.
“SHP’DEN CHP’YE ‘KÜRT SORUNU'”

Kürt sorununun çözümü hakkında SHP ve CHP döneminde iki rapor hazırlandı.. Her iki raporda da parlamento içinde insan hakları temelli önerilere yer verildi..”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçen günlerde “Kürt sorunu”na ilişkin çağrı yaparak TBMM’yi adres gösterdi..

1989 yılında SHP “Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporla çözüm önerileri ortaya koymuş, 2015 yılında ise CHP “22 Soru 22 Cevap” başlıklı kitapçıkla “Kürt sorunu”na çözüm önerileri getirmişti..

Kılıçdaroğlu, geçen yıl düzenlenen 37. Olağan Kurultay’da ise “2. Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde başta “Kürt sorunu” olmak üzere tüm toplumsal sorunlara çözüm arayacaklarını açıklamıştı..

CHP’nin sahiplendiği her iki raporda da parlamento içinde insan hakları temelli önerilere yer verilirken, 1989 ve 2015 çalışma raporlarında yer alan bazı başlık ve çözüm önerilerini derledik..

“SHP PM’DEN GEÇMİŞTİ”

 1989/1990 SHP PM’den geçen raporda yer alan başlıklar ve öneriler arasında özetle şu ifadelere yer veriliyordu:

“EKONOMİ”  

Bölgenin ekonomik ve toplumsal geriliğini gidermeye yönelik politikalar devlet eliyle ve tüm siyasal, sosyal ve ekonomik kesimlerin katılımını sağlayacak bir şekilde hızla uygulanarak, Doğu-Güneydoğu Bölgesi için özel olarak “Bölgesel Kalkınma Planı”nın hayata geçirilmesi öngörülüyordu..

Plan kapsamında kısa, orta ve uzun dönemli hedeflerin açık bir şekilde belirlenmesi ve bu planların yalnız özel sektöre dönük teşviklerle sınırlı kalmayarak devletin bölge ekonomisinde yerini almasını sağlayacak bir yaklaşımla yürütülmesi öneriliyordu..

Ekonominin gelişmesi için bölgenin farklı yerlerinde çimento fabrikası, dokuma sanayii gibi ekonomik çekim merkezlerinin oluşturulması ve buralarda bölgede yaşayan yurttaşların istihdam edilerek işsizlik sorunun çözümünün yanı sıra bölgesel göçün önüne de geçilmesi planlanıyordu..

Yine hazırlanan raporda GAP’tan azami yarar elde edilecek şekilde eşgüdüm sağlanması planlanırken, bölgedeki su ve toprak kaynaklarının tarımsal ve sanayi kullanımına dönük planlamaya da öncelik verilmesi hedefleniyordu..ancak

“TERÖR”

Teröre karşı soğukkanlı, kendine ve halka güvenen bir anlayışla yaklaşılıp terör eylemlerini etkisiz kılmak için bölge halkına sahip çıkılması isteniyordu..

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da süren terör örgütlerinin eylemlerine karşı güvenliğin yoğun bir şekilde oluşturularak bir otoriteye bağlanması, güvenlik örgütlerinde görev alan kadroların ise profosyenel elemanlardan oluşturulması öneriliyordu..

Ayrıca, güvenliğin sağlanması yönünde bir plan oluşturularak gelişen tekniklerden yararlanılması isteniyordu. Bölgede yaşayan yurttaşların da şikâyetine yolaçan sorgulama gibi ilgili yöntemlere yeni bir anlayışın getirilmesi ve Türkiye ölçeğinde yeni bir reform paketi hazırlanması öneriliyordu..

Bu çerçevede; gözaltı süresi, gözaltı ile birlikte avukat bulundurma, avukat gözetiminde sorgulama ve tutukevi koşullarının iyileştirilmesi ile ilgili düzenlemeler demokratik bir anlayışla ele alınarak, kötü muameleye karşı  caydırıcı düzenlemeler yapılması yönünde çağrı yapılıyordu.. 

“ANADİL”

Kürt kimliğini kabul eden yurttaşlara, hayatın her alanında istedikleri gibi ve özgürce belirtme hakkına sahip olmaları olanağı sağlayarak, anadil yasağı ile ilgili her türlü yasal düzenlemenin yürürlükten kaldırılması ve yurttaşların anadillerinde serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmelerinin sağlanması öneriliyordu..

