ORTADOĞU NATO’SU: MÜMKÜN MÜ ?

İÇİNDEKİLER
🌐 ORTADOĞU’DA GÜVENLİK KONSOLİDASYONLARI ..!
✳ Son günlerde Arap medyasında sıkça tartışılan bir konu var.
– Sıkça tartışılan bir konu: Ortadoğu’da ortak bir güvenlik şemsiyesinin kurulacağı ve bunun da Ortadoğu NATO’su olacağına dair söylentiler..
Olabilir mi? Mümkün..
Böyle bir ortaklaşmayı besleyen hem iç faktörler hem de dış değişimler var..
Ortadoğu eski Ortadoğu değil..
– Öncelikle tek adam yönetimleri altında oldukça saldırgan ve revizyonist ülkeler topluluğu kalmadı..
✅ Saddam, Gaddafi, Nasır gibi liderler yok. Arap siyasetinde ortaklaşmayı kolaylaştıran en önemli girdi de bence bu..
Bu güçlü ve bilinmez liderliğin ortadan kalkışı görece istikrarlı Arap monarşilerini genel Arap siyasetinin dümenine ister istemez geçirtiyor..
– İkinci konu ise 1978 İran Devrimi ile ortaya çıkan yeni gerçeklik. İran’da rejimin içeriğinin değişmesi kritik bir gelişme olarak kaydedilmeli..
✅ İran’da mezhebin (yani Şiiliğin) jeopolitik revizyonizmin temel dinamiği olması beklenmeyen birçok toplumsal ayrışmayı görünür kıldı..
Öncelikle Arap rejimleri kendilerini bu tehlikeden korumak için çözümü dindarlığın toplumsal yaşamın temel belirleyicisi olmasına dair teşvikleri yoğunlaştırdılar..
Toplumsal kontrolü Sünnilik eliyle sağlama çabaları öte yandan İslam’ı gün geçtikçe politik itirazın temel öznesi haline dönüştürdü..
✅ Bu sürecin zirve artikülasyonu olarak görebileceğimiz 2011 “Arap Baharı” ile birçok Arap ülkesinde liderler koltuklarından ayrıldı öte yandan örgütlü İhvancılık politik yapının yönlendiricisi olmaya başladı.
Bu noktada ulus devlet kavramının restorasyonunu arzulayanlar ile eskiye ne varsa hesaplaşmak isteyen radikal devrimciler arasında amansız mücadele başladı..
– Sonunda 2013 yılında Mısır’da Mursi’nin iktidara veda etmesiyle İhvan, Körfez’den başlayarak Arap devletler sisteminde birincil güvenlik sorunu haline geldi..
🌐 ÖZET OLARAK LİDER TİPİNDE DEĞİŞİM VE ULUS DEVLET RESTORASYONUNA DUYULAN ARZU HEM İSTİKRARI HEM DE TEKNOKRATİK DÖNÜŞÜMLERİ ÇAĞIRIYOR..
✳ Bunu sağlamak içinse yapılması gereken ilk ve öncül mesele sınırları korumaktır..
Hem içsel tehditleri önlemek veya manipüle etmek öte yandan dışsal tehditleri önleyici adımlarla bertaraf etmek gerekiyor..
Ürdün Kralı II. Abdullah geçen hafta CNBC kanalında Hadley Gamble’a verdiği röportajda “Ortadoğu NATO’su”ndan bahsetti..
Tartışmalar büyüdü. Kimlerden müteşekkil olacaktı, nasıl bir organizasyon olacaktı ve belki de en önemlisi düşman kimdi..?
Soruların hepsi haklı ve meşru..
Fakat bu fikrin en üst düzeydeki devlet adamlarınca dillendirilmesi buna benzer bir organizasyona dair tartışmaların yoğunlaştığına dair en somut işaret olsa gerektir..
✳ Ortadoğu hem değişiyor hem de dönüşüyor..
✅ Değişiyor çünkü Ortadoğu’da eskinin liderleri, siyaseti ve hatta ekonomisi yok..
✅ Dönüşüyor çünkü bu değişimci itkiler toplumu dışarıya açıyor; ekonomiyi petrol-sonrası döneme adaptasyona zorluyor ve devletler arası ilişkilerde maddi çıkarları temel girdi ve yönlendirici olarak ele alıyor.
Bildiğimiz Ortadoğu’nun sonuna mı geliyoruz? Belki..
Bu noktada İsrail, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında liderler ve diplomatlar düzeyinde ne gibi ortaklaşmalara gidileceğine eğilmek gerekiyor..
Erdoğan’ın son diplomatik açılımları bölgede İbrahim Anlaşmaları ile deyim yerindeyse paradigmatik bir kayışa neden olunduğunun da rasyonelleştirilmesini de içeriyor..
Türkiye en azından bölgede zamanın ruhunu yakalamışa benziyor..
✳ Şimdi ortak savunma paktı fikrinin gözden kaçırılmaması gereken bir toplumsal gerçekliğine gelelim.
Bu pakt bir fikri ifade edecek. Ortadoğu’da huzurlu ve mutlu yaşam veya ülkelerin güvenliği ve selameti gibi..
Çünkü günün sonunda binlerce insanın gerektiğinde bu pakt/oluşum için canını vermelerini isteyecekler..
Bu sebeple askeri organizasyon ve fedakarlık arasında korelasyonu sağlamak için milliyetçiliğe daha yoğun ve karmaşık vurguların bölge devletleri eliyle yapılacağını ekleyebiliriz..
Ortadoğu yeni bir güvenlik paktına girmekle kalmıyor aynı zamanda yeni bir milliyetçiliği anlamlı kılacak ulus devlet restorasyonuna yöneliyor. .

© The Independentturkish//Dr. Gökhan Çınkara
🌐 ORTADOĞU NATO’SU ..!
✳ Ortadoğu NATO’sunun oluşturulmasının, İran’ın doğrudan ve dolaylı yıkıcı kollarını budamak için açık mücadele ana başlığına sahip yaklaşan stratejik değişikliklere işaret ettiği de dikkate alınmalı
– Ortadoğu, önceki evrelerden neredeyse tamamen ayrı ve farklı bir evreden geçiyor.
Dahası, bu stratejik bölgenin bir dizi farklı evreden, hadiseden ve gelişmeden geçtikten sonra, önceki evrelerin tozunu üzerinden atmaya, bölgeyi mevcut güç dengelerini ve denklemlerini değiştirecek, ülkelerinin yararına güçlendirecek yeni bir tarihi sürece sokabilecek eşi benzeri görülmemiş bir evreye hazırlandığına dair pek çok gösterge var..
✅ ABD Başkanı Joe Biden’ın bölgeye yapacağı önemli ve hassas ziyaret, daha önce ABD başkanlarının bölgeye yaptığı diğer ziyaretlere benzemeyecek.
Bu ziyaretle ilgili en çarpıcı husus, bölge ülkelerinden önce bizzat ABD’nin, Ortadoğu’da benzer düşünen ülkelerle iş birliği içinde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) benzer güçlü bir askeri ittifak kurmaya kendisini şiddetle muhtaç hissetmesi..
Bu konuda gelen bilgiler de bu yönde çalışmaların başladığını teyit ediyor. Biden’ın bölge ziyareti sonrasının öncesi gibi olmayacağı güvenle söylenebilir..
– Uluslararası ve bölgesel siyasi ve askeri değişimler, gelişmeler ve olaylar ışığında gerçekleşecek Biden ziyareti, sadece bölgeyi değil, tüm dünyayı yeni bir tarihi dönemeçle karşı karşıya bırakacak..
Zira bu ziyaret, Rusya’nın Ukrayna’daki gidişatını ve bunun bölgeye yansımalarını, aynı zamanda Çin’in rotasını ve dünyanın farklı bölgelerini ekonomik-politik açıdan yutma yönünde ilerleyişini, bu konuda bölge için neler kurduğunu dikkate alıyor..
– Son olarak ziyaret, İran’ın özelde bölge ve genel olarak dünyada izini takip etmeyi oldukça ciddiye alıyor ve buna önem veriyor..
