Vakıf görünümlü tekke ve zaviyeler!: Böyle devam ederse 15 Temmuzlar kaçınılmaz!

“Enes Kara bize ‘tarikat yurdu’ görünümlü tekke ve zaviyeleri işaret etti”
Gencecik bir insan.
Üstelik başarılı. Tıp fakültesi öğrencisi.
Yarın, bilemediniz öbür gün hekim diploması alacak, belki uzmanlaşacağı alanda geleceğin Özlem Türeci’si, Uğur Şahin’i olacak
Bütün bu umutlar, beklentiler bitiverdi.
Bunalımdaydı, direnemedi, “Elveda” dedi daha 20’sinde yaşama.
Tokat gibi çarptı Türkiye’deki tarikat gerçeğini suratımıza. Ailesi, iktidar, hatta devletin birçok kurumu kabul etmese de…
İyi de niye intihar etti Enes Kara?
Ekonomik kriz? İşsizlik korkusu?
Hayır! Bir tıp fakültesi öğrencisi, mezun olduğu an, Türkiye’de ya da gideceği bir başka coğrafyada rahatlıkla iş bulur, para da kazanır…
Gelecek kaygısı değildi onunkisi!
Enes’i umutsuzluğa sürükleyen gerekçe tarikat gerçeğinin ta kendisi!
Bıraktığı son video kaydından bu anlaşılıyor..
Kaldığı evden bozma cemaat yurdundaki zorlamalar belli ki bezdirmiş genç insanı!
“Hiç kalmak istemememe ve bunu aileme defalarca söylemiş olmama rağmen bu yurtta kalmaya devam ediyorum. Defalarca söyledim ama beni burada kalmaya zorladılar” sözleri aslında o kadar açık ki!
Biz biraz daha derine inelim: Nefes alamamış bu evlat, o ortamda!
Örneğin siz bir tıp öğrencisini sabah namazına, yatsı namazına zorlarsanız, ranzasına götürdüğü sıradan bir müzik dergisine hayır derseniz film kopar..
Ya da “İsrailli tıp adamları, artık anne karnındaki embriyonun cinsiyetini belirleyebiliyor” dediğinde ensesine de şaplağı indirirseniz o genci kaybedersiniz..
Hele hele, haftada birkaç kez “hadis” ve “fıkıh” dinlemeye mecbur tutuyorsanız bunalır o çocuk!
Katı kurallara karşı gelenlerin de yurttan yaka paça atıldığı konuşulurken üstelik.
O yüzden uymak zorundalar tarikat evlerinin çağdışı kurallarına binlerce genç!
Enes’in dediği gibi “..Üç saat gibi bir şey kalıyor, belki o da kalmıyor, özgürlüğünüz elinizden gitmiş gibi hissediyorsunuz…”
İşte bu baskı sürükledi Enes’i intihara..
Atatürk’ün 30 Kasım 1925’te kapattığı tekke ve zaviyelerin günümüze erişen taklitlerinin kurbanı oldu Enes, “Benim gibi binlerce genç bu kıskaçta” çığlığıyla…
Evet, kâğıt üzerinde tekke, zaviye yasak ama vakıf adı altında yurt, kurs, cemaat, dernek serbest!
Paralel, bir başka deyişle koşut bir yapı var; kimse inkâr etmesin!
Üstelik bu yapı öyle güçlü ki devlet kademesinin her yerindeler!
Ve asıl tehlike de bu!
Peki, evlatlarımızı bizden koparıp karanlığa çeken bu yapıyı dikkate alan var mı diyecek olursanız; var!
Bundan tam 29 yıl önce haince katledilen Uğur Mumcu, hem Cumhuriyet’te hem katıldığı TV programlarında “yaklaşmakta olan” tehlikeyi çok iyi görüp başta FETÖ yapılanması olmak üzere devlet-tarikat koalisyonunu sermiş gözler önüne; üstelik isim isim Süleymancıların, Menzilcilerin, Nakşıbendilerin yurt ve burs yolu ile nasıl teşkilatlandığını dile getirmiş..
Gençlerin nasıl baskı altına alındığını cesurca söylemiş! Tıpkı muhafazakâr yapı tarafından adı sokaklardan silinmek istenen Prof. Dr. Türkan Saylan gibi dik durmuş Atatürk’ün ortadan kaldırmak istediği zihniyete karşı!
Evet, Enes Kara bize “tarikat yurdu” görünümlü tekke ve zaviyeleri işaret etti yaşama veda ederken! Biz anlayacak mıyız? Açıkçası birşey söylemek zor! Ama gelin bu delikanlıya kulak verelim!
Cumhuriyet//Arif Kızılyalın
“TEKELLER VE TARİKATLAR YÖNETİMİ: 15 TEMMUZLAR KAÇINILMAZ”
“TARİKAT TEHLİKESİNE DİKKAT ÇEKEN YILMAZ: BÖYLE DEVAM EDERSE 15 TEMMUZLAR KAÇINILMAZ”
Tarikatların devlet içerisindeki örgütlenmeleri tartışılmaya devam ediyor..
- Katli Vacip kitabının yazarı Fethi Yılmaz:
“Bu durum böyle devam ederse, bu ülkenin yeni 15 Temmuzları görmesi kaçınılmaz..”
Gazeteci Fethi Yılmaz, Türkiye’deki birçok tarikatın karıştığı cinayetler ve perde arkasında yer alan siyasilerle ilgili konuştu..
“Bir FETÖ gitti bin FETÖ geldi” sözlerini hatırlatan Yılmaz, ülkeyi yönetenlerin tarikatların devlette örgütlenmesinin önüne geçmemesi halinde yeni “15 Temmuz”ların yaşanabileceğini belirtti..
İşte o röportaj:
-Kitabınız tarihsel bir hattan yola çıkıyor bu bağlamda cemaatlerle sağ iktidarların ilişkisini nasıl yorumlarsınız, nasıl bir ilişki var?
- Fethi Yılmaz:
“Aslında bugün sık sık gündeme gelen tarikat tartışmasını Osmanlı’ya kadar götürmek mümkün. Cumhuriyet’i kuran kadro da bu sorunu tartıştı ve bir çözüm getirdi. İstiklal Savaşı sonrasında sıra sosyal hayatta eşitlikçi bir düzeni sağlamaya, yurttaşı oluşturmaya gelmişti. Tarikatlar bugün olduğu gibi o gün de bunun önünde engeldi. Gelinen durumdan birçok tarikat lideri de şikayetçiydi. Öyle ki 1925’te tekke ve zaviyeler kapatılırken buna destek verdiler. Düşünün bugün ben “Katli Vacip” kitabında tarikat cinayetlerini anlatıyorum, 1925 yılında yasa görüşülürken Kütahya Milletvekili Nuri Bey, tarikatların işlenen birçok cinayetin sorumlusu olduğunu söylüyordu.
Cumhuriyet’in toplumsal hayatta laikliği esas alan kurucu düşünsel yapısından 1950’li yıllarda çıkıldı. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile tarikatlar yeniden baş gösterdi. Tabi sağ ya da muhafazakar iktidarların her döneminde biz tarikatlara verilen bu desteği görüyoruz. Tarikata verilen destekle hem o cemaatin müridi sizin seçmeniniz oluyor hem de elinizin altında istediğiniz şekilde kullanabileceğiz insan topluluğu olmuş oluyor.
Karşılıklı destek ile hem sağ partiler hem de tarikatlar iktidarlarının devamını sağladılar. Aslında “kazan-kazan”a dayalı bir çıkar ilişkisi. Ama 70 yılı aşkın bu ilişkiden dolayı Türkiye çok şey kaybetti.”
-ABD ile tarikatlar arasında da organik ilişkiden bahsediyorsunuz. Bu kısmı açmanız mümkün mü?
- Fethi Yılmaz:
“Tabi… Soğuk Savaş döneminde nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde tarikat yapılanmalarının doğal müttefiki ABD idi. Aslında Türkiye’nin NATO’ya girdiği tarih ile tarikatlara verilen siyasi desteğin tarihi de örtüşüyor. Yazar Faik Bulut bu örtüşmeyi daha da ileri götürerek, NATO girişin kurallarından birinin de tarikatlara destek vermek olduğunu söylüyor..
Sonrasına bakıyorsunuz, Türkiye’deki “Komünizmle Mücadele Dernekleri” gibi ABD destekli tüm yapıların içinde tarikatlar/cemaatler var. 1960 ve 1970’li yıllarda ABD’nin bu derneklerine sırtını dayayan cemaatçilerin nasıl tetikçi olduklarını, cinayetler işlediklerini ve korunduklarını görüyoruz. Fazla uzatmayayım ama en son örneğini de 15 Temmuz darbe girişiminde gördük. Bugün de ABD’nin aparatı olan ya da olmaya hevesli olan cemaat yapıları vardır..”
-Devrimci öğrenci Battal Mehetoğlu’nun bir grup Nurcu tarafından 15 Aralık 1969’da katledilmesi olayı var kitapta. İlginç olan o gün saldırının faillerinden olan Arif Önemli’nin bugünün İslamcı partisi AKP’nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından törenlerde ‘abi’ diye takdim edilmesi. Bu basit bir hitap mı yoksa bir sürekliliğin yansıması mı?
- Fethi Yılmaz:
“Süleyman Soylu, Arif Önemli ilişkisinin tabii ki bir geçmişi var. Önemli çocukluk yaşında Nur cemaatine girmiş. Sonrasında birçok suça bulaşmış, cezaevine girmiş. Hatta cezaevinde de sosyalistlere kan kusturmuş biri. Yılmaz Güney’in hapishane arkadaşı Ahmet Atılmış’ın anlatımlarına da kitapta yer verdim.
Önemli ile Soylu aynı siyasi parti geleneğinden geliyor. Önemli’yi cezaevinde birçok Adalet Partili milletvekili ziyarete giderdi. 12 Eylül darbesi sonrasında Arif Önemli 1993’e kadar DYP’de İlçe Başkanlığı yaptı. Daha sonra DYP’nin İstanbul İl Disiplin Başkanlığını sürdürdü. Aynı dönemde Süleyman Soylu da DYP’de siyaset yapan bir isimdi. Yakınlıkları uzun yıllar yan yana aynı partide siyaset yapmaktan geliyor.
İlginç olan ise, 52 yıl önce İçişleri Bakanı’nın Battal Mehetoğlu’nun faili diye açıkladığı Önemli’ye bugünkü İçişleri Bakanı Soylu “ağabey” diye hitap ediyor..”
-Norşin Şeyhi’nin öldürülmesi olayı var kitapta bu da çarpıcı bir hadise. İki taraf anlaşmazlığa düşünce mahkeme yerine ‘şeriata gidiyorlar’ yani şeyhe… Sonra ekonomik olarak anlaşmazlık sürünce taraflardan biri şeyhi öldürüyor. Hükümet yetkilileri bu ölümün ardından mesajlar yayımladı. Bu ilişki sarmalında ekonomik ilişkiler nerede duruyor, bir de şeriata gidecek gücü nereden alıyor taraflar?
- Fethi Yılmaz:
“Öncelikle ‘şeriata gitmek’ ifadesi mahkeme tutanaklarında tanıkların ifadesinde geçiyor. Bölge insanları şeyhin mahkemesine gitmeyi “şeriata gitmek” olarak adlandırıyor. Norşin Şeyhi Abdülkerim Çevik mahkeme kuruyor ve taraflardan biri bu karara karşı çıkıp şeyhi öldürüyor. Mahkeme kuran şeyhe ilk taziye yayınlayanlar; Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu..
Vatandaş güç almıyor, yaratılan hukuksuzlukta siyasilerinde yönlendirmesi ile gücün orada olduğunu düşünerek tarikatlara gidiyor. Tarikatlar on yıllardır aldıkları destekle ekonomik anlamda holdingleşirken ciddi bir mürit sayısına da ulaştılar. Tabi bir de aralıksız süren iktidar desteği var. Siz insanların önüne hakimi değil de şeyhi sürerseniz, bu durumun yaşanılması kaçılmaz olur.”
-Kitabınızda tarikatlara dair mahkeme tutanaklarına yansıyan bilgiler var bu anlamda tarikat mensupları bu yazdıklarınıza ne yanıt verdiler ya da siz onlara bunları sordunuz mu?
- Fethi Yılmaz:
“İsimlerini vermeyeyim ama birçok cemaat üyesi beni arayıp ya da mesaj yazıp teşekkür etti. Kendi içlerinde yaşanan bu durumlardan oldukça şikayetçi olan bir grup da var aslında. Röportajın başına bir anlamda geri döndük değil mi? Yaklaşık 100 yıl önce de neredeyse aynı durumdaydık. “Ülkeye çok şey kaybettirdiler” diyorum ya, işte o “şey”in karşılığı.
Kitabı yazarken birçok isme ulaşmaya çalıştım ama tarikatlar çok kapalı yapılar. Kimilerinin avukatlarına yakınlarına dahi ulaşmaya çalıştım. Hep benzer yanıtları, yani tehditler aldım; “Bunlara bulaşma başın belaya girer”, “Çok güçlüler seni yaşatmazlar”, “Yazık olur sana” gibi onlarca tehdit..”
-Tarikatlar arası ya da tarikatlar içi hesaplaşmalarda camilerin seçildiğine tanık oluyoruz kimi kez. Bu alanda çalışan birisi olarak bu insanları bu denli ‘motive eden’ şeyler neler?
- Fethi Yılmaz:
“Bakıldığında Türkiye’deki birçok cemaatte adını tarihi camilerden alıyor: İskenderpaşa, İsmailağa gibi… Burada Diyanet’in imamı olan isimlerin, cami cemaatini kendi müritleri kendilerini de şeyh yaptıklarını görüyoruz..
“Şeyh uçmaz mürit uçurur” diye bir söz vardır. Tarikat müritleri şeyhlerine ilahi güçler atfediyorlar. Bu da hep böyle kulaktan kulağa, sohbetlerle yayılıyor. Cemaat müritlerinde şeyhe olan bağlılık buradan başlıyor. Tabi burada siyasi liderlerin de katkısı büyük. Cumhurbaşkanlığı makamı bir ülkenin en başındaki konumu temsil eder. Ancak siz bir bakıyorsunuz, Türkiye’nin cumhurbaşkanı bir tarikat şeyhini ziyaret ederken görülüyor..
Soyut anlamda güce sahip olan şeyhe siz somut bir güç de ekliyorsunuz. Şeyhinin üstüne giydirilen ilahi ve siyasi güç zırhını müridi de görüyor. Haliyle artık şeyhinin verdiği talimat eğer bir cinayet ise de bu onun gözünden “Katli Vacip” olan ilahi, dine uygun bir emir oluyor..”
-Din tüccarlığı tarikatların en güçlü olduğu alan. Peki tarikatların bu kadar güçlenmelerindeki diğer etkenler nelerdir sizce?
- Fethi Yılmaz:
Sağ/Muhafazalar iktidarların desteğinden söz ettik. Ancak Türkiye yakın tarihindeki kırılma süreçlerinde tarikatların hep daha da genişlediklerini görüyoruz. Eğer din tüccarlığı yapacaksanız, yeni insanlara ulaşmanız lazım değil mi?
En kritik eşik tarikatlar için 12 Eylül askeri darbesi. Keza kendileri dahi bunu söylüyorlar. O dönem sol/sosyalist mücadeleye karşı yeni bir toplum mühendisliğine girildi. Yeni toplumsal yapıda din daha başat bir unsur olarak öne çıkarıldı. Ama hep bir gizli ajandası olan tarikatlar bununla yetinmedi. Bu alanda uzun zamandır araştırma yapan bir gazeteci olarak açıkça söyleyebilirim ki, tarikatların/cemaatlerin gizli ajandalarının içinde hep bir cumhuriyeti alaşağı etme hedefi var..
Bunun için okullar aracılığıyla hem kendi “altın nesillerini” yetiştirdiler, hem de devlete yerleştirdikleri isimlerle kendi müritlerinin önünü kumpaslarla açtılar.
Şimdi 10 yıl öncesine gidelim. Devletin neredeyse tüm kurumlarını FETÖ ele geçirmiş. İş arayan dahi FETÖ’ye gidiyordu. Öyle ki aileler çocuklarını üniversiteyi kazansın diye FETÖ’nün dershanelerine gönderiyordu..
Şimdi “Bir FETÖ gitti bin FETÖ geldi” deniyor. Ülkeyi yöneten iktidar olarak Bakanlıkları, yargıyı, güvenliği tarikatlara açarsanız, üstüne yurttaşı da bu tarikatlara yönlendirirseniz ve bu durum böyle devam ederse, bu ülkenin yeni 15 Temmuzları görmesi kaçınılmaz..”
Cumhuriyet
“AKP’Yİ AYAKTA TUTAN İKİ TEMEL GÜÇ VAR; TEKELLER VE TARİKATLAR. “
Bu iki güç AKP iktidarı altında kârlarını ve servetlerini katlayarak büyüyor.
Büyük tekeller kârlarına kâr katarken, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra devlette Fethullahçıların boşalttığı yerleri alan diğer Nakşibendi tarikatı türevleri de hızla birer holdinge dönüşüyor.
“IŞTE DEVLETTEKİ SON TARİKAT DAĞILIMI HARİTASI “
AKP’yi ayakta tutan iki temel güç var; tekeller ve tarikatlar. Bu iki güç AKP iktidarı altında kârlarını ve servetlerini katlayarak büyüyor. Büyük tekeller kârlarına kâr katarken, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra devlette Fethullahçıların boşalttığı yerleri alan diğer Nakşibendi tarikatı türevleri de hızla birer holdinge dönüşüyor.
1970’li yıllardan bu yana özellikle dinci-sağcı partilerin içinde Nakşiler ve Nurcular etkili birer güçtü.
AKP döneminde bu tarikatlar devletin de bir parçası haline dönüştü. Adalet, içişleri, eğitim, sağlık, bayındırlık, enerji, tarım ve benzeri bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının kritik noktalarında tarikat mensubu bürokratların bulunduğu bu bakanlıkların aslında belli tarikatların kontrolünde olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak yine de ekmek aslanın ağzında! Tıpkı tekellerde olduğu gibi, hangi tarikatın hangi kolunun öne çıkacağını, hangi cemaatin servetini artıracağını da devletle ilişkileri belirliyor.
Son günlerde öne çıkan iki cemaat Menzil ve İskenderpaşa Dergâhı.
Bu iki cemaatin öne çıkmasının nedeni AKP üst yönetimi ile yakın ilişkileri. İskenderpaşa Dergâhı gücünü öteden beri yakın olduğu Tayyip Erdoğan’dan alıyor.
Devlet eliyle tarikatlara servet transferinin yolu ise bu yapılara bağlı vakıf ve derneklerin “kamu yararına çalıştığı” kılıfıyla oluyor. Tarikatlara bağlı çeşitli adlar altında faaliyet gösteren dernek ve vakıfların önemli bölümünü “kamu yararına çalışan dernek ve vakıflar” listesine alındı, bu dernek ve vakıflara pek çok “imar kıyakları”, “tahsisler” ve benzeri ulufeler dağıtıldı, kamu kaynakları bu tarikat ve cemaatlere aktarıldı.
Bunların başında AKP’nin Unkapanı’ndaki TEKEL binasını hibe ettiği İskenderpaşa Grubu geliyor. TEKEL’in İstanbul Unkapanı’ndaki çok değerli binası, Cemaatin kurduğu Medipolitan Sağlık Hizmetleri AŞ’nin sahiplerine hibe edilmişti. Ayrıca AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) de Medipol Grup’a ait İstanbul Göztepe kavşağındaki 12 dönümlük araziye 2007’de yüksek imar hakkı tanımıştı. Dört özel hastane işleten Medipol Grup ve grubun başkanı, Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa dergâhına ve AKP’ye yakınlığıyla biliniyordu. Hastanenin sahibi Tayyip Erdoğan tarafından Sağlık Bakanlığı’na atandı.
Milli Eğitim’de boşalan kadrolar, ülke genelinde iki binden fazla olduğu tahmin edilen öğrenci yurtlarında dini eğitim veren Süleymancılar tarafından dolduruluyor.
Cemaate ait olan Aladağ’daki Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği (TÇTYD) Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu’nda yaşanan ve 11 çocuğun ölümü ile sonuçlanan yangından sonra gurubun hükümetin himayesinde büyük bir hızla büyüdüğü anlaşılmıştı.
https://www.cafemedyam.com/2020/05/16/nedir-bu-menzil-tarikati/
Nakşibendiliğin kolu olan Menzil Tarikatı çok sayıda radyo-televizyon kanalının sahibi.
“Semerkand” isimli bir de dergi yayımlayan Tarikatın, “Semerkand Öğrenci Yurdu” adı altında ülke genelinde 150 yurdu bulunuyor. Cemaat İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nda da etkili. Emniyet mensuplarının yükselebilmek için Menzil’den referans aldığı iddiaları sürekli dile getiriliyor. Tarikatın etkisini en fazla hissettirdiği bakanlık ise Sağlık Bakanlığı. Menzil’in, özellikle kabine değişikliğiyle görevinden alınan eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ döneminde bakanlıkta kadrolaştığı biliniyor.
https://www.cafemedyam.com/2020/07/08/istanbul-sozlesmesi-ve-ismailaga-cemaati/
İsmailağa Cemaati, 15 Temmuz’un ardından pastadan en büyük pay alan cemaatlerden.
Cemaat, “Marifet Derneği” adı altında ülke genelinde açtığı çok sayıda öğrenci yurdunu kontrol ediyor. Cemaate, İstanbul Beykoz’da büyük bir imar alanı tahsis edildi. Cemaatin bu arazi üzerinde Müceddid Mahmud Efendi Külliyesi Kız Medresesi isimli bir okulu bulunuyor.
Türkiye Gazetesi ve İhlas Holding’le özdeşleşen, adını Hüseyin Hilmi Işık’tan alan Işıkçılar grubu da 15 Temmuz’dan sonra hızla büyüyen holding tarikatlar arasında.
Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde TRT ve Dışişleri Bakanlığı’nda kadrolaşan Malatyalılar Cemaati, İnönü Üniversitesi’nde de çok etkili. Cemaatin kontrolündeki Hamiyet Ve İrfan Vakfı’nın Ankara başta olmak üzere İstanbul, Konya ve İzmir de çok sayıda öğrenci yurdu bulunuyor.
Son yıllarda hızla büyük bir holding haline dönüşen iki vakıf Ensar ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA).
TÜGVA’nın kurucusu Bilal Erdoğan. Milli Eğitim neredeyse bütünüyle bu iki vakfın kontrolüne bırakılmış halde. Milli Eğitim’de etkili iki kuruluş daha var. 1970’li yıllardan bu yana “Türk-İslam Sentezi”ni savunan İlim Yayma Cemiyeti’nin 142, Birlik Vakfı’nın ise ülke genelinde 200’e yakın öğrenci yurdu bulunuyor.
AKP Cumhuriyeti yıktı ve devleti tarikatlar eliyle yönetme geleneğini yeniden kuruyor. Ama bu arada tarikatlar da hızla holdingleşip birer kapitalist şirkete dönüşüyor.
“HANGİ TARİKAT HANGİ BAKANLIĞI KONTROL EDİYOR?“
Son birkaç yılda tarikatların devlette yerleşmesinde ciddi mesafeler alındı. Fethullahcıların boşalttığı mevziler hızla diğer tarikatlar tarafından dolduruldu.
- Devletteki tarikat dağılımında son durum şöyle:
Sağlık’da Menzilciler
Eğitim’de Işıkçılar
Bayındırlık’ta İskenderpaşacılar
Emniyet’te Hakyolcular
İçişleri’nde Nakşibendiler
Ordu’da Süleymancılar
Yargı’da Süleymancılar, Menzilciler, Hakyolcular koalisyonu etkin görünüyor.
“TEKKELER GERİ DÖNDÜ “
Eğitim politikası uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’nın 2018’de hazırladığı rapora göre, Türkiye’de 2,6 milyondan fazla kişinin bir tarikat ya da cemaatle organik bağı bulunuyor.
Bir tarikat ya da cemaatin mensubu olduğunu ifade edenlerin yüzde dokuzu, “ılımlı İslam” tabirini reddediyor ve İslam’ın özünün cihat olduğuna inanıyor.
Sadece İstanbul’da açıktan faaliyet yürüten tekke sayısı 445. Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa’da ise cemaat ve tarikatlara ait 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor. Araştırmada ayrıca, İstanbul’da “apartman medresesi” olarak kullanılan yer sayısının bilinmediği belirtiliyor.
Rapor, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte şehir merkezlerindeki medreselerin sayısının hızla arttığına, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde Kuran kurslarının artık dernek çatısı altında faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkat çekiyor.
’10 bin özel okulun üçte biri tarikatlarla ilişkili’
Tarikat ve cemaatlerin örgütlenme ya da taraftar kazanmak için kullandığı yöntemlerden biri eğitim kurumları açmak. Gülen yapılanması da lise, üniversite ve dershaneleriyle kendisine pek çok taraftar bulmuş, sonrasında bu öğrencileri bürokrasinin içine yerleştirmişti.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 10 bin 53 özel öğretim kurumu bulunuyor. Balcı’nın raporuna göre, bu kurumların üçte biri bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı. Tarikat ve cemaatlerle bağı olan okullarda öğrenim gören öğrenci sayısıysa 210 binin üzerinde.
AKP hükümeti 2014 yılında kanun değişikliği yaparak özel okullarda öğrenim gören öğrencilere eğitim desteği vermeye başlamıştı. Buna göre 2 bin 500 ile 3 bin lira arasında destek alacak öğrenci sayısının her yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenmesine karar verildi. Kanun değişikliğinin yapıldığı ilk yıl destek verilecek öğrenci sayısı 250 bin olarak belirlenmişti. Balcı’nın raporuna göre tarikat ve cemaatlere ait özel okullarda okuyan öğrenciler için devlet 898 milyon 800 bin lira ödedi.
Yine rapora göre Türkiye’deki dört binin üzerindeki özel öğrenci yurdunun 2 bin 480’i de bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı.
Uzmanlar ve eski müritlere göre tarikat ve cemaatlerin en önemli gelir kaynağıysa bünyesinde bulunan işletmeler ve bağışlar. Kimi tarikat ve cemaatler müritlerine iş imkânı sunuyor ve kazancından pay alıyor. Kimileriyse belirli aralıklarla müritlerinden bağış topluyor. Ancak pek çok tarikat ve cemaatin iş kurduğu ve buradan elde edilen gelirleri kaynak olarak kullandığı biliniyor.
“TÜRKİYE’NİN TARİKAT ZİNCİRİ “
Türkiye’de saymakta zorlanacak kadar çok tarikat ve cemaat var. Çoğunun kökeni Nakşibendi tarikatı.
- Tarikatları bir sıra halinde yazacak olursak beli başlı olanlar şunlar:
Nakşibendi tarikatı
Kadiri tarikatı
Mevlevi tarikatı
Halveti tarikatı
Rufai tarikatı
Melami veya Bayrami tarikatı
Sühverdiye tarikatı
Çeşti tarikatı
Şazeliye tarikatı
Hizb-ut Tahrir
“NURCULAR: FETÖ GİTTİ GERİSİ DEVLETTE “
Bu listeye eklenmesi gereken Nurcular aslında Nakşibendi tarikatının bir uzantısı.
- Said-i Nursi ve Necip Fazıl Nakşibendi tarikatından geliyor. Nurcuların içinden çıkan cemaatler şunlar:
Fetullah Gülen cemaati
İlim yayma cemiyeti.
Kırkıncı hocacılar cemaati4
Yeni Asyacılar grubu
Yeni Nesilciler grubu
Aczimendiler
Meşveretçiler
Medzehra gurubu
Zehra vakfı
Okuyucular
Yazıcılar
Sungurcular grubu
Medrese alimleri vakfı
Şalvarlı efe cemaati
Hayrat cemaati
Norşin dergahı
“NAKŞİBENDİ TARİKATI “
Menzilciler
İskenderpaşa cemaati
İsmailağa cemaati
Süleymancılar
Hazneviler
Yahyalı cemaati
Erenköy cemaati
Tufancılar
Kıbrısiler
Zilan cemaati
Reyhaniler
Hacegan cemaati
Işıkçılar
Arvasiler
Akfırat cemaati
Halidiye
“KADİRİLER “
Galibiler
İcmalciler (Haydar Baş)
Tillocular
Muhammediye
Halisiye
Üveysler
Şeyh Osman cemaati
Zenbililer
Hüseyniler
Farukiler
Nadiriler
“HALVETİ TARİKATI “
Cerrahiler
Uşşakiler
Şabaniye
Mısriyye
Ticaniler
Ruşeniye
İpek yolu gurubu
Sünbüliye
Nasuhiyye
İbrahimiye
“RUFAİ TARİKATI “
Kubbealtı cemaati
Çorum dergahı
Mehmet efendi cemaati
Maafiriler
Antakiler
Marufiler
Ayderussiyye
Sayyadiye
Zeyniyye
Sebsebiyye
Kantaniye
“MELAMİ TARİKATI “
Maşukiler
Aksarayiler
Edirneviler
Yakubi
Kabayiler
Kemaliler
İLGİLİ HABER
sol
+ There are no comments
Add yours