
İÇİNDEKİLER
♦ Haydarpaşa Garı’ndan yıllar sonra ilk fotoğraflar geldi
Restorasyonu devam eden Haydarpaşa Garı’ndan ilk fotoğraflar yayınlandı..
114 yıllık garın 2010’da yanan çatısı ve bekleme salonu yenilendi.
Kadıköy rıhtımında bulunan Haydarpaşa Garı’nın 2010 yılında çıkan yangında hasar gören çatısı ve bir filmdeki görüntüsünden yola çıkılarak özgün haline dönüştürülen bekleme salonu yenilendi.
Restoratör-Mimar Şüheda Korkmaz, bir zamanlar “İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısı” olarak kabul edilen ve birçok film sahnesinde yer bulan garın restorasyon süreciyle ilgili konuştu.
Korkmaz, garın restorasyonunun çok detaylı ve titiz bir şekilde yapıldığını belirterek, “Bekleme salonunda tezyinat ve bezemeleri, vitray camları ve çerçeveleri, tarihi saatleri, özgün karosiman döşeme kaplamaları, duvar kaplamaları, altın varaklı aplikleri, ahşap kapı ve pencere işleri tamamlandı” dedi.
Mekanik, elektrik altyapı ve aydınlatma çalışmalarının da hazırlanarak, gar binasına hizmet etmek için gün saydığını aktaran Korkmaz, restorasyon projesinde dış cephede özenli ve hassas bir çalışma yürütüldüğünü söyledi.
Anadolu Ajansı’nın aktardığına göre, Korkmaz, sadece gar binası restorasyonu için açılan özel taş ocağından temin edilen kumtaşı olarak da bilinen Lefke taşı ile taş imalatlarının özgün bir tekniğe göre yapıldığını belirterek, dış cephede ayrıca korumaya yönelik konservasyon ve temizlik çalışmalarının da gerçekleştirildiğini aktardı.
Korkmaz, bekleme salonundaki vitray camların da gar binası içinde kurulan vitray atölyesinde ustaların ellerinden geçtiğini ve her birinin aslına uygun olarak yenilendiğini belirtti.
Tarihi Haydarpaşa Garı’nın çatı katının 2010’da çıkan yangında büyük hasar gördüğünü hatırlatan Korkmaz, sözlerine şöyle devam etti:
“Çatı katı bütünüyle elden geçirildi. Çatı ahşapları yenilendi. Ahşap çatı kaplaması, koruyucu ve yangın geciktirici uygulaması yapılarak korumaya alındı. Çelik çatı makasları perçin ve bulonlu özgün örneğine uygun olarak yapıldı. Ahşap üzerine arduvaz taşlarıyla özgün formuna uygun çatı kaplamaları tamamlandı. Çatı katı taş onarımları, çatı katı dış cephe konservasyon işleri yapıldı. Kulelerin onarımı gerçekleştirildi.”
Bekleme salonu kendilerine teslim edildiğinde zemininde traverten kaplama bulunduğunu anlatan Korkmaz, “Garda 1970 yılında çekilen ve Feyzi Tuna’nın yönettiği ‘Cafer Bey’ filminin bir sahnesinde, salonun zemininin aslında karosiman yer döşemesi olduğunu gördük. Bunun üzerine kurul kararı doğrultusunda traverten kaplama kaldırılarak yerine özgün döşeme yapıldı. Yine çatı katında kullandığımız arduvaz taşları da İspanya’dan özel olarak getirildi” diye konuştu
Mimar Fatmanur Harmancı ise ahşap çatı restore edilirken yangın geciktirici ve ahşap koruyucu işlemler için “daldırma” olarak adlandırılan bir yöntem kullandıklarını belirterek, elektrik ve mekanik sistemlerde de özel önlemler aldıklarını ifade etti.
Harmancı, toplamda 2 bin 500 metrekarelik bir alanda restorasyon çalışmasının devam ettiğini söyleyerek, tarihi garın, aslına uygun bir şekilde yeniden hizmet vermesi için çalışmaların sürdüğünü belirtti.
Çatıdaki büyük saatin de yangında zarar gördüğünü aktaran Harmancı, “Büyük saat başta olmak üzere gardaki tüm saatler aslına uygun şekilde restore edildi ve şimdi çalışır durumda” ifadelerini kullandı.
Haydarpaşa Garı’nın yapımına, devrin Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit’in emriyle 30 Mayıs 1906’da başlandı. Sultan 2. Abdülhamit’in, “Bunca kilometre demir yolu yaptım memlekete, çelik rayların ucu Haydarpaşa’da. Koca binalarıyla liman yaptım yine belli değil. Bana o rayların denize kavuştuğu yere öyle bir bina yapın ki ümmetim baktığında ‘Buradan bindin mi hiç inmeden Mekke’ye kadar gidilir’ desin” emriyle inşası başlayan gar, 19 Ağustos 1908’de hizmete girdi.
