EĞİTİM

Sümer Tapınaklarında Seks: Çocuk Gelin!

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan, TBMM’de nikahsız beraberlikler için “sapkın ilişkiler” dedi. Arslan, 15 yaşındaki çocukların nikahının “insan hakkı” olduğunu savundu.

Mabette birçok rahibe bulunuyordu. Kimi rahibeler dans etmekle, kimi rahibeler şarkı söylemekle yükümlüydü..

www.cafemedyam.com

Berlin Pergamon Müzesi’nde 2013’te açılan Uruk sergisinden dini bir şölenin canlandırması. Kral ve arkasındaki rahipler kent merkezindeki ziggurata doğru gidiyor. Kentin kutsal bölümünün surlarının dışında, kentliler de ayrıca kutlama yapıyor. Uruk kentinde gök tanrısı Anu’ya adanmış tapınak batıdaydı, kentin doğusunda ise Eanna yerleşimi aşk tanrıçasına adanmıştı. Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü için hazırlanan 3D rekonstrüksiyon önerisi, 2012, © artefacts-berlin.de izniyle.// cafemedyam

🔴 DÜNYANIN BİLİNEN EN ESKİ UYGARLIKLARINDAN BİRİ OLAN SÜMERLERİN YAŞAMINDA CİNSELLİK ÇOK ÖNEMLİ BİR YER KAPLIYOR!”

Dünyanın bilinen en eski uygarlıklarından biri olan Sümerlerin yaşamında cinsellik çok önemli bir yer kaplıyor. Bolluk ve bereketin kaynağının tanrılar arasındaki cinsellik olduğuna inanan Sümerlere göre, dünyanın yaradılışından itibaren her oluşum seks ile ilgili..

Sümerlerle ilgili çok önemli bulguları yıllardır her fırsatta yazan, yaptığı çalışmalarla binlerce yıl öncesinden günümüze ışık tutan Sümerolog, tarihçi Muazzez İlmiye Çığ’la keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik..

🔴 SEKS EVLENDİKTEN SONRA YAPILABİLİYORDU

Sümerlerde cinsel yaşam nasıldı? Sümer erkekleri ve kadınlarının yaşamında seks nasıl bir yer tutuyordu?

Muazzez İlmiye Çığ:

“Sümerlilere göre, dünyadaki, özellikle Sümer ülkesindeki bolluk ve bereket, tanrıların cinsel isteği ve çiftleşmesi ile meydana geliyordu. Bu nedenle seks konusu tabu sayılmıyordu.. Ancak şimdiye kadar edindiğimiz bilgilere göre herkes evlendikten sonra seks yapabiliyordu.. Bir kimse evlilik dışında seks yaptığında cezalandırılırdı.. Diğer taraftan kadın ve erkek, hukuki olarak evlilik merasimi yapıyorlardı. Nikâhı bir yetkilinin önünde yapıyorlar, mukavelesi olmayan evlilik, evlilik sayılmıyordu..

Sümerlerde seks yapan rahibeler kutsal sayılıyordu.. Yani bugün fahişe olarak tanımlanan kadınlar, Sümerlerde kutsal olarak tanımlanıyordu. Seks yapmak için mabede gidenler hediye götürmek mecburiyetindeydi. Kurban ya da adak olarak verdikleri hediye ise mabette kalıyordu..

Mabette birçok rahibe bulunuyordu. Kimi rahibeler dans etmekle, kimi rahibeler şarkı söylemekle yükümlüydü.. Kutsal kadınların mabet içinde doğrudan doğruya fark edilmesi için başlarına bir örtü alma şartı konulmuştu. Dolayısıyla baş örtüsü kutsal kadınlar için bir simgeydi..”

M.Ö. 2. binyılda, cinsel birleşme tasvir eden kil tablet, Mezopotamya. Yüksekliği 11 cm, genişliği 9 cm. © Israel Müzesi, Kudüs, fotoğraf: Elie Posner.// cafemedyam

“İNANNA DUMUZİ’Yİ KENDİSİNE AŞIK EDER”

Sümer tanrıçası İnanna için yazılan öyküler, çiviyazısıyla kilden tabletler üzerine yazılarak zamanımıza kadar ulaştı. Bu hikâyelerden en önemlisi ve yaygın olanı, İnanna ile çoban tanrısı Dumuzi’nin, ülkeye bereket sağlayan evlilikleri. Bize İnanna ve Dumuzi ile başlayan kutsal evliliğin hikayesini anlatır mısınız?

Muazzez İlmiye Çığ:

“Sümer ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Bu yüzden toprağın bereketli, döl yatağının verimli olması gerekti. Bunun için Sümerli yazarlar, büyük bir seks gücü ve çekiciliği olduğunu düşündükleri tanrıça İnanna’yı, ülkelerinin ilk krallarından Dumuzi ile evlendirerek bu bereketi sağlayacaklarına inanmışlardı. Daha sonraları şairler, bu kralı çoban tanrısına dönüştürdü ve büyük bir hikâye yarattılar. Bu hikâyede, tanrıça İnanna bütün fettanlığını kullanarak Dumuzi’yi kendisine âşık etmişti..

Hikâyeye göre Sümer’in bereket tanrıçası İnanna yeraltına, kız kardeşini görmeye gider. Orada “Buraya geldin ama yerine birini bırakman lazım” derler. Onun üzerine kalkar ve der ki “Gideyim bakayım, kimi vereceğim”. Yerine bırakmak için kimseye kıyamaz ancak kocasının keyif çattığını görünce müthiş kızar. “Alın bunu götürün” der.. Cinler apar topar kocasını alıp götürürler. Kocası yeraltında kalır. Fakat daha sonra pişman olur ve yılın altı ayında kocasının kız kardeşi ile dönüşümlü olarak yeraltında bulunmasını sağlar. Böylece Dumuzi, her yeni yılda topraktan çıkar ve bütün o kızgınlığa rağmen yeniden karısıyla birleşir. Böylece doğa uyanır, bereket ve güzellik görülür. İşte bu kutsal evliliktir. Çünkü kocası birçok uğraştan sonra yeraltından çıkarak karısıyla birleşti, böylece bereket getirecek yeni bir yıl başladı..

Bu birleşmeyi, ülkenin kralını yüksek düzeydeki bir rahibeyle her yeni yılda büyük şenliklerle evlendirerek sembolize ettiler.. Törenlerde tanrıça yerine geçen rahibe, tanrı yerine geçen kralın birbirlerine söyleyecekleri sevgi, aşk, tutku dolu şiirler yazılmış, bunlar çeşitli çalgılar eşliğinde söylenmiştir. Yani kral Dumuzi’yi, rahibe de İnanna’yı temsil ediyor. Böylece kral ve rahibe, tanrı ve tanrıça yerine bereket kültünü temsil ederek geleneği sürdürüyorlar..”

“KADININ GÜNLÜK YAŞAMDA ÇOK ÖNEMLİ ROLÜ VAR”

Sümer tarihi boyunca kadın hep aşk, cinsellik ve üretkenliği temsil ediyor…

Muazzez İlmiye Çığ:

“Çünkü kadın doğuruyor çocukları. Başkası doğurmuyor ki! Bu yüzden kadını bereket tanrıçası yapıyorlar. Tabii yalnızca doğurganlığıyla değil, günlük yaşamda da kadının çok büyük rolü ve önemi vardı. Kadınlar ticaret yapabiliyor, borç alabiliyor, erkeklerin yaptıklarını yapabiliyordu. O bakımdan çok önemli..

İşte Sümerliler bu nedenle İnanna’yı yarattı. Kadınlarda izledikleri, görmek istedikleri bütün nitelikleri, onun şahsında topladılar. Onu yüceltti, ona taptı ve hakkında yığınlarla şiir, hikâye yazarak ölümsüzleştirdiler. O, güzelliğin, şuhluğun, çekiciliğin, şefkatin, hırsın, kurnazlığın ve en önemlisi bereketin ve çoğalmanın sembolü oldu..”

Uruk’ta Beyaz Tapınak orta holünden kesit. Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü için hazırlanan 3D rekonstrüksiyon önerisi, 2012, © artefacts-berlin.de izniyle.

“TESETTÜRÜN NE DİNSEL NE DE SOSYAL BİR SEBEBİ YOK”

Sümerlerden başlayarak Anadolu’da yaşayan eski topluluklara baktığımızda her bölgede ayrı ayrı tesettür geleneği olduğunu görüyoruz. Kadınlar neden tesettüre sokuluyor? Sizce bu örtünme geleneği dinsel bir zorunluluk mu yoksa sosyal bir zorunluluktan mı kaynaklanıyor?

Muazzez İlmiye Çığ:

“Tesettür tamamıyla Sümer geleneği. Bu şekilde devam edip gelmiş. Çoktanrılı olan Sümer dininde, özellikle büyük tanrıların mabetlerindeki kadınların kutsal görevlerinden biri de tanrının gelini olarak ‘genel kadın’lık yapmak. Onların diğer rahibelerden ayrılması için de başlarını örtmeleri gerekiyordu. Sokaktaki fahişeler ise başörtüsü takamazdı. Bu sadece mabetlerdeki görevli kadınlara özel bir durum. İşte tarihteki ilk başörtüsü böyle çıktı..

MÖ 16. yüzyılda bir Asur Kralı, tüm evli ve dul kadınların seks yaptıklarına alamet olarak başlarını örtüp dışarıya çıkmalarını istiyor. Evli ve dul kadınların yasal bir şekilde cinsel ilişkiye girdiklerini düşünerek genel kadınlar gibi örtünmeleri ve kendilerini belli etmeleri isteniyor. Yani Asurlarda başörtüsü takan kadın, cinsel ilişkiye girmiş, bekareti olmayan kadın anlamına geliyor. Daha sonra bu geleneği Yahudiler alıyor. Yahudi kadınlar evlenir evlenmez başlarını kapatıyor. Ondan sonra bu uygulama Hititlilere, Romalılara ve diğer devletlere geçiyor. Dolayısıyla Sümer’den gelen bir adet. Aslında ne dinsel ne de sosyal bir sebebi yok..”

🔴 KADIN İSTEDİĞİ GİBİ SEKS YAPMASIN DİYE ZAPTURAPT ALTINA ALINIYOR

Tek tanrılı dinlerde de kadının örtünmesi emrediliyor. Sizce bugün de amaç aynı mı? Günümüze baktığımızda da aynı şekilde değerlendirebilir miyiz?

Muazzez İlmiye Çığ:

“Tek tanrılı dinlerde kadının örtünmesi için evli olma, seks yapma şartı yok. Her koşulda örtünmesi bekleniyor. Oysa kutsal kitaplara baktığınızda başörtüsüne dair herhangi bir söz yok. Erkek egemen toplumun kadını ikinci plana atmak için ortaya attığı bir iddia..”

Peki, tek tanrılı dinler neden aşk ve erotizmi günahın merkezine alıyor?

Muazzez İlmiye Çığ:

“Kadını serbest bırakmamak için. Kadın istediği gibi seks yapmasın diye onu zapturapt altına alıyor. Başka bir izahı yok. Sümerlerde başlayan bu örtünme geleneği maalesef başka bir şekle dönüşüyor ve kadını geri planda tutmak için her koşulda örtünmesi isteniyor..”

“5000 YIL ÖNCE YAZILAN MUKAVELE”

Son olarak, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde çalışırken bir yazıt arşivi oluşturdunuz. Okuduklarınız arasında ilginç bulduğunuz ya da sizde etki bırakan tablet ya da tabletler var mı?

Muazzez İlmiye Çığ:

“Evet, beni çok etkileyen bir metin elime geçti. Sümerlerde kadın erkek ilişkisi tek eşli. Erkeklerin kadını istediği gibi boşayabilmesine izin verilmiyordu. Ancak kadın kendi görevini yapamayacak duruma gelirse, onun iznini alarak, bir başka kadınla evlenebiliyordu..

Bu metinde, iki kadın hâkimin huzuruna çıkıyor. Kadınlardan birisi yanındaki diğer kadın için, “Ben bu kadını kendime kardeş, kocama da karı olarak alıyorum. Şayet kocam beni boşayacak olursa bu kadını da alıp götüreceğim” diyor. Bu metin şahitler tarafından da imza altına alınmış bir mukavele. Böyle bir mukavelenin 5000 yıl önce yapılmış olması o kadar önemli ki! Bugünün şartlarında bile kadını güvence altına alan bu tip uygulamaları maalesef göremiyoruz..”

Muazzez İlmiye Çığ.// cafemedyam

Duvar// Nuray Pehlivan

🔴 TİHEK BAŞKANI: “15 YAŞINDA NİKAH KIYILMAMASI İNSAN HAKKI İHLALİ”

TİHEK Başkanı Süleyman Arslan, TBMM’de nikahsız beraberlikler için “sapkın ilişkiler” dedi. Arslan, 15 yaşındaki çocukların nikahının “insan hakkı” olduğunu savundu.

  Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, TBMM’de nikahsız beraberliklere “sapkın ilişkiler” nitelemesi yaptı. Arslan, kadına yönelik şiddetin erkeklerin birbirine karşı şiddetinden farksız olduğunu ve 15 yaşındaki çocukların nikahının “insan hakkı” olduğunu savundu. Arslan, şiddetin azalması için helal beslenmeye özen gösterilmesi ve anneliğin özendirilmesi önerisinde bulundu. TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu’nda konuşan Arslan’a, muhalefet vekilleri sert tepki gösterdi. CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer de Arslan’ın istifasını istedi.

“Kadına Yönelik Şiddetin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu”, AKP Malatya Milletvekili Öznur Çalık başkanlığında dün toplandı. Toplantıda, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan sunum yaptı.

 

Arslan, “Kadına yönelik şiddetin önlenmesi” başlıklı sunumunda şu ifadelere yer verdi:

NİKAHSIZ BİRLİKTELİK ŞİDDETE YOL AÇIYOR:

 Sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlamak adına toplumun temeli olan aileyi koruyacak ve güçlendirecek adımların atılması, evliliğin ve aile kurmanın teşvik edilmesi gerekmektedir. Evlilik oranları azalırken boşanma oranları ve nikahsız beraberlikler artmaktadır. İnsan fıtratına aykırı sapkın ilişkilerin belli çevreler tarafından kasıtlı şekilde meşrulaştırılmaya çalışılması aile kurumuna yönelik ana tehditler arasında yer almaktadır. Sağlıksız bir ailede kadının, çocuk ve yaşlıların şiddet görmesi riski yüksek olduğu gibi, evlilik dışı ilişkilerin yaşandığı hallerde kadın çok daha fazla riske açık hale gelmektedir. Evlenmeksizin birlikte yaşama, toplumsal değerlerimizle bağdaşmadığı gibi kadının şiddete ve farklı şekilde mağduriyetine neden olabilmekte; kadın ve çocuk hakkı ihlalleri öncelikli olmak üzere, birçok sosyal ve psikolojik problemleri de beraberinde getirmektedir.

ERKEĞİN ERKEĞE ŞİDDETİYLE ARASINDA FARK YOK:

 Esasen, erkeğin erkeğe yönelik şiddeti ile erkeğin kadına yönelik şiddeti arasında insan onuru ve yaşam hakkı bakımından bir fark yoktur. Bir kadın öldürüldüğünde bir kocaya, bir babaya, bir çocuğa, bir ağabeye zarar verilmiş demektir. Aynı şekilde, bir erkek öldürüldüğünde bir kadının kocası, babası, oğlu veya kardeşi öldürülmüş demektir.

Süleyman Arslan

SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞI AİLEYE TEHDİT

Özgürlükler sınırsız değildir. Sınırsız özgürlük anlayışı aileyi tehdit eden en önemli hususlardan biridir. Toplumsal yaşamda ve yayın hayatında haya, iffet, sadakat gibi değerlere, mahremiyet ve özel yaşama saygı hakkına sahip çıkılmalıdır, Yayınlarda aileyi ve mutlu evlilikleri özendiren sahneler mecbur tutulmalıdır.

HELAL BESLENMEYE ÖZEN GÖSTERİLMELİ

Yenilen gıdalar ve beslenme alışkanlıklarının şiddet davranışlarının oluşmasında etkisi olduğundan sağlıklı ve helal beslenmeye özen gösterilmelidir. ‘Siz yediklerinizin ve içtiklerinizin çocuklarısınız.’ Arap atasözü. ‘Helal süt emmiş.’

🔴 NİKAHSIZ BİRLİKTELİKLER TEŞVİK EDİLİYOR

 Gençlerin cinsellik hakkı savunulurken dini hassasiyetleri olan gençler de gözetilmelidir. Akran cinselliği adı altında nikahsız birliktelikler teşvik edilirken ve 15 yaşında nikahsız cinsel ilişkiler yasal iken nikahlı birlikteliklerin suç olması insan hakları ve eşitlik ilkesine aykırıdır. İnanç ve medeni hal temelli ayrımcılıktır. Erken yaşta evlilik ile zorla evlilik birbirinden farklıdır. Zorla evlilik hangi yaşta olursa olsun suçtur. Erken yaşta evlilik ise, yaşa göre hukuki niteliğini değiştirir. Bu nedenle, erken yaşta evlilik tanımlanmalı ve hangi yaş aralığını kapsadığı belirtilmelidir.

