İÇİNDEKİLER
- 🌐 DİYANET TV’DE ‘PANTOLONLAR DARACIK, TOPLUM İÇİNE ÇIKILMAMALI’ DENİLDİ..!
- 🌐 “İSLAMDA VE KURAN’DA TESETTÜR YOK”..!
- 🌐 “ALLAH İLE ALDATMA”..!
- 🌐 İNSAN NASIL GİYİNMEYE BAŞLADI..!?
- 🌐 GİYSİ SOSYAL ÖZELLİK KAZANIYOR..!
- 🌐 ACABA ‘ÖRTÜNME EVRİMİ’ NASIL BAŞLADI, ‘İNCİR YAPRAĞI’YLA: ÂDEM İLE HAVVA..!
- 🌐 ÂDEM VE HAVVA’NIN NASIL YARATILDIĞINA, CENNETTEN NEDEN VE NASIL KOVALANDIĞINA GELELİM..!
- 🌐 CENNETTEN KOVULMAYLA İLGİLİ AYETLER..!
- 🌐 ÂDEM İLE HAVVA..!
- 🌐 TÜRBAN DA ‘YETMEZ AMA EVET’ KONUSU OLDU..!
- 🌐 ARTIK ÇOCUKLAR BİLE “ÖRTÜN ” DİYENE “SAÇ EDEP YERİ Mİ ” DİYE SORUYOR, GENÇLER “DİNCİ”LİĞİ SORGULUYOR..!
- Bunu paylaş:
- Bunu beğen:
🌐 DİYANET TV’DE ‘PANTOLONLAR DARACIK, TOPLUM İÇİNE ÇIKILMAMALI’ DENİLDİ..!
🌐 Diyanet TV’de yayımlanan bir programda, “Kadın, nikâh düşen yabancılara karşı el, yüz ve ayak dışındaki yerlerini kapatmalı” denildi..!
✅ İlahiyatçı ve felsefeci Prof. Dr. Şahin Filiz, tesettürün Kuran’da olmadığını belirtti..
🌐 “DOĞRU TESETTÜR” ÖĞRETTİLER..!
✅ Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kanalı olan Diyanet TV, “Doğru tesettür nasıl olmalı” sorusunu kanaldaki bir programa taşıdı..
Programın konuğu olan Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi İdris Bozkurt’un söz konusu soruya verdiği yanıt…
– Bozkurt:
“Tesettür dediğimiz şey örtünmektir.. Bir kadının; yabancılara yani kendisine nikâh düşen yabancı kişilere karşı el, yüz ve ayak dışındaki yerlerini kapatması gerekiyor. Örtünmek dini bir vecibe. Allah’ın bir emri..
Söz konusu yerlerin vücut hatlarını belli etmeyecek ve teni göstermeyecek şekilde kapatılması gerekir..
Hepimiz kabul edelim, pantolon dediğimiz şeyler, daracık şeyler oluyor. Hele hele kadınlarımızda… Son zamanlarda da tayt şeklinde pantolonları tasvip etmek, toplumun huzuruna onunla çıkmak tasvip edilir şeyler değil. Dini kuralların ihlalidir..”

🌐 “İSLAMDA VE KURAN’DA TESETTÜR YOK”..!
– İlahiyatçı ve felsefeci Prof. Dr. Şahin Filiz:
“Tesettür tartışmasının dinci politikara alet edildiğini, kadınlar üzerinde cehennem korkusu ile baskı kurmanın aracı haline getirildiğini söylemeliyim..
‘El, yüz ve ayak dışındaki yerler’ tanımına, Hazreti Muhammed’in yaşamını inceleyen İbn İshak’ın siyerinde ve diğer siyeri nebi kitaplarında dahi rastlanmadığını vurgulamalıyım..
– Nur Suresi 31. ayette ve Ahzap Suresi’nde geçen örtünme de göğüslerin örtünmesi konusundadır’..
Kadını salt güvenlikçi ve himayeci tedbirlerin nesnesine dönüştürmek, onu kapitalizmden daha beter araçsallaştırmak demektir. Örtünmek için dindar; örtünmemek için dinsiz olmak gerekmez..
İdris Bozkurt Diyanet TV’deki konuşmasıyla kadınları aşağılayan ve toplumsal ayrımlaşmaları körükleyen cahil imamın cehaletini meşrulaştırmaya ve o hakaretleri resmi bir dini otorite tarafından onaylamaya çalışmıştır..
İslam’da olmayan bir hükmü, sırf politik ve ekonomik nedenlerle varmış gibi vaaz etmek; bu yanlışa dayanarak tesettür ve iman konularında keyfi tanımlar yapmak, sizi dinden; kurumunuzu da Cumhuriyet dairesinden çıkarır..” .
🌐 “ALLAH İLE ALDATMA”..!
– İlahiyatçı ve felsefeci Prof. Dr. Şahin Filiz:
“Kimin hangi ayda nasıl giyineceğine dair hiç bir nass yoktur. Giyim-kuşam örfe, toplumsal kurallara ve kişilerin tercihlerine göre ortaya çıkar. Tesettür kavramı Kuran’da geçmiyor, kadınların nasıl örtüneceği konusunda açık ve belirgin bir hüküm bulunmuyor. ‘Allah ile aldatma’ aşaması kadınlarımızı, Kuran’da olmayan ‘tesettür’ uydurmasıyla baskı altına almakla başladı..”

Cumhuriyet // Sefa Uyar
İLGİLİ HABER
🌐 İNSAN NASIL GİYİNMEYE BAŞLADI..!?
🌐 Hepimiz çıplak doğar, ama kamusal alanda vücudumuzu örtme ihtiyacı duyarız. Bunun nedenleri var: Soğuk iklimlerde giysiler bizi donmaya, aşırı sıcakta ise güneşe karşı korur..!
Bugün hala avcılık ve toplayıcılık yapan bazı kabileler çıplak olmaya devam ediyor. Bu giyinmenin hayatta kalma açısından zorunlu olmadığını gösteriyor.
✅ Peki ilk ne zaman giyinmeye başladık?
Giysiler fosilleşmeden çürüdüğü için ilk insanların ne zaman çıplak dolaşmaya son verip bedenlerini hayvan postu ve derisi ile kapladığını gösterecek verilerden yoksunuz..
Antropologlar bunun yerine dolaylı yöntemlerle tarih belirlemeye çalışır..
✅ 2011’de bitler üzerine yapılan bir araştırma, giysilerin kökeninin 170 bin yıl öncesine dayandığını ortaya koydu..
Araştırmacılar saç biti ile giysi bitinin tür olarak o dönemlerde ayrıldığını düşünüyor..

🌐 Kıl olmayınca giysi..!
O zamanlar insanın atası Homo sapienler Afrika’da ortaya çıkmıştı. Vücutlarında fazla kıl yoktu. Oysa insana benzeyen homininler daha kıllıydı..
✅ Bazı uzmanlar işte bu kıl yitimini telafi etmek üzere giysi giymeye başladığını düşünüyor..
Günümüzde hala avcılık ve toplayıcılık yapan Sudan’daki Nuer gibi bazı kabilelerin asgari giysi giymesi, örtünmenin sadece korunma amaçlı olmayabileceğini, utanma hissinin baş göstermiş olabileceğini gösteriyor. Ancak bunu kanıtlayabilecek herhangi bir veri bulunmuyor..
Güney Amerika’daki Fuegian kabilesi gibi diğer avcı-toplayıcı toplulukların da bazı zamanlar basit giysiler giydiğini, ama çıplak da dolaştığını gösteren tarihsel veriler de var..
✅ Buna göre, ilk insanlar sadece üşüdükleri zaman giyinmiş olabilir..
Afrika dışındaki bölgelerde ise giysinin soğuğa karşı korunmak için zorunlu ihtiyaç olduğunu anlamak zor değil.. Başka bir insan türü olan Neandertaller ise çok daha soğuk iklimlerde yaşadığı için giyinme ihtiyacı duymuş olmalı..

🌐 Neandertallerin postu..!
Neandertaller Avrupa’da modern insandan önce yaşadı. Her iki türün de Homo heidelbergensis adı verilen aynı ortak atadan ortaya çıktığı sanılıyor..
Eğer Neandertaller giysi giyiyor idiyse, giysi birden fazla kez icat edilmiş ve onlar bizden önce icat etmiş olmalı..

✅ Uzmanlar, Neandertaller ile insanların giysi konusunda farklı yaklaşım sergilediğine inanıyor..
Neandertallerin yaşadıkları yerlere bakarak kışın vücutlarının yüzde 70-80’ini örtmüş olduğu, muhtemelen sırtlarına basit bir hayvan postu aldıkları tahmin ediliyor..
Modern insanlar ise birkaç parçayı birleştirerek daha karmaşık giysiler dikiyordu.. Kendilerini daha sıcak tutacak ayı sansarı gibi hayvanları avlamaya yöneldikleri sanılıyor..
Bugün Eskimolar bile, tüylerin donmaması özelliğinden dolayı bu hayvanların postunu tercih ettiği biliniyor..
🌐 Modern insanın teknoloji avantajı..!
Bazı antropologlar modern insanın soğuk iklimlerde yaşayacak özellikler geliştirmeyi beklemek yerine, daha uygun giysiler dikmelerini sağlayan uygun teknoloji sayesinde oralara uyum sağladığını söylüyor..
Fakat Neandertaller de daha kısa ve tıknaz yapılı vücutlarıyla Avrupa’nın soğuk iklimine modern insandan daha iyi adapte olmuştu..
Modern insanlar tarihlerinin önemli bir kısmını tropik Afrika’da geçirmişken Neandertaller Avrupa’ya çok daha önce gelmişlerdi..
✅ Fakat ilginçtir ki onların soğuğa daha iyi uyum sağlamış olması aynı zamanda yıkılışlarına da neden olmuş olabilir..
30 bin yıl önce dünya iyice soğuduğunda zayıf vücutlarıyla soğuğa karşı çok daha hassas olan modern insanlar, bu açığı kapatmak için ekstra teknolojik yenilikler geliştirmek zorunda kaldılar. Özel kesici aletler ve iğneyle daha karmaşık giysiler üretebildiler..
Oysa Neandertallerin sadece basit kazıma aletleri vardı ve buzul çağına uygun giysiler üretemediler..
Bu onların bizden daha az zeki olduğu anlamına gelmiyor.. Önceleri vücutlarını tümüyle örten giysilere ihtiyaçları yoktu.. Bu ihtiyaç belirdiğinde ise onu yapacak teknolojiden mahrumlardı..

🌐 Kemik aletler..!
Araştırmalar modern insanın Neandertallerden bazı şeyler öğrenmiş olabileceğini gösteriyor.. 40 bin ila 60 bin yıl önce taş yerine kemikten aletleri ilk kullanan onlardı..
Neandertaller yok olduktan sonra benzer aletleri Homo sapienler kullanmaya başladı. Bazıları bunu Neandertallerden modern insana aktarılmış bir şeyler olduğunun kanıtı olarak görüyor..
Bu aktarım, doğrudan karşılaşma şeklinde değil de modern insanın Neandertal kemik aletlere rastlaması şeklinde olabilir..


🌐 GİYSİ SOSYAL ÖZELLİK KAZANIYOR..!
30 bin yıl önce Taş Devri giysileri daha gelişmişti. Gürcistan’da Dzudzuana Mağarası’nda o döneme ait boyalı keten lifleri bulundu..
Giysiler artık süsleme ve sembolik amaçlı kullanılıyordu. Aslında vücuda boyalarla desenler yapma giysilerden çok daha önce başlamış olabilirdi..
Neandertallerin 200 bin yıl önce vücutlarını kırmızı toprak boyasıyla boyadığını gösteren veriler var..
Bu boya ayrıca hayvan postlarını boyamada, mağaralara yapılan resimlerde ve törensel mezarlarda da kullanılmış olabilir..
Uzmanlar, iklim soğuduğunda boyalı vücutların giysilerle örtüldüğüne ve bu süslemelerin giysilere aktarıldığına, bu durumda giysilerin ısıtma amacının yanı sıra sosyal bir özellik de kazandığına dikkat çekiyor..
Kısacası, giysiler sandığımızdan çok daha karmaşık özellikler taşıyor. Onlarsız hayatta kalamazdık, ama bugün ısıtma amacının çok daha ötesinde bir işlevleri var..
Giysiler kimliğimizin, kültürümüzün ve sosyal normlarımızın bir parçasıdır. Bizi diğer canlı türlerinden ve doğadan ayıran bir özelliktir. Ama bunun yanı sıra belli bir sosyal ya da siyasi gruba aidiyetimize işaret ederek bizi birbirimizden de ayırır..
BBC Türkçe//Melissa Hogenboom
🌐 ACABA ‘ÖRTÜNME EVRİMİ’ NASIL BAŞLADI, ‘İNCİR YAPRAĞI’YLA: ÂDEM İLE HAVVA..!
🌐 ÂDEM VE HAVVA’NIN NASIL YARATILDIĞINA, CENNETTEN NEDEN VE NASIL KOVALANDIĞINA GELELİM..!
Diyanet İşleri Başkanlığı, gözünün önünde açlık, sefalet, rüşvet ve hırsızlık gerçekleri varken, tarihsel, ad (isim) bilim (onomastik) konularına girerek millete posta koymakta..
Bunun son örneği Diyanet İşleri Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nin yayımladığı bir paylama yazısı..
1- “İslamın seçkin şahsiyetlerine dair söylenen her cümlede, yapılan her açıklama ve yaklaşımlarda son derece hassas ve dikkatli olunması gerekmektedir.”
“Son zamanlarda İslamın kutlu elçileri Hz. Âdem ve Hz. İsa peygamberlerimize, insanlığın ortak değeri Hz. Havva ve iffet abidesi Hz. Meryem annelerimize yönelik gelişigüzel tartışmaların ve polemiklerin yapıldığına şahit olmaktayız.”
– Jeologlar en geniş bilimsel kanıtlara dayanarak dünyanın 4-5 milyar yaşında olduğunu söylüyorlar..
İnsan (Homo) cinsine ait türlerin tarihi günümüzden 2.8 milyon yıl öncesine kadar uzanır. Homo sapiens (modern insan) dışında bütün türleri yok olmuştur..
Tevrat, İsa Mesih’in doğumundan yaklaşık olarak 1500 yıl kadar önce Tanrı tarafından İbrani halkına bildirilmiştir. Yani 3 bin 522 yıl önce..
Ama İnancın En güzel Tarihi’nde (İş Bankası Kültür Yayınları, s.8) (*) ise Musa’ya tek Tanrı’nın 3 bin 300 yıl önce bildirildiği yazıyor..
🌐 33 yaşında ölen Hz. İsa 30 yaşında peygamber olduğuna göre, Hıristiyanlık bu yıl 1982 yaşındadır. İslam 1412 yıl önce inmiştir..!
Bilim, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iddia ve tehditlerini bu bilgilerin önderliğinde değerlendirir..
2- “Öncelikle bilinmelidir ki Hz. Âdem (a.s.), ilk insan olmasının yanında aynı zamanda ilk peygamberdir. Bu yönüyle vahye muhatap olmuş; akıl, şuur, irade gibi hususiyetleri ve eşya hakkındaki ilmiyle meleklere üstün kılınmış mükerrem bir şahsiyettir. Dolayısıyla Kuranıkerim’de “halife” olarak nitelenen Hz. Âdem ve onun eşi Hz. Havva, bütün insanlığın müşterek değeri ve muazzez atalarıdır.”
– Tamamdır! Konunun dinsel yorumu olan “yazı” tarafına hiçbir itiraz yok. Ama konunun bilimsel yanı, paranın “tuğra” tarafında yazıyor. Yukarıda açıklandı. Tevrat’ta bütünüyle dünyanın ömrünün 10 bin yıl olduğu, Âdem’in ise MÖ 3761’de yaratıldığı söylenir. Bu da Âdem’in günümüzden 5783 yıl önce yaratıldığı anlamına gelir..
🌐 Şimdi Âdem ve Havva’nın nasıl yaratıldığına, cennetten neden ve nasıl kovalandığına gelelim..!
Hikmetinden sual olunmaz derler ya, Kuranıkerim’de Hicr Suresi’nin 28.-29. ayetinde,
“Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen saygı ile eğilin” buyurur.
Yani Tanrı, bir heykeltıraş gibi yerden çamur alıp buna insan biçimi veriyor ve bu nesnenin içine kendi ruhunu üfleyerek Âdem’i yaratıyor..
Tanrı, ilk yarattığı eş Lilith asi davrandığı için daha sonra yedinci gün Âdem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratıyor..
“Ve Rab Tanrı dedi: Âdem’in yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.” (Tevrat, Tekvin “Yaratılış”: 18)
🌐 CENNETTEN KOVULMAYLA İLGİLİ AYETLER..!
Bakara Suresi 35. Ayet:
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
– Yasak ağaca yaklaştıkları için Tanrı, Âdem ve Havva’yı zalim olmakla suçluyor.
Bakara Suresi 36. Ayet:
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.
– Tanrı, kendisine itaat etmedikleri için Âdem ve Havva’yı birbirine düşman kılıyor.
Arâf Suresi, 20. Ayet:
“Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız ya da (cennette) ebedi kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
– Âdem ve Havva, Tanrı’nın yasağına karşı gelip ona karşı asi oluyorlar.
Arâf Suresi, 22. Ayet:
“Bu suretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
Sonuç olarak: Tanrı, Âdem ve Havva’yı cennetten kovarak kutsallıklarını geri alıyor. Âdem ve Havva, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iddia ettiği gibi, kutsal ve dokunulmaz değildir. Onlar da bizim gibi insandır. Cennetten iyi ki kovuldular!.. Dünyayı şenlendirdiler!
Cumhuriyet//Özdemir İnce
(*) La plus belle distoire de Dieu (Editions du Seuil, Paris)
🌐 ÂDEM İLE HAVVA..!
Adbilim (onomastik, isimbilim) halkların, ulusların kültür ve geleneklerinin derinliklerine ulaşmak için bir dalgıç gibidir..
Yahya’nın karşılığı Yuhanna, Jean ve John’dur..
Yunus, Jonas’tır..
Zachari, Zakarya ve Zekeriya’dır..
Bu benzerlikler bazı halkların aynı dinsel ve etnik çevrim içinde bulunduklarını gösterir..
ÂDEM: Hitit ve Lübnan Tanrısı Adama ya da Adamo. Ama asıl kaynak Sümer mitolojisidir..
“Ti” Sümercede hem “yaşatmak” hem de “kaburga kemiği” anlamına gelir. Ninti adı ise “yaşatan kadın” ve “kaburga kemiğinin kadını” anlamına gelir. Ninhursag tarafından Enki’nin vücudunu iyileştirmek için yaratılan sekiz tanrıçadan biridir..
Enki yasak çiçeklerden yemiş ve bu sebeple Ninhursag tarafından lanetlenmişti. Ninhursag onu iyileştirmek için diğer tanrılar tarafından ikna edilir..
Bu hikâye daha sonra Tevrat’ın Tekvin (yaratılış) bölümünde anlatılan Âdem ile Havva’nın yaratılış hikâyesinin kaynağı olmuştur..
HAVVA / PUDU HEPA / DUDU HEPA / DUDU HAPPA: “Yerel isimlerde devam eden bir kültür vardır. Ait olunan tarihsel kök kültürler isimlerde taşınır.”(*)
Mitoloji sözlüğünde Hepatut’un eski Grek kültürüne Hebe olarak geçtiğini ve Batı’da Eve’e dönüştüğünü yazıyor. Bilindiği gibi Fransızca ve İngilizcede Eve, Havva anlamına gelmektedir.. Havva adı geçmişte yaygın bir kadın adıydı.. Bizim ailenin ana tarafında Hapa adı vardır. Başka yerde Hapa adını hiç duymadım..
Zaman içinde Pudu Hepa ismi dil ve fonetik özellikler ile önce ayrılmış, sonrasında ise biraz daha farklılaşmış, Dudu ve Happa şeklini almış..
İsim köklerinin mistik yanı ise mitolojiye dayanmaktadır.
Büyük güneş tanrıçası Arinna’nın adı Hitit yazıtlarında Hepa, Hepat ya da Hepatu olarak geçer. “Hepa” ile başlayan bu üç ad, Hebe olarak Yunanlaşmıştır. Tevrat’ta Hepa, ilk insan olan Âdem’in karısı Havva olmuştur.
Dudu ve Happa isimleri az önce tarif ettiğimiz coğrafyada kadın ismi olarak kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde bu isimler pek kullanılmaz olmuştur. Ancak Dudu (halamın adı) ve Happa (annemin dayı kızı, Deli Hapa) isimleri Pudu Hepa isimli Hitit kraliçesinin adından gelmektedir..
Deli Hapa, Mersin’de, 1500 metre yükseklikte, Toros Dağları’nda, Demirışık köyünde yaşayan, annemin dayısı Çerkez Mahmut’un kızıydı..
Püfür püfür cüvere (sigara) içtiği ve dobra konuştuğu için “Deli” lakabıyla anılırdı..
Adının neden Hapa olduğunu, Demirışık ve Arslanköy’ün halkının Hitit kökenli olduklarını hep düşünmüşümdür. Arslanköy’ün eski adı Efrenk’tir. (Vikipedi’de Efrenk için “Yuvaklama, taş bir silindirin damdaki toprak üzerinde yuvarlandırılarak toprağın sıkıştırılmasıdır” diye yazıyor ama anlamının daha başka bir şey olduğunu düşünüyorum.) Toros Dağları’nın insanları beyaz tenlidir, seyil (sahil) insanlarına pek benzemezler..
Soru şu: Hitit tanrıçası Hepatut tektanrılı dinlerin kutsal kitaplarında neden Havva Ana’ya dönüşmüştür?
Hitit ve Lübnan tanrısı Adama (Adam) aynı metinlere nasıl oluyor da Âdem (Adam) olarak giriyor ve birlikte insanlığın atası oluyorlar?
Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları biraz mitoloji ile Jean Bottéro’nun kitaplarını okumalıdır. Acaba imam hatip okullarında ve ilahiyat fakültelerinde başta Mezopotamya mitolojisi olmak üzere Doğu ve Batı mitolojilerini okuyorlar mı?
Şimdi İş Bankası Kültür Yayınları’nın sürdürdüğü “…En Güzel Tarihi” dizisinin ilk kitabı olan Dünyanın En Güzel Öyküsü’nü (Tarihi’ni) Telos Yayınları’nı yönettiğim sırada 1996 yılında yayımlamıştım..
İnsanın kökeni üzerine Hubert Reeves, Joël de Rosnay, Yves Coppens ve Dominique Simonnet adlı bilimcilerin ortaklaşa kotardığı müthiş bir kitaptır.. Bu kitabın “Havva ve Elma” bölümünden (s. 145-146) birkaç satır aktarıyorum:
🌐 Âdem’le Havva’yı öykümüzün içinde nereye yerleştirirdiniz..!?
Bana göre onlar 3 milyon yıl önce, Doğu Afrika’nın hoş kokulu savanlarında, sözünü ettiğimiz fay hattının yanında yaşamakta olan Homo habilis’ler olurdu. Bu bölge, insan konuşup avlanmaya başladığı sıralarda gerçek bir cennet görünümünde olmalıydı..
🌐 Yılanlar ve elmalarla birlikte..!?..
Evet, “dum” elmaları, yani palmiyelerin meyveleri. Yılanlara gelince, eh, o bakımdan da eksik var sayılmaz… Ama kutsal kitabı bilimle çakıştırmaya çalışmayalım boşuna; bunun anlamı yok…
Ama bu olaydan çıkarılması gereken önemli bir insanlık dersi var: Âdem babamız, şeytana kanıp kendisine elma yediren Havva anamıza karşı “maçoluk” yapmayarak kadına saygılı zarif bir erkek olduğunu kanıtlamıştır!
(*) Ertuğrul Çay (İnternet)
Cumhuriyet//Özdemir İnce

🌐 TÜRBAN DA ‘YETMEZ AMA EVET’ KONUSU OLDU..!
Balıkesir Müftü Yardımcısı, “tesettür başı değil, bütün bir bedeni örtmektir!

🌐 Türban da “yetmez ama evet” konusu oldu..!
- Balıkesir Müftü Yardımcısı:
‘Türban takmak yetmez, kadınlar iyice tam kapansın. Modaya dayalı tesettür kadının cazibesini kapatmıyor, aksine ön plana çıkarıyor..
‘İffet, edep, mahremiyet’ üstüne verilen fetvalardan ‘inanç ortamı’ toz duman halde! Kim neyi nasıl görüyor, anlamak da mümkün değil!
Vaazlarda söylenenlere bakarsan; ‘kadının tahrik unsurları’nı saymanın sonu gelmez! ‘Ana dizi’ bile buna dahil! Altı yaşındaki çocuğun saçından, sokağa çıkan hamile kadına dek neler neler! Müzedeki bin yıllık mermer heykelden vitrindeki plastik mankene kadar nerede kadın görüntüsü varsa izlediler, buzladılar, bezlediler, dahası balyozladılar. Bebeğe tecavüzle zina aynı kefeye konuldu!
IŞİD bir fetvayla;
“kadınların ortalıkta sandalyeye oturması”nı yasakladı! Sandalye sözcüğü Arapçada “erkek” olduğu için!
🌐 ‘Mahremiyeti örtme’ çabası, morgda kadavralara don giydirme noktasına dayandı..!
Ne kadar çember sakalın var, o kadar fetva hakkın var!
Yani “inanç önderi”nin kim olduğu konusu da toz duman! Hükümet sözcüsünden şehir müftüsü, bakan, mahalle imamı, kedicik, cüppeli, yavuz vekili, havuz yazarı, Nurcu, Nusracı, takkeli, tekkeli”sine dek, konuşan konuşana! Anlamadım gitti: Şu “örtünme konusu” ne derin meseleymiş!
İnsan, ister istemez “işin kökü”nü merak ediyor! Ama başta medya ve internet, ‘bilgi kaynakları’ da toz duman!
“Edep ve örtünmenin kökeni” konusunundaki sonuçları sıralasan bin cilt tutar!
“Havva Anamızın incir yaprağı”ndan günümüz “burka”sına dek, “örtünmenin tarihi”ni öğrenmeye ömür yetmez!
İşin tuhafı, “Hz. Adem ve Hz. Havva dünyaya incir yaprağına sarılı mı indiler? Allah onlara kıyafet yapma ilmi vermemiş miydi?
Hz. Havva, İslam tesettürü gibi mi giyiniyordu” türü soruların da, “Âdem ve Havva cennette saklı ve gizli otururlarken ayıpları açılarak yeryüzüne gelmiş oldukları gibi, Âdemoğullarından her biri de ana karnında ‘döl yatağı’ içinde saklı ve gizli olarak rızıklanıp dururken çırılçıplak yeryüzüne indiler. Sonra da ayıplarını örtecek veya giyinip kuşanıp süslenecek şekilde fakirce veya zengince iki çeşit elbise ile korunmaya ve örtünmeye imkân buldular” türü yanıtların da haddi hesabı yok! Kökenimiz hakkında “ulema” açıklaması ise Darwin’in “ruhuna el fatiha”:
A’raf suresi 189. ayette
‘sizi bir tek candan (Adem) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva) yaratan O’dur…’ denmekte.
Bu nedenle insan nesli bir ana ve babadan olan çocuklar yolu ile çoğalmıştır. Ancak kardeş evliliği gibi yasak bir duruma bir defaya mahsus çok özel bir yaratılış süreci ile ve belli bir çocuk sayısı için müsaade edildi.
🌐 Havva anamız her defasında bir kız ve bir oğlan olmak üzere ikiz çocuk doğuruyordu… Gel de inan..!
Tamam, bu konuda kaynak bol, ama bilgi mi yüklü, safsata mı, sorun orada. İlk başlarda “incir çekirdeği doldurmaz” konuların tahribatını gördükçe geriliyordum. Gelinen yerde “bardağın dolu yanı”yla avunmaya başladım! “Astarı yüzünden pahalı”ya geldi, ama sonunda dinciliğin ipliği de pazara çıktı, ne “mal”ın inandırıcılığı kaldı, ne “tezgâh”çı erketelerin! “İnanç tacirleri”nin ne menem hırsız, arsız, yalancı, rüşvetçi, sahtekâr, katil ruhlu olduğunu bir gram akıl ve vicdan sahibi herkes gördü..

🌐 ARTIK ÇOCUKLAR BİLE “ÖRTÜN ” DİYENE “SAÇ EDEP YERİ Mİ ” DİYE SORUYOR, GENÇLER “DİNCİ”LİĞİ SORGULUYOR..!
Kadının tecavüze uğramasını “mini etek giymesi”ne bağlayan yobazın içi dışına vurdukça tosladı ki ne toslama!
Dinci kafanın hükmü altında sadece bilimin, kültürün, eğitimin, doğanın değil, medyanın, hukukun, ordunun, polisin de ne hale geldiğini “sağır sultan’ duydu! İnancı “rüşvet saati”ne ayarlı, “bakaracı makaracı” bakanlar fosladı ki ne foslama!
İktidarı ele geçirenlerin “talanı paylaşma” dalaşında “ahiretteki sırat köprüsü”nün dünyadaki “parelel”i esnedi ki ne esneme!
Yalancının mumu söndü, kürekçi kendi kusmuğuna sindi, dinci yapılanma erketesi “gazeteci, akademisyen” sıfatlı zevzeklerin cakaları bozuldu, koflukları ortalığa saçıldı, tepetaklak döndüler!
“Boko Haram”ıyla, “IŞİD”iyle ve onların hükümetlerdeki eşitiyle, dünya alem ve de insanlık tarihi, bir kez daha tanık oldu ki, dinci cehaletin varacağı yer caniliktir!
“Bardağın dolu yanı” bu. Yazık ki o “doluluk” nice acıların sonucu! Cehaletin doğuracağı vahşeti görmesi için insanlığın illaki bunca bedel mi ödemesi gerekirdi? “Bedeli ağır oldu, ama sonunda yobazlığın ipliği de pazara çıktı diye avunmalı” desem de, lanet olsun, böyle avunmanın da canı cehenneme!

Nihat Behram//http://haber.sol.org.tr/
İLGİLİ HABER