“ANAYASAL ADIM ATILMALI”

CHP’nin 2015 yılında “22 Soru 22 Cevap” başlığıyla adıyla kitapçıkta yer alan başlıklar ve çözüm önerileri ise şöyle ifade ediliyordu:

“TERÖR”

Kürt sorununun çözümünde silahın bir yöntem olmaktan çıkması, silahların bir daha asla gündeme gelmemesi açısından çalışmalar yürütülmesi yönünde çağrı yapılarak PKK’nin silahsızlanması yönünde çalışmalar yapılması öneriliyordu..

Örgüt üyelerinin silah bıraktıktan sonra toplumsal yaşama yeniden katılabilmeleri için gerekli yasal ve idari düzenlemelerin yapılması talep ediliyor, TBMM zemininde kurulacak “Toplumsal Mutabakat Komisyonu” gözetiminde çalışacak “Ortak Akıl Heyeti”yle de PKK’nin silahsızlanma sürecinin takip edilmesi isteniyordu..

Kürt sorununa karşın çözümün askeri değil, siyasi yöntemlerle aranması istenerek, sorununun anayasal boyutlarının çözülmesi için somut model önerilmesi kaydediliyor..

CHP bu kapsamda, seçim barajının yüzde 3’e düşürülmesi, siyasetteki dil yasaklarının tamamen sona erdirilmesi, geçmişte yaşanan acı ve travmaları hatırlatan isimleri taşıyan meydan ve yol gibi isimlerin değiştirilmesi, adları değiştirilen köy, bucak, ilçe ve diğer yerleşim yerleriyle coğrafi yerlerin eski ve yeni adlarıyla birlikte kullanılması, 21 Mart’ın “Nevruz Bayramı” olarak tatil ilan edilmesi ve eski Diyarbakır Cezaevi’nin “İnsan Hakları ve Demokrasi Müzesi”ne dönüştürülmesi gibi verilen 27 kanun teklifini örnek olarak göstermişti..

AKP’nin İmralı ile yaptığı görüşmenin çözümü zorlaştırdığı ve bu doğrultuda çözümün Meclis’te sağlanmasını önermişti.. 

“ANAYASA”

Kürt sorununa karşı yasal değişiklikler yerine gereken anayasal adımlar atılması hedefleniyordu..

Bu kapsamda kurulacak olan “Toplumsal Mutabakat Komisyonu”nun tüm siyasi partilerin katılımıyla gerçekleşmesi ve sorunun tüm boyutlarıyla çözümü için temel mutabakat zemininin oluşturularak, hükümetin düşünce ve önerilerinin alınması öneriliyordu..

Ayrıca devletin ilgili kurum ve kuruluşlarının da görüşleri alınarak komisyona iletilmesi isteniyordu..

Komisyonun hazırladığı raporun TBMM Genel Kurulu’na iletilmesi önerilirken, TBMM’de temsil edilmeyen kesimlerin de “Ortak Akıl Heyetine” danışması, ardından “Toplumsal Mutabakat Komisyonu”na bildirilmesi ifade ediliyordu.. 

“ANADİL”

Yurttaşların, ortak dil olan Türkçenin yanı sıra anadilini öğrenmesi, kullanması konusundaki tüm engellerin kaldırılması yönünde adımlar atılması isteniyordu..

Anadilin, eğitim çerçevesinin hiçbir politik önyargı olmaksızın, çocuğun yüksek yararı gözetilerek pedagojik değerlendirmeler ışığında çizilmesi öneriliyordu..

“İNSAN HAKLARI”

CHP, Uludere’de 34 sivilin savaş uçakları tarafından vurulması sonucu yaşamını yitirmesi gibi örnekleri vererek, suç işleyenlerin yargı önüne çıkarılması için adım atılmasını hedefliyordu..

Hasta tutukluların cezaevinden salınması ve gerekli tedaviyi görmeleri yönünde de çağrı yapıyordu.. 

“ERDEM: ÇÖZÜM ADRESİ TBMM’DİR”

SHP’nin “Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri” isimli raporunu hazırlayan isimlerden eski SHP ve CHP Milletvekili Eşref Erdem, Kılıçdaroğlu’nun çıkışına yönelik özetle şunları söyledi: 

“Kürt sorunu derinlerden ve 40 yıldan fazladır gündeme gelen bir sorun. 1989’da SHP’nin parti meclisinin görevlendirilmesiyle bir rapor hazırladık ve o dönem çok ses getirdi..

Ülkemizde  yüzde 20’lerde bir nüfusun, geniş bir bölgede konuştuğu dilin, özellikle eğitimde kullanılması yönünde bir talebi var..

Dünyada ‘anadilde eğitim temel haktır’ kategorisi kabul görüyor. Bence buna olumlu yönden bakmak ve tartışmak gerekiyor. Sorunu ne kadar hızlı çözer ve erken bir uzlaşmaya varırsak ülke adına doğru bir adım atmış oluruz..

Sorunlara, içinden geçilmekte olan konjonktürde çözüm getirilmediği takdirde, ilerleyen zamanda alınması gereken önlemler artık önlem olmaktan çıkmaktadır..

Kürt meselesi demokratik olarak çözülmek zorundadır. Anadilde eğitim, temel hak ve özgürlükler, demokrasi gibi konularda açık olmak gerekir..

Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümünü Meclis olarak görmesi değerlidir. Bir siyasi partinin muhatap olarak alınması, değerlendirilmesi ve çözüm odaklı bir niyetin ortaya atılması olumludur..

Umarım Türkiye’yi yakan bu soruna mutabakatla bir çözüm bulunur. Bir milletvekili İmralı’yı adres gösterdi ama önemli olan HDP’nin tavrıdır. Tüzel kişilikten uzak olarak HDP bu konuda TBMM’yi adres göstermeli. Çözüm adresi TBMM’dir..”

Cumhuriyet // İlayda Kaya

“SURİYE SORUNU TÜRKİYE’NİN KÜRT SORUNUDUR”

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanvekili Mithat Sancar…

SURİYE’YE YÖNELİK OPERASYONU, SURİYE SAHASINDAKİ OLASI İTTİFAKLARI, TÜRKİYE’NİN KÜRT MESELESİ VE HDP’Lİ BELEDİYELERE ATANAN KAYYUM UYGULAMALARI “

Türkiye gelinen aşamada Barış Pınarı Operasyonu ile hedeflediklerine ulaştı mı?

Mithat Sancar, TBMM Başkanvekili : 

”Çok uzun zamandır Türkiye’nin kuzey Suriye’ye operasyon düzenleyeceği, oraya gireceği konuşuluyordu. Sahada, iç politikadaki manevraların içinden okunabiliyordu. Askeri yığınak zaten tek başına pek çok şey anlatıyordu. Ama bunun kapsamı konusu belirsizdi. Bence o da operasyondan çok önce, son aylarda aşağı yukarı netleşmişti..

Türkiye, ABD ve Rusya arasında, Kürtçe adı Gire Sipi ve Serekaniye, Arapça adı Tel-Abyad ve Resulany olan 130 kilometrelik bölgeye girileceği konusunda zannederim bir mutabakat oluşmuştu.

Suriye Demokratik Güçleri bunu bekliyordu. Bunu defalarca kendileri de ilan ettiler ama kendilerine ne ölçüde bilgi verildiğini bilemem. Bu konudaki açıklamalardan da fazla birşey çıkaramıyorum. Ama onların da daha kapsamlısını dışlamayan bir operasyon yapılacağına dair bir tespitleri ve hazırlıkları vardı..

Geriye gidelim, Suriye iç savaşı başladığında o zamanki AKP hükümeti hemen iktidar değişikliği hedefini koydu önüne, yani Esad’ın devrilmesi. Bunun için bütün islamcı, cihadçı hepsine yolu açtı. Bu hedeften bugüne ne kaldı önce buna bakalım, başarıyı buna göre ölçelim. Suriye ile diyalog mecburiyeti… Sınırda Suriye birliklerini asla istemeyiz çünkü gücü yok denildi. Ama şimdi bütün sınır boyunca Suriye ve Rusya’nın ortak devriyesi var..