ANNELİK ÖZENDİRİLMELİ:

 Cinsel istismar suçu ile erken evlilik suçu ayrıştırılmalı, erken evlilik suçu ayrıca değerlendirilmelidir. Ev hanımları, takdir gördükleri, sosyal güvenceleri arttırıldığı zaman çok daha verimli ve huzurlu bir aile ve sosyal hayat mümkün olabilir. Bu sebeple, annelik özendirilmeli, evde emek harcayan ev hanımlarının sosyal güvenceleri arttırılmalı, sürekli eğitim ve verimli sosyal yaşam fırsatları sağlanmalıdır.

“HELAL GIDA ÖNERİSİNE ‘NE YİYELİM’ SORUSU”

Arslan’ın ‘helal gıda’ önerisine CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, “Gıda ve şiddet ilişkisini anlamadım. Hangi bilimsel? Yani bir kişi yumurta yiyince daha çok şiddet uyguluyor, ekmek yiyince daha mı az? Bu sağlıklı beslenme kavramını anlayamadım” derken; CHP Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu ile Hatay Milletvekili Suzan Şahin, “Ne yiyelim” diye sordu. Arslan, “Hırsızlıktan kazanılan bir mal hayır getirmez diyorum… Yolsuzluktan” dedi.

“ŞİDDETİN YÜZDE 75’İ AİLE İÇERİSİNDE”

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, Arslan’ın “Evlilik dışı ilişkilerin yaşandığı hâllerde kadın çok daha fazla riske açık hâle gelir” ifadelerine karşı “Şiddet vaka analizlerinden haberiniz var mı? Şiddet vaka analizleri bunu söylemiyor. Yüzde 75’in aile içerisinde şiddete maruz kaldığını söylüyor. Şiddet çok yüksek bir oranda, eş, baba, ağabey gibi ev içerisindeki erkek figürlerinden geliyor maalesef ve bu durumda ‘aileyi ön plana atıp evlenmeyince şiddet artar’ demenin bir ayrımcılık tutumu olduğunu ve sizin kurumunuza da uymuyor bu söyleminiz. Erkek şiddeti gibi bütün dünyada kabul görmüş bir kavram varken ısrarla ‘kadını masum ve mağdur olarak görmek doğru değil’ demek şiddeti meşrulaştıran bir kavram değil mi” diye sordu.

‘İSTİFAYI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?’

CHP Milletvekili Suzan Şahin:

“Kadınların ve çocukların insan haklarını zedeleyici her türlü söylem, yaklaşım ve girişim Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve devletin verdiği insan haklarının korunması görevine de aykırıdır. Ayrımcılık yasağını ihlal eden bu söylemlerinizle uluslararası ve ulusal hukuk normlarını yok sayan bu tutumunuzdan dolayı istifa etmeyi düşünüyor musunuz” diye sordu.

CHP Milletvekili Aysu Bankoğlu da:

“Aileyi yıkan, boşanmalar değil aslında şiddetin ta kendisi. Şiddete maruz kalan kadınların evliliğe mahkûm olduğu ülkelerde boşanma oranları aksine daha da azalıyor bu ülkede kadınlar, erkekler tarafından şiddet görüyor. Nokta. Dünya bununla mücadele ediyoruz” dedi.

TAŞCIER: “O KOLTUKTA OTURMASI İNSAN HAKLARINA HAKARETTİR”

Öte yandan Gamze Taşcıer, bugün TBMM’de bir basın toplantısı düzenledi.

Taşcıer:

“Tüm sunum baştan sona; kadını ikinci sınıf insan gören, kadını birey olarak tanımayan, kadınları aşağılayan, değil kadın haklarını temel insan haklarını dahi tartışmaya açmak isteyen bir şahsın sözlerini işitmek durumunda kaldık. Kendi şahsi dünya görüşüne göre, evrensel insan haklarını eğip bükmeye çalışan bir TİHEK Başkanı’nın varlığını hayretler içinde dinledik. Bu kişinin değil İnsan Hakları Kurumu Başkanı olmak, insanla muhatap olunan herhangi bir kurumda başkanlık yapması dahi sorunludur” dedi.

Gamze Taşcıer

“BU SUNUM TAM ANLAMIYLA BİR SKANDALDIR”

Arslan için “sanki yüzyıllar öncesinden sesleniyor gibiydi” diyen Taşcıer, “Kadının birey olmadığını, hatta kadının birey olma isteği yüzünden şiddetin arttığını ifade eden sunumunda, tümüyle hayal dünyasından çıkma, var olmayan verilerle karşımıza geldi. Dün bu çatı altında, hem de kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılmasıyla ilgili bir komisyonda yapılan bu sunum, tam anlamıyla bir skandaldır. Kadını ikinci sınıf insan gördüğünü belli eden bu kişinin, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun başında olması, AKP iktidarının konuya bakışını aslında çok iyi yansıtıyor. Kadına yönelik şiddeti yaratan zihniyet, dün bizatihi ayaklanıp komisyona gelmiştir. Biz dün kendi yüzüne karşı da ifade ettik, buradan da bir kez daha ifade ediyoruz, Süleyman Arslan o koltukta bir saniye dahi oturmamalıdır. Onun o koltukta oturması, hem kadınlara, hem de insan haklarına hakarettir” ifadelerini kullandı

🔴 İSTANBUL İSTATİSTİK OFİSİ: TÜRKİYE’DE 2020’DE 13 BİN 740 ÇOCUK EVLENDİRİLDİ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Planlama Ajansı bünyesindeki İstanbul İstatistik Ofisi, ‘İstanbul’un Çocukları 2021’ raporunu yayınladı.

Türkiye’de 2020’de toplam 13 bin 740 çocuk evlendirildi. Bu çocukların 13 bin 14’ü kız çocuk. İstanbul’da evlendirilen kız çocuk sayısı 807

 23 Nisan kapsamında yayınlanan raporda, Türkiye’de 0-17 yaş aralığındaki toplam 22 milyon 750 bin 657 çocuk nüfusunun yüzde 17’si, yani 3 milyon 941 bin 598’i İstanbul’da yaşadığı bilgisi yer aldı.

Rapordaki tespitler şöyle:

* Türkiye’de 0-14 yaş aralığında 19 milyon 68 bin 237 çocuk bulunurken bu sayı İstanbul’da 3 milyon 312 bin 147. İstanbul’da en fazla çocuk Esenyurt’ta, en az çocuk Adalar’da yaşıyor.

* Türkiye’de okul öncesi net okullaşma oranı 2019 verisine göre yüzde 41.8 iken, İstanbul’da bu oran yüzde 40.8 oldu. İlkokulda net okullaşma oranı Türkiye’de yüzde 93.6, İstanbul’da ise yüzde 94.6.

* Ortaöğretimdeki net okullaşma oranları Türkiye’de yüzde 85, İstanbul’da ise yüzde 89.2 seviyesinde. İlkokuldan ortaöğretime geçişte ise net okullaşma oranı hem Türkiye’de hem de İstanbul’da azaldı.

* İstanbul’da 2020 yılında 16-17 yaş grubunda evlenen çocuk sayısı 807 olurken, bu çocukların yüzde 95’ini kız çocukları oluşturdu. Bu, 765 evlilik demek. Türkiye’de aynı dönemde, toplam 13 bin 740 çocuk evlendirildi ve bu çocukların 13 bin 14’ü kız, 726’sı ise erkek çocuk olarak kayıtlara geçti.

* Dünya Sağlık Örgütü’nün, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi olarak tanımladığı adolesan döneminde doğum yapan çocuk oranı, İstanbul’da binde 3.9, Türkiye genelinde ise binde 8.3 olarak gerçekleşti. Türkiye’de 5 yaş altı ölüm hızı binde 11.2 iken, İstanbul’da bu oran binde 8.8.

* İstanbul’da 2020 yılında doğum yeri yurtdışı olan çocuk sayısı 125 bin 167, Türkiye’de ise 529 bin 285 oldu. Türkiye’deki 289 bin 167 yabancı uyruklu çocuğun ise 66 bin 703’ü İstanbul’da yaşıyor.

“TEK EBEVEYNLİ HANE SAYISI 186 BİN 185”

İstanbul’da 2020 yılında toplam 4 milyon 596 bin 419 hane içerisinde, çocuk bulunan hane oranı 2 milyon 136 bin 664 hane ile yüzde 46 oldu. Tek ebeveynli hane sayısı 186 bin 185.

Tek ebeveynli hanelerde yaşayan toplam çocuk sayısı ise 276 bin 829 oldu. Türkiye’de, tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan hane sayısı toplam 1 milyon 135 bin 842 şeklinde kaydedildi.

Türkiye’de koruyucu aile sayısı 6 bin 637 iken, İstanbul’da 749 koruyucu aile bulunuyor. Türkiye’de 8 bin 65 çocuk koruyucu aile yanında yaşıyor. İstanbul’da koruyucu aile yanında yaşayan çocuk sayısı ise 816.

🔴 EVLİLİK ADI ALTINDA CİNSEL İSTİSMAR

Psikiyatrist Bengi Semerci’den ‘çocuk gelin’ tepkisi

Çocuk ve Genç Psikiyatristi Bengi Semerci:

“Evlilik adı altında cinsel istismar yapıldığını belirtmeliyim. Toplumsal ve ekonomi̇k sorunlar çocuk evli̇li̇kleri̇ni artırıyor.”

Çocuk ve Genç Psikiyatristi Bengi Semerci, Birleşmiş Milletler Kadın Birimini’nin ÇEZE raporuyla gündeme gelen çocuk yaşta evlilikleri değerlendirdi.

Semerci, yasal olmayan bu evliliklerdeki en önemli etkenlerin toplumdaki ataerkil yapı ve ekonomik sorunlar olduğuna dikkat çekti.

Semerci, çocuk yaşta evliliklerin yarattığı sorunları ve bu evliliklerin önüne geçilmesi için yapılması gerekenleri sıraladı.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin hazırladığı, ‘Türkiye’de çocuk yaşta erken ve zorla evliliklere (ÇEZE) ilişkin erkek algısı’ başlıklı raporda katılımcıların yüzde 18.1’i ‘çocuk yaşta evliliğin bir cezası olmaması gerektiğini’ savundu. Katılımcılar, 15-18 yaş aralığında kız çocukların tercihlerine önemli ölçüde ‘ailesinin karar vermesi gerektiğini’ söyledi.

🔴 TÜRKİYE’DE ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERİN 25 YILI” RAPORU 

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, UNFPA Türkiye’nin yayınladığı 1993-2018 yıllarını irdeleyen “Türkiye’de Çocuk Yaşta Evliliklerin 25 Yılı” raporu Türkiye’de şu anda 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından 1’inin çocuk yaşta evlendiğini ortaya koydu.

Çocuk yaşta evlenen her 3 kadından biri yine çocuk yaşta anne oldu. Çocuk yaşta evliliğe maruz kalmış her 5 kadından 1’inin eşi kendisinden en az 10 yaş büyük. Rapora göre son 10 yılda çocuk yaşta evliliklerin özellikle yoksul hanelerde arttığı görüldü. 20-24 yaş grubunda, 18 yaşından önce yapılan evliliklerin yüzde 71’inde önce dini nikâh yapıldı. Raporda çocuk yaşta evlenen ve eğitim düzeyi düşük olan kız çocuklarının yaşamlarının ilerleyen dönemlerde istihdama katılım oranlarının düşüklüğü de gözlendi.

TOPLUMSAL GELİŞİM VE EKONOMİK SORUNLAR

Çocuk ve Genç Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci, çocuk yaşta evliliklerin kökeninde yatan sebepleri ve çocuklarda yarattığı sorunları dile getirdi.

Semerci çocuk yaşta evlilikleri şöyle anlattı: 18 yaşından küçük taraflar arasında gerçekleştirilen tüm evlilikler “Çocuk Evlilikleri”dir. Erken evlilik, hatta “çocuk yaşta” doğru bir tanımlama değildir, bu çocuk evliliğidir. Bu evlilikler yasal olarak da geçerli değildir. Ataerkil yapı, toplumun gelişmesinde olan sorunlar ve ekonomik sorunlar en önemli etkenlerdir. Burada belli konular arasındaki farkı tespit etmek gerekir.

1- Her ikisi de çocuk olan kişilerin aileler tarafında imam nikahı ile evlendirilmesi (yaşıtlar arası, en çok 1-2 yaş fark olan). Bunların bir kısmı 16-18 arası mahkeme kararı ile aileler tarafından resmi olarak da evlendirilebiliyorlar.

2. Çocuk olan kız çocuklarının aileleri tarafından erişkin bireylerle evlendirilmeleri.

Birincisi yani yaşıtlar arası yapılan çocuk evlilikleri her iki çocuk içinde sakıncaları olan, ayrıca dünyaya gelen bebekler ve toplum içinde sorunlara neden olan evliliklerdir. İkincisi ise bir erişkinin çocukla cinsel ilişkisidir ki bu cinsel istismardır.

🔴 EVLİLİK ADI ALTINDA CİNSEL İSTİSMAR

Semerci, tecavüz affı yasa tasarı bilinen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) defalarca gündeme getirilen “cinsel istismar” suçlarına ilişkin kanun önergesi hakkında konuştu.

Semerci, çocukların evlilik adı altında cinsel istismara uğradıklarını şu sözlerle kaydetti: Meclise getirilen yasa tasarısı, anlattığımız iki maddedeki ayrımı bu ayrımı yapmamakta, böylece çocuk istismarına yol açabilecek bir düzenleme getirme riski taşımaktadır. Kısaca eski TCK olan “Tecavüzcü ile evlenme” maddesinin geri gelmesi ve çocuğa cinsel istismarda bulunanların değil, evlilik adı altında istismara uğrayan çocuklarınn ömür boyu istismarcı ile yaşamaya mahkum edilmesi anlamını taşımaktadır.

“FİZİKSEL ŞİDDET, CİNSEL ŞİDDET, BEBEK ÖLÜMLERİ ARTIYOR”

Prof. Dr. Semerci, çocukların, fiziksel, fizyolojik ve psikolojik anlamda sorumlularının gelişmeden önce evlendirilmesinin getireceği sorunları şöyle sıraladı:

• Evlilik, okul çağında bir çocuğu kaç yaşında olursa olsun bir “yetişkin” rolüne sokmaktadır.

• Ergenlik, çocukların sosyal becerileri edinmenin yanında, kimlik oluşumunun gerçekleştiği bir dönemdir ve bu dönemden önce ve bu dönem süresince çocukların evlendirilmesi sağlıklı kimlik oluşumunu engelleyebilecek önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır.

• Ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecinde formal eğitim önemli bir rol oynar. Bundan mahrum kalan bireylerde bu geçişte problemler ortaya çıkmaktadır.

• Evlilikle çocuğun bilişsel ve toplumsal gelişimi, normal gelişim basamakları engellendiği için (eğitim, çalışma, yakın ilişkiler, evlilik vb.) sekteye uğrar.

• Ayrıca her çocuk evliliğinin aynı zamanda nitelikli çocuk cinsel istismarı olduğu düşünüldüğünde, cinsel istismara uğrayan çocuklarda ruhsal bozukluk görülme oranı yüzde 60’ın üzerindedir. 

• Kimlik sorunları, kısıtlı özerklik, düşük benlik saygısı, depresyon ve intihar oranları artar.

• Bu kız çocukları diğer yaş gruplarındaki kadınlara göre fiziksel şiddete iki kat, cinsel şiddete ise üç kat daha fazla maruz kalmaktadırlar.

• Çocuk evlilikleri sonrası doğan bebeklerde, ergen annelerin doğurduğu bebeklerde,

prematurite, düşük doğum ağırlığı, Ani Bebek Ölümü Sendromu (SIDS), doğumsal malformasyonlar, kazalar, zehirlenme ve ölüm oranları artmıştır.

🔴 ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERİ ÖNLEMEK İÇİN GEREKENLER

Semerci, çocuk yaşta evliliklerin önlenmesinde yapılması gerekenleri anlatarak sözlerini sonlandırdı:

    1. Çalışmalar bize gösteriyor ki: 2 kız ergenin liseyi bitirmesini sağlarsak, 1 çocuk evliliğini önlemiş oluyoruz.

    2. 4 hane geliri artırılırsa 1 çocuk evliliği önleniyor.

    3. 7 anne veya 7 babaya sadece okuma yazma öğretilmesi veya ilköğretim düzeyinde eğitim sağlanması ile 1 çocuk evliliği önleniyor.

    4. Kız çocuklarının bilgi, beceri ve destekleri arttırılarak çocuk yaşta evliliklere karşı önlem alınabilir.

    5. Kendileri, dış dünya ve varolan seçenekleri hakkında bilgilendirilerek, sosyal ve ekonomik bağımlılıklarından kurtulmak adına hareket etmeleri sağlanmalıdır.

🔴 SÜMERLER BİLE KÜÇÜK KIZLARLA EVLİLİĞE KARŞIYDI

‘Kur’an-ı Kerim’de ise örtünmeyle ilgili bilgi yok..Sonradan uyduruyorlar. Kuran’ı açın, bakın yok”

Dünyaca ünlü bir Sümerolog, bilim insanı ve tarihçi 106 yaşındaki Muazzez İlmiye Çığ, Sümer tabletlerinde rastladığı çarpıcı bilgileri anlattı.

🔴SÜMERLER BİLE KÜÇÜK KIZLARLA EVLİLİĞE KARŞIYDI

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarından biri olan Muazzez İlmiye Çığ:

”Sümerlerin kökeni Türk. Sümerlere dair hâlâ birçok konun bilinmiyor. Sümerlerle günümüz arasında bağlantı kurarsak; Türkiye’de faaliyet gösteren tarikatların yeniden kapatılması lazım.”

🔴 SÜMERLER MUAZZAM BİR MİLLET”

Muazzez İlmiye Çığ:

“Bir kere yazıyı icat etmişler ve her alanda kullanmışlar. Bilim yapmışlar, matematiği yapmışlar, astrolojiyi yapmışlar. Bunlar hep Yunanlılarda deniyordu. Şimdi bunların hepsi Sümerlerde çıktı. Sümerleri söyleyemiyorlar, korkuyorlar. O’nun için Avrupa’da hep kenara atarlar. Bizdeki kadar Sümer bilen yok Avrupa’da..

Sümer tabletlerinde gizlenen şeyler var mı? diye sorarsanız; Yok, ben ona inanmıyorum. Ben bunlara inanmıyorum uzayla ilgili. Çünkü bugün uzay, saniyesi saniyesine kontrol altında. Ölen yıldızları, doğan yıldızları buluyorlar. Böyle bir şey olsa muhakkak görecekler..

Kanıtlanmayınca bir şeye inanılmaz. Atatürk de öyle diyor. Kanıtlayın, her şeyi kanıtla istiyor. Siz biliyor musunuz Atatürk Hatay’ı alırken ne yapmış? Orta Asya’nın büyük bir haritasını getirtmiş. Orada, Hatay’da bulunan su ve yer adlarını bulmuş. Ona göre diyor ki, ‘İşte bizim halkımız oradan geldi, bu adları koydu, burada ilk olarak Türkler hakimdi.’ Atatürk böyle kanıt istiyor her şeyde.”

🔴 SÜMERLER TÜRK MÜ?

Muazzez İlmiye Çığ:

”Atatürk’e, ‘Sümerlerin Türk olduğu’ söylenince ‘Kanıtlayın’ dedi. Atatürk kanıt olmayınca kabul etmiyor. Ben şimdi kanıtladım. Bir kişinin kanıtlaması kafi değil. Bir Türkmen’le beraber. O da bir kitap yazdı bu konuda. İkimizinki aşağı yukarı birbirine benziyor.  O ve ben diyoruz ki, Sümerlerin kökeni Türk’tür..

Ancak bu tez herkes tarafından kabul görmedi. Fakat diyorlar ki dil bir milletten, başka millete geçebilir. Aynı kökenden olduğu söylenemez. Kültür bağları lazım. Biz şimdi o Türkmen arkadaşla kültür bağları bulduk. Pek çok kültür bağları bulduk..

Sümerler hakkında hâlâ bilinmeyen bir çok yan olduğuna dikkat çekmek isterim.”

🔴 BAŞÖRTÜSÜNÜN KÖKENİ TARİHTE

Muazzez İlmiye Çığ:

”Sümerlerde ‘seks’ ayıp değildi. Sümer mabetlerinde vaktiyle seks yapan kadınlar vardı. Onlar ‘kutsal kadın’ sayılıyor. Yani mabette kutsal olarak kabul ediliyor. Bu çok önemli. Onlar bir nevi eğitici gibi..

Bu kadınlar başlarına bir örtü örterek, kendilerini diğer rahibelerden ayırıyorlarmış. Başörtüsünün tarihine ilişkin şu bilgileri paylaşabilirim..

Sonra 1600’lerde bir Asur Kralı çıkıyor, diyor ki bundan sonra bütün evli ve dul kadınlar dışarı çıkarken başlarını örteceklerdir. Kızlar ve sokak fahişeleri örtemeyecektir. Bunu ilk Yahudiler alıyor. Hala onlar evlendiklerinde başlarını örtüyorlar. Yani bu adet Yahudilere geçiyor, hatta Romalılarda başörtüsü var. Onlarda da başörtüler var. Başörtü yani saygınlığı ifade ediyor. Hititlerde aynı şekilde saygınlığı ifade ediyor..

Kur’an-ı Kerim’de ise örtünmeyle ilgili bilgi yok..Sonradan uyduruyorlar. Kuran’ı açın, bakın yok”

🔴 TARİKATLAR KAPATILMALI

Muazzez İlmiye Çığ:

”Kur’an-ı Kerim’e göre tarikatların da kapatılması gerektiğini söyleyebilirim..

Bazı tarikatların ‘Dokuz yaşında çocuk evlenebilir’ demesini eleştiriyorum..

Sümerlerde bile, 4000 yıl önce ben diyor, küçük bir kızla evlenecek kadar aptal değilim diyor. Tabletlerde yazıyor. Bunlar, bu şekilde din diye bunlar çıkıyor. Çok ayıp şeyler..

Biz bambaşka türlü yetiştik, bunlar bambaşka. Ben de dindarım. Ben onlardan çok, gelsinler ben dünya kadar şey biliyorum. Kuran’dan şeyler biliyorum ezbere..

Bunların yeniden kapanması lazım. Çünkü Kuran’da zaten yazıyor. Yollara ayrılmayın, tarikatlara ayrılmayın diyor. Kuran madem bizim dinimizin kitabıdır, onu tutmaları lazım. Niye ayrılıyorsunuz. Mezheplere ayrılmamak lazım. Kuran ne yazıyorsa ona göre şeydir.”

🔴 KUR’AN-KERİM’İN TÜRKÇESİNİN OKUNMASI

Muazzez İlmiye Çığ:

“Kuran’ın Türkçesini okutmadılar. Atatürk’ün en büyük faydası dinimize, Kuran’ı dilimize tercüme etmesi oldu. Farsça’ya tercüme edilmiş Kuran, bütün dillere tercüme edilmiş, Türkçe’ye tercüme edilmez. Neden edilmesin ya?..

Türkiye’de Atatürk dönemini gören bilim insanlarından biriyim. Atatürk’ün öldüğü günü hiç unutmadım..

Birden bire ölüm haberi geldi. Nasıl bir vaveyla koptu. Bütün arkadaşlar, kız erkek, herkes birbirine sarılıp ağlıyor. Babamız gitti diye. Bakın bugün de ağlıyorum. O kadar fena olduk. O günler ağlamayan kimse kalmadı. Ne kadar çok seviliyormuş… Böyle bir ölüm, böyle bir acı hiç dünyada olmamıştır. Bunu anlatamıyorlar hiçbir yerde anlatılmıyor.”

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ KİMDİR?

20 Haziran 1914’te Bursa’da doğdu. Birinci Dünya Savaşı’nın başlama nedeni olarak kabul edilen Arşidük Franz Ferdinand suikastinin olduğu gün henüz 8 günlük bir bebekti. Osmanlı İmparatorları Mehmet Reşat ve Vahdeddin döneminde yaşadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan, Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet’in kuruluşundan, Atatürk’ün devrimlerine kadar Türkiye tarihinin en önemli ve zor zamanlarına şahitlik etti. Genç Cumhuriyet’in kadınlara tanıdığı fırsatlardan yararlanarak, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarından biri oldu. Haziran ayında 106 yaşına giren Muazzez İlmiye Çığ, halen Mersin’de yaşıyor.

🔴 ANNE VE KIZLARININ ORTAK KADERİ… ÇOCUK GELİN

Dünyada çocuk yaştaki evliliklerin önüne bir türlü geçilemiyor. Resmi verilere göre, çocuk gelinlerin sayısı geçmiş yıllara göre azalsa da hâlâ dünyanın dört bir tarafında kız çocukları, anne olmaya devam ediyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sıklıkla dillendirilen:

‘Annenin kaderi, kızının çeyiz bohçasıdır’

söylemi Türkiye’de birçok anne ve kız için gerçek oluyor.

  • ‘Amcanın oğludu’,
  • ‘Evlenmekten başka çaren yok’ gibi dayatmalar ile
  • ‘berdel’ ve
  • ‘beşik kertmesi’ gibi adetler yüzünden hâlâ binlerce kız çocuğu zorla evlendiriliyor.

İstemedikleri bir hayatın kendilerine dikte edilmesi karşısında çaresiz kalan çocuk gelinler, bu zulmün kurbanı oluyor.

Bunlardan biri de Gülistan Filiz. Şimdilerde yetişkin bir kadın. Ancak 15’inde istemediği bir evliliğe zorlanmış. 17 yaşında anne olmuş. Hayatını ‘Çocuğumla birlikte büyüdüm’ diye özetliyor:

Gülistan Filiz :

“On beş yaşımda nişanlandım. Amcam hatta yüzük filan almadan direkt kol saati getirmişti, ‘Bunu koluna takacaksın artık bizim gelinimizsin’ dedi. Yok dememe rağmen işte baba olmadığı için başımızda ‘Evleneceksin, amcanın oğludur. Başka çaren yoktur. Amcan ile ağabeyini birbirine öldürtmeye mi niyetlisin?’ diye mecburen kabul etmek zorunda kaldım..

“GÖZYAŞIMIZ AYNI”

Eşi cezaevinde olan Filiz’in babası da evlendikten bir süre sonra cezaevine girmiş. Annesiyle nasıl ‘aynı kadere’ itildiğini şöyle anlattı:

Gülistan Filiz :

Eskilerin bir lafı vardır ‘Annenin kaderi kızının çeyiz bohçasıdır’ diye. Benim annem de çocuk yaşta evlendi babamla… 13-14 yıldır annemle aynı evi paylaşıyorum, aynı kaderi paylaşıyorum. Bir türlü ne annem beni bırakabilir ne ben annemi bırakabilirim çünkü ikimizin derdi aynı, kaderi aynı, gözyaşı aynı..

“EVLENECEĞİ KİŞİYİ KINA GECESİNDE TANIMIŞ”

43 yaşındaki Şerife Akgül ise berdel edilerek zorla evlendirilen binlerce kadından sadece biri. Evleneceği kişiyi kına gecesinde tanımış.

Şerife Akgül:

Amca çocuklarıydık, kayınbabamla amca çocuklarıyız. Babam da dedi: ‘Seni onun oğluna vereceğiz, durumu da yoktur, onun kızını kendimize getireceğiz seni de onun oğluna vereceğiz’. Zaten vermişlerdi de haberim yoktu..

Kına gecesinde eşimi tanıdım, benim gelinliğim yoktu, o zaman gelinlik filan bilmiyorduk. Onu da yengem söyledi kına yoğururken. Yengem terziydi, tül perdeden bana gelinlik yapmış..

15 yaşında anne oldum, yokluk içinde çocuğumu büyüttüm. Berdel yüzünden birçok kez şiddete maruz kaldım..

Mesela diyelim berdel evlendik, o onu dövüyordu o da (beni) dövüyordu. Böyle yani hep kavgaydı hep sıkıntıydı. Berdel şöyle bir şey yani: Senin ağabeyin onu döverse o da seni dövüyor. Senin annen ona bir şey yaparsa kayınvaliden de aynısını yapıyor, kayınbaban da aynısını yapıyor.”

Gülistan Filiz gibi Şerife Akgül de ‘kızıyla birlikte büyüdüğünü’ belirterek ‘Beraber hayata devam ettik yokluğun içinde’ diyor.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre:

2018 yılında 15 yaşından küçük 167 çocuk doğum yaptı. 15-17 yaş grubunda ise 11 bin 636 çocuk, anne oldu.

Çocuk yaştaki evlilikler, her ne kadar geçmiş yıllara göre azalsa da Türkiye’nin kanayan yarası olmaya devam ediyor.

https://www.cafemedyam.com/2020/06/23/acaba-ortunme-evrimi-nasil-basladi-incir-yapragiyla-mi/?preview_id=652&preview_nonce=5832f4e814&preview=true&_thumbnail_id=653

İLGİLİ HABER

© Deutsche Welle Türkçe – Felat Bozarslan – Şirvan Oktay Görer

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

To Top
%d blogcu bunu beğendi: