde kazanmak istediğini dile getiriyor.
Lina kendi deneyimlerinden yola çıkarak:
“LGBTİ ortamında da batıda trans kadınlar arasında da Kürt birey olmak dışlayıcı bir şey oluyor” diyor.
Röportajın sonunda iki arkadaşları daha geliyor. Korona salgını nedeniyle uzun bir süredir görüşmemişler.
Onları kafede bırakıp, bir başka trans kadın ile görüşmeye gidiyorum.
“SAÇLARIMI KESTİRİP, ERKEK KIYAFETLERİ ALMAK ZORUNDA KALDIM”
Hem Keskesor hem veganlık hem de feminizm aktivisti olan Diren’i, evinde hasta yavru kedisini beslemeye çalışırken ziyaret ediyorum. İki gözü de kör olan yavru kedinin bir poşetin içinde çöpe atıldığını anlatıyor.
Diren:
“Maalesef hasta ve zayıf olunca böyle yapıyor insanlar” diyor ve demlediği çayın eşliğinde kendi hikayesini anlatmaya başlıyor.
Anne ve babası Tunceli’de, abisi İstanbul’da yaşıyor. 15 yaşındayken ilk defa abisine durumunu açmış.
Diren:
“Abim tepki göstermedi ama anne ve babamın bu durumu kabul etmesi kolay olmadı” diyor.
Uzun bir aradan sonra annesini ziyarete gittiğinde akrabaları ailesini rahatsız etmesin diye saçlarını kestirip, erkek kıyafetleri giymek zorunda kaldığını söylüyor.
Diren:
“Belli olmasınlar diye göğüslerime korse taktım ama dayım Dersim’e gittiğimi öğrendiğinde orayı terk etmemi istedi. Çok üzülerek ayrıldım, aileme de kırıldım. Ama abimin düğününde tabuları yıktım ve tüm akrabalar oradayken bu halimle gittim. Kimse bir şey diyemedi, babama birkaç şey söylenmiş o da benim için endişelendi, bu yüzden bana dikkatli olmamı söyledi.”
Akraba çevresinde okumuş ve aydın olarak tanımladığı birçok kişinin bile bu durumun bir hastalık olarak gördüğünü ve kendisini kabullenmediklerini anlatıyor.
Diren:
“Yaşadığım ayrımcılığı fark ettikçe kendi kimliğim üzerinden bir mücadeleye başladım” diyor.
“EN ÇOK İŞ, BARINMA VE EĞİTİMDE ZORLUK YAŞIYOR”
O da Lina gibi, trans kadınların iş, barınma, eğitim konusunda çok zorluk yaşadığına anlatıyor ve birçok transın seks işçiliği yapmak zorunda kaldığını belirtiyor.
Coğrafi olarak trans bireylerin her yerde ayrımcılığa maruz kaldığını ama İstanbul’a kıyasla Diyarbakır’da kendini daha güvende hissettiğini ifade ediyor.
Bu durumun sürmesi için sosyal hayatın içinde göze batacak şeylerden uzak durmaya özen gösterdiğini anlatıyor.
Diren:
“Evden çıkarken bile apartmanın ara lambası açık mı, merdivenlerde kimse var mı, bakıyorum, komşularımla karşılaşmamaya dikkat ediyorum. Sorun olmasa bile sırf trans olduğum için rahatsız olup şikayet edenler olabiliyor. Translara ev verilmediği için bu evi bir arkadaşımın yardımıyla kiraladım.”
Uzun zamandır Keskesor içinde faal olmadığını ama bireysel olarak LGBTİ aktivizmini sürdürdüğünü belirtiyor.
8 Mart, Nevruz gibi kutlamalarda gök kuşağı bayrağını taşımaya başlayınca dikkat çektiğini, bayrağı sallayıp sloganlar atınca tepki gösterenlerin çıktığını söylüyor.
Diren:
“Küfreden, hakaret edenler oluyor, çok yaşadım” diyor.
“KAĞIT ÜSTÜNDE HAK TANIYAN BİRÇOK AVRUPA ÜLKESİNİN TÜRKİYE’DEN FARKI YOK”
Diyarbakır’da bir AVM’de trans bir arkadaşıyla kafede bir grup tarafından rahatsız edildiklerini ve sonu hastanede biten bir kavga yaşadıklarını anlatıyor.
Diren:
“Gözümüzü hastanede açtık. Şikayetçi olduk ama böylesi durumlarda, mahkemelik olduğumuzda ne polis ne savcılık pek ciddiye almıyor ne yazık ki. ‘Yapmış bir hata, pişman’ diyerek üstünü kapatmaya çalışıyorlar, hukuki süreç uzayınca yıpranıyoruz haliyle, daha sonra böylesi bir süreçle karşılaştığımızda da karakolluk olmamaya dikkat ediyoruz.”
Her şeye rağmen heteroseksüellerle eşit haklara sahip olmak için mücadele etmekten geri adım atmadığını da ekliyor.
Türkiye’de yaşamanın zor olduğunu düşünen birçok arkadaşının Avrupa ülkelerine iltica ettiğini, orada da zorlukların sona ermediğini söylüyor.
Diren:
“Kağıt üzerinde LGBTİ+ bireylere hak tanıyan birçok Avrupa ülkesinin Türkiye’den farkı yok ve birçok arkadaşımız zorluklar içinde yaşamak durumunda kalıyorlar” diyor.
Her şeye rağmen o, Türkiye’de kalıp LGBTİ için mücadele etmenin daha önemli olduğuna inanıyor. “Mecbur kalırsam belki ben de gitmek isteyebilirim” diye ekliyor.
Diren, toplumda LGBTİ bireyler için eşitleyici bir yaklaşımın olması gerektiğini, LGBTİ bireylerin özgürlüğü, heteroseksüelleri de özgürleştireceğini savunuyor.
Diren:
“Erkeklik denen şey öldürülmediği sürece kadın cinayetleri devam edecek, hayvanlar, kadınlar, çocuklara karşı, LGBTİ bireylere karşı şiddet, taciz, tecavüz devam edecektir.”
İLGİLİ HABER
BBC Türkçe –
- Hatice Kamer
- Diyarbakır