Alman mimarlar Otto Ritter ve Helmuth Cuno tarafından kum zemin üzerine ahşap kazıklarla inşa edilen gar, 114 yıllık tarihi boyunca birçok olaya da maruz kaldı.
İstanbul-Bağdat/Hicaz Demir Yolu’nun başlangıç noktası ve Türkiye için önemli bir kültürel miras olan gar, Milli Mücadele ve Birinci Dünya Savaşı döneminde cephanelik olarak kullanıldı. Bu nedenle 6 Eylül 1917’de sabotaja uğradı, cephanelik patlatıldı, gar büyük hasar gördü.
Haydarpaşa Garı, Cumhuriyet’in ilanının 10’uncu yılında ilk haline uygun tekrar inşa edildi. 1976’da kapsamlı bir restorasyona alınan garın bazı bölümleri, 1979’da yakıt yüklü bir tanker kazasında hasar gördü.
Haydarpaşa Garı’nın, 2010’da çıkan yangında çatısının orta ve kuzey kısımları yandı. 2016’da başlatılan restorasyon çalışmaları kapsamında büyük hasar gören çatı katı ve bekleme salonu aslına uygun şekilde tamamlandı. Gar binasının dış cephelerinde ve müştemilat yapısında ise çalışmalar devam ediyor.
HAYDARPAŞA GARI’NIN YAPIM SÜRECİ VE DÖNEMİN ŞARTLARIYLA İLGİLİ ÇARPICI BİLGİLER…
Osmanlı’nın millileşme sürecindeki ilk projesi!

Haydarpaşa garı, 4760 km’lik Hicaz Demiryolları projesinin ilk ayağı olan 91 km’lik Haydarpaşa-İzmit arası hattın başlangıcı olarak 2 senede yapılmış 1873 de hizmete açılmıştı.
♦ BU MEGA PROJENİN FİKİR BABASI ALMAN MÜHENDİS WİLHEM VON PRESSEL İDİ.
Sultan Abdülaziz, Pressel’i, Asya Osmanlı Demiryolları Genel Müdürlüğüne getirmişti. (1872)
Bu proje parça parça inşa edilerek 1901-1908 yılları arasında Şam-Hicaz etabı (Hicaz: Suudi Arabistan’ın Batı bölgesi, Mekke, Medine, Taif’i de içine alan batı bölgesidir) tamamen bağışlarla yapılmıştır.
Bağışlarla yapılacağı açıklandığı zaman, başlangıçta başta Fransızlar ve İtalyanlar olmak üzere bu mega projenin yapılamayacağını, Osmanlı’nın Müslümanları sövüşleyeğini öne sürmüşlerdi. Hatta başta Fas ve Mısır Müslümanları da projeye inanmamış, şüpheyle karşılamışlardı.
İlk büyük bağış 75.000 kuruş idi. Bu bağışı Sadrazam yapmıştı. Başta Sultan ll. Abdülhamid olmak üzere Dönemin devlet erkanı ilk bağışlarla projeyi başlatınca başta Mısır, Fas, Hint ve Rusya’daki Müslümanlar da bağış yağdırmıştı. Mısır da hemen her ilçede yardım sandığı vardı…
VE YİNE; BAŞLANGIÇTA PROJEYE İLK FİNANS ZİRAAT BANKASINDAN ALINAN 100.000 LİRALIK KREDİDİR.
İlk iki yıl yüzerbin lira sonraki yıllarda da 50 şer bin lira kredi verilecek idi. Ve böylece 1908 yılının sonuna kadar 480 bin lira kredi verilmiştir.
Bu durum çiftçilere krediyi olumsuz etkilemiş olduğundan Ziraat Bankası, Osmanlı Bankasından faizle borç almıştır.
Haydarpaşa garı ile başlayıp Hicaz’da ve daha sonra da Basra’ya bağlanacak bu mega projeyi yabancı devletlere imtiyaz vermeden yerli ve milli kaynaklar ve bağışlarla yapmaktı hedef.
BEDEVİLER DEMİRYOLU NA ZARAR VERDİ!
Proje ilerleyip Hicaz’a yaklaşıldıkça, imtiyaz elde edemediğinden başta İngilizler projeyi bedevi aşiretleri fonlayarak, kışkırttı ve Demiryolu inşaatına baskınlar yaptırarak büyük zarar verdirildi.
Bedeviler tarihte ilk kez birleşip saldırdıkları için 15 bin asker korumasıyla inşaat ancak ilerleyebiliyordu. Bedevi kabileler tam bir gerilla harbi veriyor, askerlere askeri sahra taburu eşlik ediyor çok asker kaybediyorduk. Durum öyle bir hal almıştı ki, işçilere de silah dağıtılmıştı ama korkup kaçan işçiler yüzünden bu projeyi askerlerle yapıyorduk.
ASKERİ TABUR, İŞÇİ OLARAK ÇALIŞTI!
Askeri taburların işçi olarak çalışmasıyla maliyet Avrupalı şirketlerin yaptığı imalata göre yarı yarıya ucuzlatılmış ve 3.5 milyon liraya tamamlanmış idi.
Bunun 1.7 milyonu Şam-Hicaz arası inşaatların malzeme ve işçilik vb. giderleriydi. -Dönemde Osmanlı bütçesi 18 milyon idi-
Bedevi saldırıları işi çok uzattığı için Bedevilerle uzlaşıldı, verilen imtiyazlar ile saldırılar durduruldu, taki 1916 da büyük Hicaz İsyanını yine İngilizler Mekke Emiri Şerif Hüseyin’e çıkarttırana kadar! -323 km’lik El Ula-Medine arası 1 Eylül 1908 de resmi törenle açıldı.-
BU MEGA PROJENİN İÇİNDE;
- 2666 adet kagir köprü ve menfez,
- 7 tane demir köprü,
- 7 tane gölet,
- 9 tane tünel,
- Hayfa, Der’a ve Maan’da 3 fabrika,
- Kadem’de lokomotif ve vagonların tamiratının yapıldığı büyük bir imalathane inşa edildi.
- Medine’de 1 tamirhane,
- Hayfa’da bir iskele, yine büyük bir istasyon, anbarlar, dökümhane, işçilere mahsus binalar, boruhane ve işletme binası yapıldı.
- Maan’da bir Otel, Tebük ve Maan’da birer Hastane,
- Der’a ve Semah’da birer büfe ve çeşitli yerlerde 37 Su Deposu yapıldı.
HAC MEVSİMİ BOYUNCA GÜNDE ŞAM-MEDİNE ARASI KARŞILIKLI ÜÇ SEFER YAPILIYORDU.
Şamdan; pazartesi, Çarşamba, Cumartesi günleri saat 07.00 ile 10.00 arası, öğlenden sonra da 13.00 de kalkıyordu. Medine’den de Salı, Perşembe ve Cuma günü yine aynı saatlerde kalkıyordu.
Hac döneminde fakir ve muhtaç hacıların trenlerde ücretsiz seyahatleri sağlanıyordu…
Daha önce Şam-Medine güzergahı develerle 40 günde katedilirken Hicaz Demiryoluyla 72 saate inmiştir. Yine bu mega projede sadece Osmanlı vatandaşları istihdam edilmiştir.
♦ ‘OSMANLI’DA MİLLİ ANLAYIŞA GEÇİŞİN İLK PROJESİYDİ‘
- Hicaz Demiryolları neden yerli sermaye, bağışlar ve askerle yapıldı diye bir soru gelmeden izah edeyim.
Başlangıçta İngilizler ve Fransızlara, sonra da denge unsuru olarak Almanlara verilen demiryolu imtiyazlarını sınırlayıp Milli imkanlarla yapmaya yönelmenin altında yatan, temel sebeplerden biri,
1878’den itibaren İngiltere ve Fransa, Osmanlının toprak bütünlüğünü bırakmışlardı. Yine 1882 de İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesi. Yine Berlin Anlaşması öncesinde Kıbrıs’ı İngiltereye bırakmamıza rağmen Ruslara karşı bizim yanımızda olmamaları, yine; 1881’de Fransızların Tunus’a asker çıkarmaları, bu işgale İngilizlerin, Mısır işgaline de Fransızların ses çıkarmaları Osmanlı’nın durumdan ders çıkartıp milli politikalara yöneltmesine yol açmıştı. Almanlar da o dönem rusya, İngiltere ve Fransa’ya karşı katalizör idi bize…
ll. Abdülhamid Almanlara yönelmekte çok haklıydı. Çünkü Almanlar diğer ülkeler gibi Osmanlımın toprağında gözü yoktu.
Yine İngilizler+Fransızlar+Ruslar gibi aralarında anlaşıp Osmanlıyı yok etmek istemiyorlardı. Ruslar 1770 Çeşme baskını ve ardından 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile niyetini açıkça belli etmişti. Yine, Navarin(1827) ve SİNOP Baskınları(1853) ile donanmayı yok etmeyi amaçlamıştı. Bunda da maalesef başarılı oldular. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı’daki Ortodoksların hamiliğini, Osmanlı ise Rusya’daki Müslümanların hamiliğini kazanmıştı…
BU KÜÇÜK KAYNARCA ANLAŞMASIYLA BİR NEVİ HALİFELİK TESİS EDİLMİŞTİR.
(Sultan l.Abdülhamid dönemidir-1774) Osmanlı’nın son dönemde kullandığı Halifelik yani Hilafet makamı bu anlaşmayla doğmuştur. Hilafet konusunda Yavuz Sultan Selim üzerinden yapılan rivayetler doğru değildir.
- Şimdi bu konuyu niye yazdım?
Haydarpaşa Garı , Yukarıda bir kısmını aktardığım Osmanlı’da asırlarca süren acı tecrübelerden sonra milli anlayışa dönülmesi ile yapılan ilk milli projedir.
Bu projeyi İstanbul’un simgesi yapıp Paris’in Eyfel Kulesi gibi Turizmin gözbebeği yapmak varken, ne idüğü belirsiz bir tabela şirketine peşkeş çekilmesi milletin vicdanını yaralar.
Bu projeyi hem İBB, hem de Turizm Bakanlığı işbirliğinde çevresini de ıslah edip, yukarıda saydığım nedenlerden de ibret alıp Türkiye’nin yıldızı yapmak gereklidir.
‘OSMANLI’NIN İLK 300 YILINDA KURULAN KURUMLAR, BOZULANA KADAR DEVLETİ AYAKTA TUTTU‘
- Osmanlı ile Yeni Osmanlıcıların farkını yazmak da gerekti şimdi…
Osmanlı’nın ilk 250-300 senesinde kurulan kurumlar bozulana kadar Osmanlıyı ayakta tutmuştu. Bu kurumlardan birkaçını aktarayım, günümüzün anlayışı ile ortak noktası var mıymış birlikte görelim…
♦ ŞÜHÛDÚL-HAL:
Osmanlı da jürisiz mahkeme olmazdı. Çünkü Kadı bir yıllık görev süresindeydi ve yine Muhtesib de bir yıl süreliydi. (Bu yüzden rüşvet ile yanlış kararlar alıp, birilerine iltimas geçilip şehrin ve komşuluk hukuku ihlal edilebilirdi.) Yani bu ihalede Juri kim?
Kadıyan-ı fin-nar : (ateşteki kadılar demek) , (Yıldırım Beyazıt dönemi) Rüşvet alan Kadıları Samanlığa atıp yakıyordu. Baktılar ki ortada kadı kalmayacak mahkeme harcı alınıp kadıyı ve mahkemede çalışanları bu harcla doyurma kararı alındı. Yani döner sermayenin icadı başlar.
PAPUCU DAMA ATILDI LAFI NEREDEN GELİR?
Osmanlı da Muhtesibler çok önemlidir kimse kafasına göre zam yapıp halkı kazıklayamaz. Muhtesiblerin her yerde adamları var, denetlerler. Örn: Çocuğa para verip bakkala gönderip fiyatı ve kiloyu kontrol edenler muhtesibler, ilkinde uyarı, 2. sinde ise PABUCUNU DAMA ATARLAR
Osmanlı da herhangi bir ürünün fiyatı bellidir Yani ‘Narh” var. NARH: ( Yani devlet tarafından belirlenmiş fiyatlar var, bunun üstünde satamazsın.) Ve yine: Rüşveti önlemek için de MUHTESİB’den önden teminat akçesi alınıyordu. Yani herkes Muhtesib de olamıyordu.
PABUCU DAMA ATILDI” Sözü nereden geliyor: Her şehirde kaç dükkan, kaç terzi, kaç fırıncı olması lazım gibi bir disiplin vardı Osmanlı da. Örn: Eksik gramajlı ekmek üretip halkını aldatan bir Fırıncının Pabucu bir ihtardan sonra Dama atıldı mı, o kimse daha o işi yapamazdı.
Ve yine Pabucu Dama atılan o fırıncı artık başka şehire de gidemez ve bazı şartlarla gitse bile o mesleği yapamazdı.
Peki bu kuralları ve kararları kim veriyordu? Ahi teskilatı ve esnaf teşkilatıyla Muhtesib birlikte veriyorlardı Yine; bir yerden bir yere de taşınamıyorsun. Örn; Edirne’den İstanbul’a teyzeni ziyarete geliyorken bile şimdiki Çekmece İlçesindeki ilk Karakola imza veriyorsun.
Yine girişte kendisi için Dr, hayvanı içinde Baytar kontrolü vardı, yani hastalık kontrolü var. Yine; İstanbul’a çalışmaya mı geliyorsun? O zaman git Beyazıt’taki filanca Han’da kal derlerdi. Kafana göre ikamet edemiyorsun, Şimdi ki gibi gelip dükkân da açamıyorsun…
İLGİLİ HABER
Yeniçağ-Sakalar ve İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı) isimli bir Twitter hesabından yapılan paylaşım