Ortadoğu NATO’sunun oluşturulmasının, İran’ın doğrudan ve dolaylı yıkıcı kollarını budamak için açık mücadele ana başlığına sahip yaklaşan stratejik değişikliklere işaret ettiği de dikkate alınmalı..
Bölgede ve dünyada yaşanan hızlı ve benzeri görülmemiş hadiseler ve gelişmeler, bölge ülkeleri ile ABD ve diğer olası Batı ülkeleri arasındaki siyasi-askeri teamül ve ilişkilerde acil bir değişim sürecine duyulan ihtiyacın altını çizdi..
Zira ilgili tarafların örtüşen ortak çıkarları, birbirine bağımlılıkları, onları sorumlulukları ile karşı karşıya bırakıyor..
Daha önceki dönemlerde benzeri olmayan bir zihniyet ve mantıkla hareket etmeye ve davranmaya zorluyor..
Bölge ülkelerinin koşullarının gereklilikleri Ortadoğu NATO’sunu dikte ediyor..
✅ Ülkeleri tamamen olağandışı olabilecek önümüzdeki dönemlere gereken seviyede hazır olmak için ABD’nin yanında kilit müttefik olarak yer almaya ikna ediyor..
Bu ittifakın kesinlikle “iyi yolda olanlar için bir ışık, saldırganlar için bir ateş” olacağı apaçık. Yani bu ittifak safları kesinleştirecek ve her şeyi açıklığa kavuşturacak..
Zira İran’ın son yıllarda bölge ülkelerindeki rolünü ve varlığını güçlendirmek için Rusya ve Çin ile stratejik ittifaklar kurmak gibi yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri, normalden daha güçlü olabilecek bir tepki gerektiriyor..

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu//Şarku’l Avsat// Muhammed Ali el-Hüseyni

Muhammed Ali el-Hüseyni //Lübnan’daki Arap İslam Konseyi Genel Sekreteri
🌐 ÜRDÜN KRALI VE ORTADOĞU NATO’SU ..!

✳ Ürdün Kralı’nın bu açıklamaları, ABD ile Arap dünyasının yanı sıra Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri arasında stratejik bir ittifak kurulmasının nasıl olacağına dair açık bir tartışma mı ..!?
– Ürdün Kralı 2. Abdullah, Ortadoğu’da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) benzeri bir örgütün kurulmasını destekleyeceğini açıklayarak ‘aynı düşüncede olan ülkelerle’ NATO benzeri bir Ortadoğu askeri ittifakının kurulması taraftarı olduğunu vurguladı..
- Kral 2. Abdullah:
“Bölgedeki daha fazla ülkenin bu oluşuma dahil olduğunu görmek isterim. Orta Doğu NATO’sunun kurulmasını onaylayacak ilk insanlardan biri olacağım..”
✅ Ürdün Kralı, böyle bir askeri ittifakın ‘vizyon ve misyon beyanının çok açık olması ve rolünün iyi tanımlanması gerektiğini’ söyledi..
Bu, Ortadoğu’da NATO benzeri bir askeri ittifakın kurulması hakkında ortalıkta dolaşan söylentilere ilişkin üst düzey bir Arap yetkilinin neredeyse ilk resmi açıklaması..
- Buradaki soru şu:
Adı ister NATO olsun ister başka bir şey, Ürdün Kralı’nın yeni bir Ortadoğu NATO’su hakkındaki açıklamaları, Washington’un ‘Düşman Güçlerini Caydırma ve Milli Savunmaları Etkinleştirme (DEFEND) Yasası’ adı altında yaklaşık iki hafta önce duyurduğu kanun tasarısı için yapılan ilk yorum mu?
ABD’de Demokratlar ve Cumhuriyetçiler tarafından sunulan kanun tasarısı, İran’ın saldırganlığına karşı bölge ülkelerinin savunmalarını entegre etme çağrısında bulunuyor ve ABD Savunma Bakanlığı’nı bazı ülkelerle bu konuda çalışmak ve koordinasyon sağlamak için bir strateji hazırlamaya yönlendiriyor..
Bu ülkeler arasında Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Irak, Ürdün, İsrail ve bölgedeki başka ülkeler bulunuyor..
✅ Pentagon’dan istenen şey ‘bölgeyi İran saldırılarından korumak için hava savunma ve füze yeteneklerini kullanmak üzere bir yaklaşım ve savunma planı geliştirmek’..
İş bununla da kalmıyor. ABD Kongresi’ne sunulan tasarı metnine göre tasarı şartları, ‘bölgedeki Tahran destekli radikalizm yanlısı grupların yaptığı saldırıları’ da kapsıyor.
- Diğer bir soru şu:
Bu tasarı, Suudi Arabistan ile Basra Körfezi ülkelerinin yanı sıra Mısır, Irak ve Ürdün arasında Cidde’de yapılacak zirveden önce her iki partisiyle ABD’nin, Orta Doğu NATO’su kurma fikrine zemin hazırlamaya yönelik kararlılığını göstermek için bir ön adım niteliğinde mi?
Ürdün Kralı’nın bu açıklamaları, ABD ile Arap dünyasının yanı sıra Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri arasında stratejik bir ittifak kurulmasının nasıl olacağına dair açık bir tartışma mı?
– Durum buysa, şu anda bölgedeki oyunun kurallarında ciddi bir değişimle karşı karşıyayız..
✅ Ürdün Kralı son yaptığı açıklamada İran’ın bölgedeki rolüne değinerek “Kimse ne savaş ne de çatışma istiyor. Ortadoğu ülkelerinin ‘oyunun adının refah’ olduğu bir vizyona doğru çalışıp çalışamayacaklarını göreceğiz” dedi..
Hepimiz biliyoruz ki, İran nükleer silah elde etmeye çalıştığı, dört Arap ülkemizi yok etmeye devam ettiği ve bölgenin güvenliğini hedef aldığı gibi, Hizbullah ve diğer milisleri aracılığıyla Ürdün-Suriye sınırını hedef almayı bırakmadığı sürece refah diye bir şey söz konusu olamaz..
– Buna göre, bölgeyi yaşanırsa tehlikeli olabilecek bir savaşın eşiğine getiren İran’ın pervasızlığı karşısında savunma amaçlı bir caydırıcılık sistemi oluşturulmalıdır.
Dolayısıyla Ürdün Kralı’nın bu açıklamaları DEFEND tasarısı ile ilgiliyse, bölgemizin doğru yolda olduğu ve gerçek bir stratejik değişimle karşı karşıya olduğu söylenebilir..

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil//Şarku’l Avsat//Tarık Alhomayed

Tarık Alhomayed Suudi yazar. Şarku’l Avsat eski genel yayın yönetmeni
🌐 KRAL ABDULLAH VE ARAP NATO’SU TARTIŞMASI ..!
🌐 Varsayımsal durumda söz konusu olan bir Arap paktı değil, Ortadoğu paktı olacaktır ..!

– Askeri paktların oluşumu, üstesinden gelinmesi zor yapısal koşullara sahip karmaşık bir süreçtir..
Pakt, medyada sıkça sanki kendisinin eşi ya da gerçekten kendisiymiş gibi kullanılan yaygın “koalisyon” ifadesinden farklılık gösterir..
İkisinin eş anlamlı kullanılması, uluslararası ilişkilerde ve spesifik olarak da birden fazla ülkenin katıldığı ve diğer gruba karşı mücadelede her grubun kendine özgü bir bağının olduğu dünya savaşları tarihinde uzman olmayanlar için kafa karışıklığına neden oluyor..
✅ Pakt ile koalisyon arasındaki en önemli farklardan biri, paktın kurumsal bir yapıya, bir bütün olarak paktın faaliyetleri üzerinde etkili bir komutaya, belirli mali ve askeri taahhütlerin yanı sıra amaçlarını ve işleyişini tanımlayan bir belgeye sahip olmasıdır..
- Paktın iki temel özelliği bulunur:
Birincisi, pakt üyelerinden birinin dış saldırıya maruz kalması durumunda kolektif savunma operasyonu düzenlenmesi..
İkincisi de genel misyonunun, harekat sahasının açık bir tanımının ve gerektiğinde paktın kapasitesinin seferber edilmesine nasıl hazırlanacağının belirlenmesidir..
Ayrıca paktın, üye devletlerin ordularının tek bir askeri ve komuta potasında eritilmesine yol açmadığı, üye devletlerin ordularının, belirli bir süre ve belirli bir amaç için üzerinde anlaşmaya varılan ortak bir misyonu yerine getirmek için seferber edilen kuvvetlerden ayrı kalacakları da akılda tutulmalı..
✅ Koalisyon pakttan çok daha dardır. Kalıcı bir kurumsal karaktere sahip değildir ve oluşumu siyasi esnekliğe tabidir..
Amacı belirli bir zamanda bir grup ülkenin ortak çıkarlarını gerçekleştiren belirli bir misyonu yerine getirmektir..
✅ Koalisyon, üyelerine belirli mali yükümlülükler getirmez ve her üye misyona kapasitesine göre katkıda bulunur..
En belirgin örneği, Başkan Biden’ın ABD kuvvetlerinin görevine son verme kararıyla tamamen dağılan Afganistan’daki “Taliban” örgütüne karşı kurulan uluslararası koalisyondur.
Paktla benzerliği, yalnızca kolektif bir askeri operasyonla bağlantılı olmasıdır. Operasyon tamamlandığında ise koalisyon dağılır..
İkinci benzerliği, misyon tamamlanana kadar koalisyona katılanlar arasında koordinasyonu sağlayan bir komutanın bulunmasıdır. Ama bu komuta kalıcı değil geçicidir..
Pakt ve koalisyon kavramları arasındaki bu yapısal farklılıklar, medyada “Arap NATO’su” olarak bilinen şeye ilişkin olarak son 6 yılda meydana çıkan karışıklıkların ve karmaşıklıkların çözülmesine büyük ölçüde yardımcı oluyor..
✅ Bazen buna İsrail de ekleniyor. Ancak bu varsayımsal durumda söz konusu olan bir Arap paktı değil, Ortadoğu paktı olacaktır..
Bu terim, en azından kimi zaman, terörle mücadele gibi belirli Arap çıkarlarını güvence altına almaya yönelik tamamen Arap çabalara da atıfta bulunuyor..
Bununla birlikte kalıcı bir kurumsal karakterin yokluğu, koalisyonu kırılgan ve geçici hale getirerek, üyelerinin kendi değerlendirmelerine ve olayların gelişimine göre gerekli seferberliğe katılmasına veya çekilmesine olanak tanıyor..
– Bu yapısal farklılıklar, Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın misyonunun kesin bir şekilde tanımlanması koşuluyla, bir “Arap NATO’su”nun kurulmasına kişisel desteğini ifade ettiği açıklamalarının anlaşılmasına yardımcı oluyor.
Bazı Ürdünlü kaynaklar bu açıklamaları, Kral 2. Abdullah’ın, amacının öncelikle savunma, çerçevesinin belirlenmemiş, birçok yoruma tabi olan bir düşman veya rakibe saldırıyı başlatmak değil de olası saldırganlıkları caydırma olması temelinde, bilinen NATO’ya benzer bir formatı desteklediği şeklinde izah ettiler..
NATO’ya yapılan atıf, Ürdün Kralı’nın kurumsal bir yapıya sahip, üye devlet liderlerinin periyodik toplantılar düzenlediği, üye devletlerden delegelerin katıldığı bir operasyon odası olan, dolayısıyla üyelerin mali ve lojistik yükümlülüklerinin, paktın üstlendiği taahhütler için özel belirli sayıda birliklerin yanı sıra belirtilmeyen belirli bir komutanın bulunduğu bir pakt formatını tercih ettiğini gösteriyor..
Açıklamada geçen paktın misyonunun kesin bir şekilde belirlenmesi şartı ise, gözlemcilere göre, iki yönlü ve birden fazla şekilde yorumlanabilecek bir ifadedir..
Bu şart bir yandan bir dizi Arap lider arasında yapılan istişarelerde bu olası ittifakın misyonunu henüz belirlenmediğine, diğer yandan, bu misyonun belirlendiğine ancak pakt üyeliğine aday gösterilen tarafların kabul edebileceği bir belge ile formüle edilemediğine işaret ediyor..
Her iki durumda da paktın misyonu halen kapsamlı istişareler ve tartışmalar gerektiriyor. Bunun için de daha fazla toplantıya, araştırmaya ve incelemeye ihtiyaç var..
Bu ise yakında bir askeri ittifak formülü deklare edilmesi konusunda kesin bir karar olmadığı anlamına geliyor..
Kral Abdullah’ın bir grup Arap ülkesi arasında birbirine yardım ve ortak zorluklarla mücadele etme eğilimi olduğuna dair imasına gelince; bu, bahsi geçen grubun tercihinin, halklarına fayda sağlayacak kolektif iş birliğine dayandığı anlamına geliyor..
Bu iş birliğine çeşitli nedenlerle itiraz edilemez. Bunların en önemlisi, bu iş birliğinin son derece arzu edilir olması, Arap Birliği Tüzüğü’nün yüksek hedefleri çerçevesinde yer alması ve övgüye değer bir dayanışma eğilimini yansıtması.
Teorik olarak bu, söz konusu grup arasındaki iş birliğinin, mutlaka herhangi bir formattaki bir askeri ittifaka dönüşeceği anlamına gelmez.
Söz konusu grubun Ürdün’ün yanı sıra Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Irak’ı kapsadığı da açıktır. Buna diğer Körfez ülkeleri ile Tunus ve Cezayir de katılabilir.
Ürdün’ün bu doğrultudaki tasavvuru, bir dizi Körfez ülkesi ile Ürdün, Mısır ve Irak’ın aralarında olduğu diğer Arap ülkelerine ek olarak İsrail’in hava kuvvetleri ve hava savunma sistemleri arasında entegrasyon sağlayacak bir koalisyon kurulması konusunda Tel Aviv’in ABD’nin desteğiyle resmî olarak propagandasını yaptığı fikirle çatışıyor.
Bu koalisyonun asıl amacı ise İran’ı caydırmak. Amerikan askeri bültenleri, bu ittifakın kurulması halinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından yönetileceğini belirtiyorlar.
Esas olarak aday ülkelerin hava savunma sistemleri ve havacılık alanındaki kapasitelerini birleştirmek ve İran’ın “Arap NATO’su” olarak adlandırılan bu koalisyonun herhangi bir üyesine saldırmayı düşünmesini engellemekle ilgileneceğine işaret ediyorlar.
Burada üç temel sorun ortaya çıkıyor.
İlki, İsrail’in de katılımıyla farklı kaynaklı silah sistemlerini ve performans felsefesini tek bir çatı altında toplama varsayımının gerçekleşmesini zorlaştıran sebepler olması.
Çoğu aday ülkenin silah kaynakları Avrupa, ABD, Rusya, Çin, Güney Kore ve Arjantin arasında değişiyor ve bu sistemlerin her birinin farklı bir çalışma yöntemi bulunuyor.
Bazı ülkeler bu sistemleri diğer kaynaklardan gelen sistemlerle uyumlu hale getirerek onlarla bütünleştirmişler.
Dolayısıyla ifşa etmek veya diğer taraflarla paylaşmak istemedikleri hibrit bir sistemleri var.
İkincisi; bu koalisyonun veya “Arap NATO’su”nun rolünün ve üyelerinin yukarıda belirtildiği şekilde sınırlandırılması, onu Arap değil Ortadoğulu yapıyor.
Aynı zamanda hava savunması ve belirli bir harekat alanı ile sınırlı olduğundan, terimsel anlamda bir pakt olarak kabul edilemez.
Üçüncüsü; bu tür bir koalisyona üye olmaya aday ülkelerden bazıları, belirli bir tarafı hedef alan genişletilmiş askeri iş birliği konusunda büyük hassasiyetlere sahip.
Kurumlarının kılcal damarları üzerindeki İran nüfuzundan muzdarip Irak’ın bu tür bir ittifaka taraf olması çok zordur.
Mısır’a gelince; daha Temmuz 1952’den önce benimsediği, kaderini tayin edecek kararlarını kısıtlayan herhangi bir askeri ittifaka katılmayı reddeden tarihsel bir pozisyona sahip..
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu//Şarku’l Avsat//Hasan Ebu Talib
İLGİLİ HABER
+ There are no comments
Add yours