Sonra bu operasyona hazırlanırken ilan ettikleri hedefler var. 444 kilometre uzunluk artı 32 kilometre derinliğe gireceğiz dediler ama şimdi sadece Giresipi ve Serekaniye’de kaldı. O da şimdilik. Peki ilan ettikleri diğer hedefler nerede. YPG’yi tamamen bitireceğiz dedi, şimdi güneye çekilmesine ve Suriye ile bu diyaloğu başlatmasına sessiz kalmak zorunda. Soçi’deki basın toplantısında Rusya Devlet Başkaı Putin çok açık söyledi; Kürtler, Suriye toplumunun çok halklı ve kültürlü en önemli unsurudur, Suriye hükümeti ile sorunları diyalogla çözmesi gerekiyor. Bu Erdoğan’a çok açık bir cevaptır. 2011’den bu yana Türkiye’nin hangi hedefi gerçekleşti ki Suriye politikasında başarılı sayalım. Evet, kısmi olarak var ama ağırlıklı bir başarı yok..

Ama bu operasyon Kürtlerin planlarını zora sokmadı mı?

Mithat Sancar: 

”Eğer düzen bozmak, çözümsüzlüğü genişletmek bir başarı ise, bu hükümet bunda başarılı olmuştur. Fakat başarı düzen yıkmakta değildir, bir arada yaşama düzenine katkı sunmaktadır. Bunu başaramıyorsanız, sizin gerçeklikte ve insanların hayatında bir karşılığınız olmaz.”

Sizce Türkiye’nin güvenli bölge sorunu nedir?

Mithat Sancar: 

”Güvenli bölge diye kodlanan sorun aslında Türkiye’nin Kürt sorunudur. Aslında bu kadar açık. Burda bazen güvenli bölge, terör tehditi bazen de beka deniyor. Ne denirse densin, bunun temelinde yatan olgu Kürt sorunudur..

Türkiye’nin kendi içindeki Kürt sorunudur ve Kürt sorununun bölgesel bir sorun olma gerçekliğidir. Dolayısıyla burada yapılmak istenen şey Türkiye’nin sınırlarını güvenceye alma meselesi değildir. Türkiye’nin Suriye sınırında, Türkiye’nin kontrolü dışında sızma ihtimali çok çok zayıftır. Esasen, Suriye iç savaşının başlangıcı ve ilk yıllarında açık sınır politikası izlediği şeklinde çok güçlü değerlendirmeler var Türkiye’nin. Açık sınır politikasını İslamcı cihatçı örgütlere yaptı, uyguladı. Türkiye-Suriye sınırı düz bir sınırdır. Türkiye’nin orayı kontrol etme sorunu yok, güvenlik sorunu yok. Çünkü zaten sınırın bu tarafında sayısız yüksek karakollar var. Ve dümdüz arazi olduğu için oradan dağlardan saklanarak sızmak gibi bir mesele yok..

O nedenle bu operasyonun başlatılma nedeni Kürt sorunudur. Temelinde güvenlik değil, Kürt sorunu var. Gerçi bunun ikisini de bir araya getirerek şöyle diyebilirsiniz, Türkiye’de şimdiki iktidar da pek çok iktidar da Kürt sorununu bir güvenlik sorunu olarak ele aldılar. Bir siyasal, toplumsal mesele olarak düşünmedikleri için, içinden çıkamıyorlar. Tam tersine daha da çözümsüzlük, daha büyük yıkımlara zemin hazırlıyorlar hatta bunları gerçekleştiriyorlar bazen. Türkiye’nin Suriye politikasındaki bütün manevralarda, ne aldı ne verdi tartışmalarında esas sorun Kürt sorununa güvenlik sorunu olarak yaklaşmaktır. Güvenli bölge değil, kendilerine güvenlik sorunu olarak algıladıkları bir sorunu bastırmak ve çözümünün tartışmasını engellemek için bu askeri operasyon yapıldı. Başka bir sebebi yok.”

Türkiye’nin Barış Pınarı Operasyonu sonrasında Kürtlerin yer yer sağladığı özerklik modelini devam ettirmek mümkün olacak mı?

Mithat Sancar: 

”Real politik açıdan baktığımızda bu çok zor. 2012 yılında PYD, o zaman kanton adı altında özerkliği ilan etti. 2012’den itibaren üç kanton vardı ve bir yönetim sistemi oluşturdular. Sonra işte Suriye Demokratik Güçleri’ne dönüştü. Sonra yerel meclisler kurdular, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yönetimi adını aldılar. Burada farklı halklardan, inançlardan temsilciler birlikte yönetiyorlar. Bu yönetim modelini geliştirdiler. Şimdi bu saatten sonra bunun aynen devam etmesi mümkün görünmüyor..

Birincisi Türkiye’nin Afrin, Resulayn ve Tel-Abyad’a yaptığı bu operasyon ile bölgedeki bütünlüğü kesti, cepler oluştu..

İkinci müzakereler Rusya gözetiminde Suriye ile yürütülecek. Şuan ki Suriye yönetimi bu şekilde federal bir yapıya evet demeyeceğini çok defa beyan etti. Rusya’nın da niyeti kültürel özerklik çerçevesinde tutmaktır. Yani dil hakları, eğitimde, kimlik hakları vs bunlarla sınırlı. Ama bölgesel bir statünün şimdiki haliyle Rusya tarafından desteklendiğini göremiyoruz. Dolayısıyla bu yapı eskisi gibi olmayacak. Ama bu bence burda bitmeyecek. Siyaset, diplomasi ve güç dengeleri bu işte devam edecek.”

Bu operasyon ile Kürtler ABD’ye uzaklaştı mı yoksa daha da mı yakınlaştı?

Mithat Sancar: 

”ABD yönetimi tek parça değil, Pentagon var, Trump var başlı başına bir fenemon, dışişleri var. Tartışmaları takip eden biz ve bizim gibiler için şaşırtıcı değil. Kendi aralarında belli dengelerin ve manevraların mümkün olduğu bir alan var ABD sisteminde. Her ne kadar tek başına belirleyici olmasa da Trump önemli. Kimse Trump meczuptur, gücü yoktur, bütün bunları uçukluğundan yapıyor diyemez. Onun arkasında bir strateji ve bir akıl vardır, daha da ötesinde strateji içerisinde kendince bir akıl vardır. O nedenle ihanet tartışması bence çok fazla duygusal. Kimse kimseye sahada sonsuz güvenmez..

Ben Suriye Demokratik Güçleri, PYD ve YPG’nin Amerika’ya bu derece bir güven bağladıklarını düşünmüyorum. Her zaman şunu söylemişlerdir bizim şuan ki dengeler içinde daha yakın durabileceğimiz, çıkarlarımızın örtüştüğü, hedeflerimizin daha kesiştiği güç uluslararası koalisyon ve Amerika’dır. Nitekim bu işbirliği çok güçlü bir şekilde işledi. IŞİD’e karşı mücadelede bunun sonuçları görüldü. Bugün eğer bambaşka bir dünya ve Suriye tartışıyorsak IŞİD’in yenilmesiyle mümkün olmuştur bu. IŞİD yenilmeseydi bugün tartışacağımız şeyler çok farklı olurdu. Bu işbirliği işledi fakat Ortadoğu’da zemin kaygandır ve dinamikler kaygandır. Bundan kaynaklı yalpalanmalar olabilir. Dolayısıyla bu iş birliğini ihanet ve kandırılma üzerinden tartışmayı abes bulurum..

Tam tersine şunu diyeyim; esas sadakat devletlerden gelmez, esas kuvvetli sadakat kaynağı halkların gönlüdür. Suriye Kürtleri bunu başardı. Dünya halklarının gönlünce çok güçlü bir yer yarattılar. Bunu hükümetlerin görmezden gelmeleri çok kolay değildir. Dünyanın her yerinden sayısız insan ve kurum bu desteği gösterdiler. Bu büyük bir kazanımdır. Bu özellikle Kobani direnişi ile birlikte yayıldı ve şimdi bu destek iyice yerleşti.”

Türkiye devleti Suriye’de istediği çözüme ulaştığında, kendi içindeki Kürt sorunu nasıl şekillenecek?

Mithat Sancar: 

”Kürt sorunu sadece Türkiye’nin kendi içinde bir sorun değildir. Aslında 1916’dan beri Kürt sorunu bir bölge sorunudur. Dört ülkeye dağılmış Kürtler ve Kürdistan olarak adlandırdıkları kendi ülkelerinin bölünmüşlüğü meselesidir.

Şimdi oradan buraya gelelim. Bir zamanlar 1991’deki Körfez Savaşı’ndan sonra, Türkiye’deki o zamanki hükümetler Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunu da bir güvenlik sorunu olarak kabul etti. Bunu kendilerine dönük bir tehdit olarak algıladılar. Sonra yıllar geçti orası oturdu, şimdi gayet iyi ilişki içindeler. Benzer tartışmalar o zaman da yapıldı. Bu Güney Kürdistan dediğimiz yapı ortaya çıktıktan ve oturduktan sonra, esas odaklanılan yerler Türkiye ve Suriye oldu..

Türkiye’nin Kürt sorunun çok daha bağlantılı olduğu alan da Suriye’deki Kürt sorunudur. Be belki, iç savaş öncesi bu kadar açık değildi. Çünkü Suriye Kürtleri bu kadar örgütlü değildi, bu kadar farklı tecrübeleri uluslararası alana taşıyacak şekilde yaşamamışlardı. Hep bir Kürt mücadelesi vardı Suriye’de elbette PYD’de vardı. Ama Suriye iç savaşı ile birlikte bu artık çok açık, görünen, hedefleri ve gücü olan bir yapıya dönüştü. O andan itibaren Türkiye’deki Kürt sorunu ile Suriye’deki Kürt sorunu hiç koparılamayacak bir noktaya geldi..

Türkiye-Rusya ve Suriye Demokratik Güçleri arasında nasıl bir mutabakat var bilmiyorum ama şunu biliyorum PYD, YPG ve Suriye Demokratik Güçleri’ni ortadan kaldırmak mümkün değil. Bu geçti, bu artık imkansız. Ama şu anda kontrol ettiği alanı eskisi gibi kontrol edemeyeceği doğru. Zayıflatılabilir fakat yok edilemeyeceği gerçeğini aklı başında her aktör görür. Daha önemlisi Suriye’deki Kürt sorunu belli bir siyasi çözüme gerektiği gerçeği tartışmasızdır bence. Orada Kürt sorunu bir çözüme kavuşacak. Şu an Türkiye’nin istediği gibi Kürt sorunu bastırılacak, ezilecek, konuşulmayacak falan beklentisi tamamen boştur. Kürt sorununa iki tarafında içine sindiremediği bir çözüm bulunamazsa Suriye’de huzur ve bu savaş ortamının kolay kolay bitirilemeyeceğini görüyor olmalı aktörler.

Peki nasıl çözülecek?

Mithat Sancar: 

”Birincisi Kürtlerle yani Suriye Demokratik Güçleri ile Suriye hükümeti arasında doğrudan müzakere çok önemli. Bunun garantörlüğünü yapacak sahadaki büyük güçlerin tutumu çok önemli, Rusya’nın mesela. Uluslararası kurumların ve kamuoyunun bu konuda nasıl ağırlık koyacağı çok önemli. Suriye hükümeti ile Kürtler arasında çok farklılıklar var, eski tecrübeler ise çok acı. Fakat ben iç kocaman bir iç savaş yaşayan bir ülkede bütün aktörlerin dönüşüme uğradığını kabul ederim. Kimse 2011’deki zamanda ve yapısında değildir. Umarım Suriye hükümeti de bu konuda yapıcı ve olumlu davranır. Kürtlerin de dengeleri gözetme konusunda daha gerçekçi yaklaşımlar geliştirmeleri beklenir ki verdikleri işaretler bunu doğruluyor. Her aşamada yeni dengeleri gözeterek yeni politakaya yöneliyorlar.”

Operasyon devam ederken Mardin vekili olarak Nusaybin’e gittiniz, ancak giremediniz. Nusaybin’e neden alınmadınız?

Mithat Sancar: 

”İlk zamanlarda roketler düşüyordu, ölen insanlar vardı. Bir kısmı parti çalışanlarımızın yakını, tanıdığım aileler vardı. Gidip görmek istedim, ne oluyor diye. Mağdur olan ailelere ne yapabiliriz bir de şunu duyuyorduk: Nusaybin boşalıyor, göç var. Şimdi onları görmek ve elimizde varsa bir imkan derman olmak için bir seyahat planladım. Gittim ama güvenlik gerekçesi ile sizi alamayız dediler. Sonra öğrendim ki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, vali ve kalabalık bir heyet Nusaybin’delermiş. Biz de dedik ki onlar için olmayan bir güvenlik sorunu bizim için niye var. Anlaşılan şu bizim Nusaybin’e HDP olarak girmemizden çekindiler. Bunu bir iki gün sonra daha iyi fark ettik. Emniyet görevlilerin ağzından kaçan cümlelerden bir korku yaşadıklarını çıkardım. Çünkü biz oraya girdiğimizde insanlar etrafımızda toplanacaklar ve birden bire kendilerinin çok korktuğu insan topluluğunun HDP etrafında sorunları konuştuğu ve çözüm aradığı tablo hemen ortaya çıkacaktı. O nedenle istemediler, bizi engellediler. Giremeyeceğimi düşünmedim, hangi sebeple giremeyeceğim aklıma gelmedi hiç.”

CHP, Meclis’te tezkereye ‘Evet’ dedi. Sonra yerel seçimlerde Kürtlerin desteklediği belediye başkanları operasyonu destekleyen açıklamalar yaptı. Bu durum, Kürtlerde duygusal bir kırılma yarattı mı?

Mithat Sancar: 

”CHP’nin tezkereye evet demesi yanlış oldu. Beni şaşırtmadı. En azından büyük bir süpriz olmadı. Başka bir beklentim vardı, o da çekimser kalmalarıydı. Evet demelerini ben ve arkadaşlarım düşünüyorduk. Bence dönemi, şartları, ülkenin ve toplumun çıkarlarını değerlendirme konusunda belli bagajların etkisinden kurtulamadılar. İktidarı hedefleyen bu ülkede farklı bir siyaseti hedefleyen bir parti için bu mümkün olmalıydı. Değilse yönetim başta olmak üzere bütün CHP’lilerin yeniden iktidar alternatifi olup olamayacağı sorusunu kendilerine çok ciddi sormaları gerekir. Ben bu kadar açık, önemli bir meselede iktidarın hesapları bu kadar belliyken, eğer ondan farklı bir tutum sergileyemediysem iktidar alternatifi olabilir miyim. Kırılma konusu ise erken. Ama bu iyi olmadı, doğru olmadı, bu Türkiye’de demokrasi çabaları için yanlış oldu bu tutum. Belediye başkanlarının açıklamaları Türkiye’de demokrasi ve yeni bir dönem umudu için iyi olmadı. Bu tutumlarının kendileri açısından daha sonraki zamanlarda nasıl bir hesaplaşma konusu olacağını göreceğiz. Daha fazla da konuşacağız, onlar da üzerinde düşünecektir. Kendilerini iktidarın yarattığı ideolojik, siyasal ve propagandif aygıtın bir parçası haline getirmek zorunda değillerdi. Ama maalesef bu görüntü kabul ettiler. Bunun içinde yer aldılar. Burada meselenin Türkiye’nin beka meselesi olmadığını CHP çok iyi biliyor. CHP’nin çok iyi bildiğini ben de çok iyi biliyorum. Kendi tabanında bu savaş taraftarlığı yaygın değil, küçük bir kesimde var. Doğru diyen, savunan tek bir CHP’liye rastlamadım.”

Kayyum atamaları bir kez daha gündemde, bekliyor muydunuz?

Mithat Sancar: 

”Bunun hiç olmayacağını düşünmek çok naiflik olurdu. Çünkü iktidarın bir Kürt politikası var, bir de rejim politikası var. Bu iktidar kendi Kürt politikasında ısrar edecekse bizim belediyeleri gasp etmeye devam edecektir. Esas onu durduracak kendi içindeki değerlendirme değildir. Türkiye’de bizlerin ve bizlerle birlikte demokrasi güçlerinin göstereceği tepkidir. Onları durdurabilecek olan budur. Operasyon dolayısıyla bir rejim hesabını CHP’li dostlarımızın görmesi gerekiyor. Operasyonun bir amacı da yeni kurmak istedikleri ve 2023’te iyice pekiştirmeyi sistemin de bir parçasıdır. 2023’e kadar adım adım çok daha fazla İslamcı, biraz bölgesel yayılma hayalleri de olan otoriter bir rejimi iyice yerleştirmek istiyorlar. Her yeni rejim kuruluşunda bir kurucu mitosa ihtiyaç vardır. 15 Temmuz’u kurucu mitos olarak kullanmaya çok uğraştılar ama bir türlü tutmuyor. Yıldönümlerinde istedikleri havayı yaratamıyorlar, çünkü inandırıcı olmadıkları çok nokta var. 15 Temmuz’u kitlelerin gözünde büyük bir kahramanlık efsanesine dönüştüremiyor. Dolayısıyla kurucu mitos olamıyor 15 Temmuz. Ama şimdi bu askeri operasyonla yeni rejimi inşaa ederken kullanabilecekleri bir kahramanlık efsanesi yaratmak istediler. Bence bunu da başaramadılar, başaramamış olmaları başka şeyler denemeyecekleri anlamına gelmiyor. Toplumdaki bütün insanlara, birlikte yaşamaktan yana olan herkese, iyi insanlara diyorum ki bir bakın nereye götürülüyor bu ülke… Şu soruları sorun; Kürtlerle ebedi kavganın kime ne faydası olacak, herkese kaybettirmekten başka. ÖSO’yu önce Kuvayi Milliye diye yutturdular. Peki onlar kimdi, sayısız islamcı çete. Şimdi de adını Milli Suriye Ordusu koydular, 110 bin kişiden bahsediliyor. Peki şimdi Resulayn ve Tel Abyad’tan ibaret kalacaksa kontrol edilecek olan bölge bu 110 bin kişi nereye gidecek? Yarın öbür gün Türkiye senin işin bitti buradan çıkacaksın denildiğinde ki denilecek ve Türkiye hükümeti de bunu kabul ediyor, bunlar nereye gidecek? Ben de söylüyorum, burayı dikkatle takip edelim. Eğer yeni bir rejim kurmak istiyorlarsa da yeni rejimin informel milisleri olur. Tehlike ciddidir. Bir de daha İdlib’ten çıkarılacak olanlar var. Bunların ileride Türkiye’de toplumsal düzene ve ülkeye nasıl bir tehdit olabileceklerini herkes ciddiyetle takip etsin.”

Partinizin vekillerine yönelik dokunulmazlıklar kaldırılırsa tavrınız ne olur?

Mithat Sancar: 

”Bu tartışmayı gereksiz görüyorum, cevap vermek istemiyorum. İktidarın çoğunluğu var isterse yapar. Ama biz bunun karşısında kendi mücadelemizi, kendi yolumuzu devam ettiriyoruz. Dünyada bu kadar kriminalize edilen başka bir parti daha yoktur. Yüzde 12-13 oy olacak Meclis’in üçüncü büyük partisi olacak her gün ayrımcılığa uğruyor. Ama gördüğünüz gibi yıkılmıyor, ayakta.”

HDP’nin başarılı bir siyaset yaptığını düşünüyor musunuz?

Mithat Sancar: 

”Türkiye’nin bu döneminde en zor şey siyaset yapmak. Savaş politikaları siyasetin alanını daraltır. Türkiye’ye bütününde siyaset için dar bir alan kalmış bizimki de bu dar alanın en darı. Çünkü fiziksel olarak izin vermiyorlar. Açıklama yapacak arkadaşlar, il binamızdan çıkamıyorlar. Ya bırakın çıkıp bişeyler yapmayı, il binamıza hapsediyorlar. Bütün yöneticilerimize göz altı ve tutuklama yapılıyor. Bu kadar fiziksel olarak daraltılmış alanda siyaset yapmaya çalışıyoruz. Mazeret değil, eksikliklerimiz çok. Gücümüzün yetmediği şeyler var, doğrudur. Ama herkes büyük bir özveriyle çalışıyor. Siyasetin alanı genişlediğinde çok iyi şeyler yaptık. 31 Mart ve sonrasındaki 23 Haziran stratejimiz Türkiye’nin önüne kolay kolay yok edilemeyecek bir ufuk açtı. CHP, o süreçte desteklediğimiz belediye başkanları bu dönemde şunları bunları yaptılar diye o ufuk kaybolmaz. Sadece şimdi biraz gölgelenmiştir.”

Kürt sorunu Suriye denklemi dışında nasıl ve kimle çözülür?

Mithat Sancar: 

”Ben bu zihniyet ve politikalarla bu kadar yıkımın üstüne bu iktidarın yeniden barış süreci inşa edebilecek kapasitesinin ve niyetinin kalmadığını düşünüyorum. Bu iktidar değişecek. Bu iktidarın yerine inşallah yakın zamanda seçimlerle erken olur zamanında olur Türkiye’de barışı kurabilecek daha demokratik ve daha özgürlükçü anlayışın temsil edildiği bir iktidar gelir. Biz o iktidarın bütün baskılara rağmen bir parçası olmaya adayız. Herkes ile görüşmeye açığız. Öncelikle diyalog istiyoruz herkesle. Biz Türkiye’de demokrasi ve barış ile ilgili derdi olan herkesle, her oluşumla görüşmeye tartışmaya hazırız, istekliyiz.”

İLGİLİ HABER

tr.euronews – Görüntü editörü • Mert Can Yilmaz

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: