GENEL

ATATÜRK DEVRİMCİLİĞİ: ATATÜRK DÖNEMİNDE AÇILAN FABRİKALAR

.

“ATATÜRK DÖNEMİNDE GENÇ CUMHURİYET BAKIN HANGİ FABRİKALARI YAPMIŞ.”

Bütün bunlar olurken Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin bıraktığı borçları da son kuruşuna kadar ödedi..

Markete gittim, toz şeker alacağım. Pakete uzandım, elime aldım, evirdim çevirdim ve Ukrayna yazısını gördüm. Vay canına, şekeri Ukrayna’dan ithal etmişiz..

Yeşil mercimek severim, pakete uzandım, onu da evirip çevirdim, Hindistan yazısını gördüm. Nevrim döndü, tüm bakliyatlara bakmaya başladım, hemen hepsi bir başka ülkenin etiketini taşıyor..

Ceviz de Şili’den, yeşil elma Brezilya’dan..

Bir market sahibi şöyle demişti:Tam bakliyat satacağımız zaman bakliyat için konulan ithal vergisini sıfırladılar.” Kahrolsun ülkenin üreticileri!

Vay canına, dolar ve Avro Türk Lirası’na karşı inanılmaz bir hızla yükselirken, her şeyi yurtdışından alan ülkemizde belli ki 2022 çok zor geçecek! Üstelik petrol ve doğalgaz fiyatları tüm dünyada yükseliyor. Yani kısaca en derine doğru hızla batıyoruz. Bu batışa karapara da yetmez!

Böyle canım sıkkın, internette dolaşıyorum, bir heykel dikkatimi çekti. Heykel yanda göreceğiniz gibi kocaman bir çarkı döndüren Atatürk heykeli..

Heykel, 1935 yılında Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası’nın o dönem tezgâhlarını kuran SSCB mühendislerinin fabrikaya bir armağanı. Bir Rus heykeltıraş yapmış..

Heykel, 1950 yılına kadar fabrikanın en güzel yerinde muhafaza edilmiş. Ne zaman sağcı hükümetler başa gelmiş, 1950 yılında heykel, “Atatürk çıplak olamaz” bahanesiyle depoya kaldırılmış. 71 yıl orada kalmış. Şimdi kapatılan Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası’nın yerine kurulan Abdullah Gül Üniversitesi’nin bahçesinde..

Yıl 1935, Kayseri’de bir fabrika kuruluyor, acaba dedim, Atatürk döneminde ülkesinin kalkınması için fedakârca savaşan, Cumhuriyetin çoban ateşleri yakan Promete’leri kaç fabrika inşa etti?

Köy Enstitüleri hepimizin malumu, belgeselini çektiğim Beşikdüzü Köy Enstitüsü çıkışlı Musa Hoca şöyle demişti:

“Kendi okullarımızı, balıkçı sandallarımızı kendimiz yapmalıydık, ama çivi yoktu, yollarda, yıkık evlerde günlerce dolaşıp kullanılmış, eğri büğrü çivileri topladık. Onları çekiçle vurarak kullanışlı hale getirdik. Hiçbir şeyimiz yoktu ama inanılmaz bir inancımız ve inadımız vardı. Okulları yaptık, balık avına çıkan sandallarımızı da yaptık!”

Araştırmaya başladım, Atatürk döneminde genç Cumhuriyet bakın hangi fabrikaları yapmış. Ben listeyi görünce bugünkü iktidarın Atatürk kinini daha iyi anladım.

BUYURUN:

Ankara Fişek Fabrikası (1924),

Gölcük Tersanesi (1924),

Şakir Zümre Fabrikası (1925),

Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925),

Alpullu Şeker Fabrikası (1926),

Uşak Şeker Fabrikası (1926),

Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926),

Bünyan Dokuma Fabrikası (1927),

Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927),

Kırıkkale Elektrik Santralı ve Çelik Fabrikası (1928),

Ankara Çimento Fabrikası (1928),

Ankara Havagazı Fabrikası (1929),

İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929),

Kayaş Kapsül Fabrikası (1930),

Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1939),

Eskişehir Şeker Fabrikası (1934),

Turhal Şeker Fabrikası (1934), 

Konya Ereğli Bez Fabrikası (1934),

Bakırköy Bez Fabrikası (1934),

Bursa Süt Fabrikası (1934),

İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934 temel atma),

Zonguldak Antrasit Fabrikası (1934 temel atma),

Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934),

Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934),

Isparta Gülyağı Fabrikası (1934),

Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934),

Kayseri Bez Fabrikası (1934 temel atma),

Nazilli Basma Fabrikası (1934 temel atma),

Bursa Merinos Fabrikası (1935 temel atma),

Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935 temel atma),

Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935),

Zonguldak Taşkömürü Fabrikası (1935),

Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936 – İlk Türk uçağı Nud-36 üretildi.),

Malatya Sigara Fabrikası (1936),

Bitlis Sigara Fabrikası (1936),

Malatya Bez Fabrikası (1936 temel atma),

İzmit Kâğıt ve Karton Fabrikası (1934 temel atma), 

Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937 temel atma),

Divriği Demir Ocakları (1938),

İzmir Klor Fabrikası (1938 temel atma),

Sivas Çimento Fabrikası (1938 temel atma).

Bütün bunlar olurken Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin bıraktığı borçları da son kuruşuna kadar ödedi..

Cumhuriyet // Işıl Özgentürk

“ATATÜRK DEVRİMCİLİĞİNDEN NE ANLIYORUM?”

“İHTİLAL, DEVRİM, İNKILAP, İNKILAPÇILIK, DEVRİMCİLİK, ATATÜRK İHTİLALİ, ATATÜRK DEVRİMİ …”

Bu kavramların doğru kullanılabilmesi için kısa bir değerlendirme yapmakta fayda var.

Kadro dergisinin ilk sayısında:

”Türkiye bir inkılap içindedir. Bu inkılap durmadı. Bu güne kadar geçirdiğimiz hareketler, şahit olduğumuz muazzam kıyam manzaraları onun yalnız bir safhasıdır. Bir ihtilal geçirdik. İhtilal inkılabın gayesi değil vasıtasıdır. İhtilal safhasında dursaydık inkılabımız sonuçsuz kalırdı. Halbuki o, genişliyor, derinleşiyor. O henüz son sözünü söylemiş, son eserini vermiş değildir.(…)”

Açıklamalarına bakarak inkılap sözcüğünün, toplumsal yapıyı değiştiren ve uzun zaman dilimine yayılan köklü değişiklikler anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz.

”İnkılap, bir yandan geniş kapsamlı, toplumsal, ekonomik ve siyasal bir ihtilal anlamına kullanılırken, öte yandan şapka, alfabe, takvim, eğitim konularındaki reformları nitelemek için de başvurulan bir terim özelliği de kazanmıştı.” (Kongar)

Siyasal anlamda devrim, iktidarın kökeninde değişme yaratan bir olaydır. ”Siyasal, toplumsal, ekonomik ilişkiler düzeninde hızlı değişmeye yol açan olaydır.”

Afet İnan’ın anlattığına göre:

1933’te bir sofrada Atatürk inkılap ve İhtilal sözcüklerini incelettirir. Her iki sözcüğün tek başlarına gerçekleştirdikleri değişimleri karşılamadığı fikrine varır.

İnkılap sözcüğü genç Osmanlılar tarafından da kullanılmış bir sözcüktü. Mehmet Bey adlı biri Cenevre’de bu adla bir dergi de çıkarmıştır.

https://www.cafemedyam.com/2019/10/29/sehitler-kuvayi-milliye-sehitleri-mezardan-cikmanin-vaktidir/

ATATÜRKÇÜLERİN GERÇEKLEŞTİRİLEN YENİLİKLERE İNKILAP DEMELERİ BOŞUNA DEĞİLDİR.”

Bir Atatürkçü için inkılapçı olmak, kendini modernleşmeye adamak ve Türkiye’ yi modern dünyanın zirvelerine taşımaktır..

Bu amaçla eğitimden bilime, hatta dış görünüş açısından gelişme değişme süreçlerini gerektiriyordu..

İnkılapçılık, bir yandan yapılan yeniliklerle elde edilenleri korumak bir yandan da bunları sürekli geliştirmek gibi ikili işleve sahiptir..

Onuncu Yıl Nutku, Atatürk’ün bu alanda ne kadar kararlı olduğunun manifestosu gibidir:

“ Türk Milletinin istidadı ve kat’i kararı medeniyet yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir.”

“Memleket, mutlaka asri, medeni ve yeni olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır.”

“ Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün mana ve şekliyle olgun bir topluluk haline getirmektir. İnkılaplarımızın gayesi budur. Bu hakikati kabul etmeyen zihniyetleri perişan etmek zorunludur.”

Yine Atatürk’ün şu ifadeleri cumhuriyetin kazanımlarının kişilere bağlı kalmadan akılla, bilimle fenle sürekli geliştirilmesi gerektiğini açıkça belirtir:

“Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı(ayet), hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır..

Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü güçlükler önünde, belki amaçlara tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır..

Zaman hızla dönüyor, milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur..

Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”

Atatürk’ün bu dileğini yerine getirmesi gereken kuşkusuz onun ilkelerini benimseyen gençlik olmalıdır..

“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”

Bugün Atatürkçü olduğunu söyleyenlerin, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganlarıyla yeri göğü inletenlerin öncelikle yapmaları gereken hayatın her alanında onun ilkeleri doğrultusunda çalışmak, çalışmak, çalışmak ve dünyaya örnek eserler sunmaktır.. Bu aynı zamanda her fırsatta Atatürk’e ağıza alınmayacak küfürlerle saldırarak 1400 yıl öncesinin yaşam biçimlerini ve 100 yıl öncesinin devlet yapılarını topluma dayatmak isteyenlere karşı verilebilecek en değerli tepki olacaktır..

Benim Atatürk devrimciliğinden anladığım budur..

İLGİLİ HABER

Yurt Gazetesi – Hamdi Topçuoğlu

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

To Top
%d blogcu bunu beğendi: