İÇİNDEKİLER
“TERİMLER ÜZERİNE : DİNCİ İLE DİNDAR FARKI”
AKP, oy kaybettikçe ve iktidardan düşeceği belli oldukça Diyanet İşleri Başkanı’nı her konuda öne çıkarmaya ve dini istismar eden eski demagojik söylemlerini yeniden kullanmaya başladı..
Bu konuda geçmişten çok örnek var..Örneğin AKP yandaşı olarak bilinen Hayrettin Karaman “Tarif ve hüküm bakımından yolsuzluk hırsızlık değildir” dediği 21Aralık 2014 tarihli makalesinde şöyle yazmıştı:
“Şu halde yolsuzluk da ayıp, günah ve suç olduğu halde tarifi ve hükmü bakımından hırsızlık değildir, hukuki sonuçları ve cezası farklıdır..”
Son günlerde AKP’li politikacıların da yeniden dinci (dini değil) söylemleri kamuoyunun dikkatini çekmeye başladı..
Örneğin kaybettikleri İstanbul seçimleri sırasında “Hiçbir şey olmamışsa bile kesin bir şeyler olmuştur” sözleriyle belleklere kazınan AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Erdoğan’ı iktidarda tutmanın ve onun yaptıklarının bizim sevap hanemize yazıldığı konusunda şöyle konuşmuş:
“20 yıl Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey..
Bu, liderimizi siz ve biz oylarımızla orada tutmasaydık olmazdı..
Biz de oylarımız ile Tayyip Bey’e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor..”
Aslında eski bir tarihte verilmiş olan sözde bir fetva(!) da tam bu sırada yeniden gündeme geldi:
İnternet sitesinde, kızının Alevi bir delikanlı ile evlenip evlenemeyeceğini soran bir anneye verdiği yanıtta, dini inançları AKP’nin çıkarlarına uygun olarak yorumlayan Hayrettin Karaman, “o genç” için “Sünni bir kız evlenemez” demiş:
“Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa, Alevilere ait olup İslam ile bağdaşması mümkün olmayan inançları ve uygulamaları muhafaza ediyorsa o genç ile Sünni bir kız evlenemez..”
Sanıyorum, dini inançları siyasette, iktidar için istismar eden politikacıları ve sözde din adamlarını(!) gerçek dindarlardan ayırmanın en iyi yolu “dinci” ile “dindar” arasındaki farkları vurgulamaktır.
- Dinci için siyaset, sadece din açısından önem taşır…
- Dindar için siyaset, bağımsızlık, demokrasi, adalet gibi kavramları da içerir.
- Dinci için din, siyasette araç olarak kullanılmalıdır.
- Dindar için din, siyasette araç olarak kullanılmaz.
- Dinci, tüm devletin din esaslarına göre örgütlenmesini bekler…
- Dindar, devletten tüm vatandaşların inançlarını korumasını bekler.
- Dinci, farklı inanç ve düşünce sahiplerinin “katlini vacip görür”…
- Dindar için, tüm inanç sahipleri ve hatta inanmayanlar bile saygındır..
- Dinci, nefret ve kin doludur…
- Dindar, sevgi doludur..
- Dinci, katıdır, bağnazdır, peşin yargılıdır…
- Dindar, hoşgörülüdür..
- Dinci, ne kul ne insan ne de vatandaş olarak makbuldür…
- Dindar, hem kul, hem insan, hem de vatandaş olarak makbuldür..
- Dinci, işine gelirse şiddeti bile destekler…
- Dindar, her durumda, kesinlikle şiddete karşı çıkar..
Dini inançları kötüye kullanan, istismar eden demagog politikacılar, güya “dindarlara”, ama aslında “dincilere” yönelirler…
Kullandıkları “nefret söylemleri” “dindarları” “dinciliğe” teşvik eder…
Toplumu böler…
Demokratik Rejimi tahrip eder..
Bütün mutekit, mütedeyyin insanlar yani dindarlar, bu dinci demagogların tuzaklarına karşı dikkatli olmalıdırlar..
Cumhuriyet// Emre Kongar
“DEVLET YA DA ÖZEL SEKTÖRDE AYIRIMCILIK MI YAPILIYOR, GERİSİNDE MUTLAKA BİR DİNCİ BULUNUYOR … “
Din bezirgânları dindarlıktan da, çalıp-çırpmak sevdasından da kasa, masa ve şehvet düşkünlüklerinden de vazgeçmiyorlar. Tam bir meczuplar ülkesi olduk!
Hem, ülkenin olanaklarını sonuna kadar kullanıyor, hem de Atatürk’e kin kusuyorlar..
Ne istiyorsa alıyor, satıyor, yardım topluyor, neymiş;Suriye’de mağdurlara yardım ediyorlarmış..
Öyle adil, öyle inançlılar ki(!), yardım ettikleri insanlar arasında bile mezhep ayırımı yapıyor; Türkiyede Aleviler nasıl davranıyorlarsa, Suriye’de de Alevilere aynı davranışı sergiliyorlar.
Bir yerde çocuk tecavüzü mü var, bir toplu dolandırıcılık mı var; içlerinde mutlaka bir din istismarcısının referansı oluyor. Devlet ya da özel sektörde ayırımcılık mı yapılıyor, gerisinde mutlaka bir dinci bulunuyor…

“‘ADALET BEKLENTİSİ”
İşte bu anlayışın kadrolarını savcı-hâkim olarak atıyor, toplumun “adalet beklentisini” Kaf Dağının arkasına gönderiyor, oy sandıklarından kendilerinin çıkması için ellerinden geleni arda koymuyorlar..
Bunlardan korunmak ve kurtulmak şart oldu..
Öyle ki, yeni bir kurtuluş savaşı mantığıyla çalışıp, rayından çıkan sistemi demokratik, laik, hukuk devleti ilkelerine saygılı bir siyasi anlayışa çekemezsek, ya bunlara teslim olacağız ya da yok olup gideceğiz..
“DİNCİDEN KORUNMAK İÇİN REÇETE“
Öncelikle:
*Siyasi söylevine “Allah-Kuran” diye başlayandan şüphe edeceğiz!
*Her kim ki; olur-olmaz yerde dinden imandan, ayetten-sureden söz ediyorsa, altından mutlaka bir “çapanoğlu”çıkacağını bileceğiz.
*Mahalle imamına, şeyh ve şıha, kesinlikle mesafeli olacağız…
*“Çiftlik Bank” benzeri kepazeliklere kanmayacağız.
*“Alnı secdeye değiyorsa iyidir” kabulüne ortak olmayacağız.
*“Çalıyor ama iş de yapıyor” sapıklığına kanmayacağız
*Diyanet’ten uzak duracağız…
Dikkat edin, her konuda fetva veren Diyanet, “Dinci sahtekârlık ve dinci istismar hızla artmaktadır, çoluk-çocuğunuza, malınıza-mülkünüze sahip çıkın, dinciye kanmayın, aklınızla hareket edin, bilimin yolundan gidin” demiyor.. Demiyor çünkü musibetin membaı bizatihi kendisi…
Dinci soygunun en çok vurduğu kesim cami cemaati… Neden önlem almıyorsun; bu soygunların cami cemaati çevresinde ve cemaatlerde örgütlenmesine neden izin veriyorsun?
8 milyar liramızı tüketip “yetmedi” diyen, ahlaki çalışmalar yerine salt siyaset yapan, camiyi parti ilçe merkezine çeviren Diyanet; Jet Fadıl, Kombassan benzeri dinci soygunlardan, bunların yüzbinlerce insanımızı soyduğundan haberim yok diyebilir mi?
Habertürk yazarı Mustafa Doğan, kısa süre önce YÖK üyeliğine seçilen Nihat Hatipoğlu’nun Ramazan programları için toplam 600 bin, Mustafa Karataş’ın 400 bin, Fatih Çıtlak’ın da 150 bin lira alacağını yazdı…
Ama artık sona geldiler, “Bir musibet bin nasihatten evladır” denir. Bir bakıma iyi ki geldiler, iyi ki iplikleri pazara çıktı, iyi ki din imanla ilgileri olmadığı görüldü. 115 bin din görevlisi, 100 bin cami var ama Kadir Gecesinde camiler boş…
“DİNCİ AHLAKSIZDIR!“
Dindar iyi, dinci ahlaksızdır… Dinci; bize koca bir vatan armağan eden Atatürk’e etmediğini bırakmazken, dindar; kadir bilen, rahmet okuyandır…
Diyanet’e verilen para, laiklik, demokrasi, eşitlik ve adalet aleyhine kullanılmaktadır. Bölücülüğün, cehaletin devlet eliyle devlet hazinesinden finanse edilmesidir… Dinciden, din tacirinden uzak durmayı şiddetle tavsiye ediyoruz… Eski Diyanet Başkanı Görmez’in FETÖ’ye yazdığı mektup ve Diyanet’te yetişen yüzlerce meczup yazılanların belgesidir, kanıtıdır.
Dünyanın her yerinde ve özellikle de ülkesi, yöneticileri tarafından bilerek geri bırakılmış ülkelerde dinciler; (genellikle ve çoğunlukla) din ve ahlakın değil, çıkarının, konforunun ve de cinsel dürtülerinin derdine düşmektedir..
Hiç kimse bugün cami ve İHL’lerde, medrese ve Ensar Vakfı bünyesinde ortaya çıkan tecavüzlere, “6 yaşında evliliğe” fetva verenlere, battaniyeden, kızından, anasından tahrik olanlara, dini vakıflarda meydana gelen sayısız çocuk tecavüzlerine şaşırmasın…
Şaşırmasın çünkü dine saygısı olmadığı halde dindar maskesi takanların içtimai durumu dün de böyleydi bugün de böyle… Daha önce de yazdım, bugün günlük/toplamda iki saat çalışan (namaz kıldıran) sonrasında da “yan gelip yatan”, buna karşın öğretmenden fazla maaş alan adamın yiyip-içip kudurması, oraya buraya, “anaya-bacıya” musallat olması eşyanın tabiatı gereğidir..
“DİB E. BAŞKANI MEHMET GÖRMEZ’DEN FETÖ’YE…“
25.04.2013, Mehmet Görmez:
”Ehl’i hadisin naçiz bir talebesi olarak bir grup genç âlimle birlikte, Resul-i Ekrem’in nübüvvet işkâtından iktibas ile cem, tebvib ve tasnif ederek şerhettiğimiz ‘Hadislerle İslam – Hadislerin hadislerle yorumu’ eserini şahsım da dâhil çağımız İslam nesillerinde büyük emekleri olan zât-ı âlilerinin yüksek ıttılâlına tankidâtına arz etmekten şerefyab olduğumu ifade eder, sıhhat, âfiyet, uzun ömürler niyazıyla, selam, hürmet ve muhabbetlerimi takdim ederim.”
Bu mektubu yazan M. Görmez FETÖ soruşturmasına dâhil edildi mi; “Binlerce FETÖ’cüyü Diyanet’te işe başlatan kim” denildi mi? Hayır… Tam tersine Diyanet, Fetö, Ensar, Menzil gibi Şeri devlet düzeni adına savaşan kurumlar ne istediyse beş fazlası verildi. Türkiye’yi çıkmaz sokağa birlikte getirdiler, “birlikte ıslandılar yağan yağmurda”… “FETÖ’yle savaş” derken örgütün anaçlarına kıyamıyor, tezahürlerini cezalandırıyorlar…
Şimdi, FETÖ ahlaksızı darbe girişiminde başarılı olsaydı Mehmet Görmez Ona yaslanacaktı, millet başarılı olduğu için gidip hükümete yaslandı ve 2017 Temmuzuna kadar Diyanet başkanlığına devam etti. Fransa, Almanya ya da İsrail gelip ülkeyi işgal etseydi bu kez de onların kayığına mı binecekti?
“BÖYLE OLUR AKP’NİN REKTÖRÜ“
Diyanetvari yapılar, sosyolojileri nedeniyle demokrasiye sürekli muhalif olmuşlar, çatışmışlardır. Bu çatışma eşyanın tabiatıdır. Birinin varlığı diğeriyle savaşı gerektirir ve bu savaş birinin imhasına kadar sürer. Bu nedenle AKP değil, toplum artık karar verilmelidir; Diyanet mi, demokrasi mi?
Ortaya Diyanet’e bile rahmet okutacak üniversite rektörleri çıktı. Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça:
“Demokrasi isteyen kâfirdir, tövbe etmezse öldürülmelidir, sarıkla kılınan namaz, sarıksız kılınan 25 namaza, sarıklı Cuma da sarıksız 70 cumaya bedeldir” diyor…
“AH DOĞU GUTA, VAH DOĞU GUTA!“
Doğu Guta’nın 2015’te Suriye ordusunun hava saldırısında öldürülen İslam Ordusu lideri Zehran Alluş; O da, “demokrasiyi küfür olarak gördüklerini” ve amaçlarının “Şii ve Alevilerin kafasını ezecek bir Emevi devleti” olduğunu söylemişti. Buyurun, aralarındaki farkı siz söyleyin…
Suriye’nin “Doğu Guta” denilen bölgesinde olan bitene bakıp, yönünüzü tayin edin:”bizimkilerin” erzak vb götürdüğü, sabahtan-akşama kadar “ne kadar masum, ne kadar perişan” diyerek dünyayı ayağa kaldırdıkları örgüt kim; IŞİD’ten beter bir anlayış olan İslam Ordusu!!!. Kime karşı savaşıyorlar, amaçları ne, ne istiyorlar; laik devlete karşı savaşıyorlar, Şeriat devleti istiyor, kafa kesiyorlar!
İşte size Doğu Guta gerçeği ve AKP’nin feryadı…
“DİNDAR İLE DİNCİ ARASINDAKİ FARKLAR “
İLAHİYATÇI YAZAR CEMİL KILIÇ’IN YENİ ÇALIŞMASI “KUR’AN İLE ALDATMAK”,
Cemil Kılıç:
“Din, yalnızca dindarlar için değil herkes için gereklidir!”
Kılıç, bu çalışmasıyla, “Kur’an ile aldatmanın nasıl başladığını, Kur’an ile aldatma kurumları olarak Kur’an Kursları’nı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, cihada karşı cihadı, Müslüman ile İslamcı arasındaki farkı” anlattı.
Kitapta dikkat çeken noktalardan biri de dinci ve dindar arasındaki farkın anlatıldığı bölüm oldu.
İlahiyatçı Kılıç, “Dindar ile Dinci Arasındaki Farka Dair”başlıklı bölümde, dinci ile dindarların özelliklerini dünyaya bakışlarını inceledi. Yazar bu bölümde, dindarın her şeyden önce inancında samimi olduğunu kendisi gibi inanmayanların bile sevgi ve saygısını kazanma erdemini önemsediğini anlatırken dincilerin, Müslüman olmayan herkese karşı düşman olmayı neredeyse dinin bir gereği sanan kişiler olduğunu ifade etti.
İşte “Dindar ile Dinci Arasındaki Farka Dair” başlıklı bölümde anlatılanların bir kısmı:
“Dinci demek, dinden yana olan demek mi? Yoksa din işiyle meşgul olan demek mi? Ya da din satan, din üzerinden para kazanan, kazanç elde eden demek mi? 196 Sahi hangisi kulağa ve gönle yatkın geliyor? Bu soru şimdilik burada dursun. Yanıtı yazının ileriki bölümlerinde zaten vermiş olacağız. Öte yandan Türkçede Farsça kökenli –dar ekiyle türetilmiş dindar sözcüğünden başka sözcükler de kullanılmaktadır. Sözgelimi; bayraktar, hazinedar, emektar, silahtar, mühürdar, taraftar gibi… Farsça -dar yahut –tar eki, sözcüğe; ‘sahip olan, tutan, yandaş olan, taşıyan…’ şeklinde anlamlar katmaktadır. Bu bağlamda dindar sözü de aslında ‘bir dine sahip olan kimse’ anlamına geliyor. Bu açıdan ‘dindarım’ demek de, ‘benim bir dinim var,’ demektir.
Elbette ki dindar sözcüğü sadece bu anlamda kullanılmıyor.
Dindar; dinini yaşayan, dini değerler konusunda duyarlılık sahibi olan kimse anlamına da geliyor. Kuşkusuz bu anlamlar, sözcüğün taşıdığı yalın anlamlardır. Bunun ötesinde meselenin tüm berraklığıyla ortaya konulabilmesi için bir de dindar veya dinci olan kimselerin temel özellikleri başlığı altında iki kavramın içeriğine ilişkin daha doyurucu bilgiler takdim etmek lazımdır. Lakin buna geçmeden önce Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğünde dinci ve dindar kelimeleri acaba nasıl anlamlandırılmış; ona bir bakalım:
Dinci: Dini görüşleri her alana yaymak isteyen kimse.
Dindar: Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı kimse, mütedeyyin. Evet, bu tanımlar yeterince açıklayıcı olmasa bile yine de çok önemli bir anlam zemini sunmaktadır. Buna göre; dindarın tanımında bireysellik ön planda iken dincinin tanımında inancı başkalarına dayatma anlayışı kendini göstermektedir. Gerçekten de dindar, dinsel inancını özel yaşamında yaşamaya gayret gösteren ve başkalarına dayatmak gibi bir amaç taşımayan kimsedir.
Arapça bir sözcükle dindara aynı zamanda ‘mütedeyyin’ de denilmektedir. Bu temel izahtan sonra şimdi dindar ile dincinin başkaca başat özelliklerini karşılaştırarak ortaya koymaya çalışalım…
Dindar her şeyden önce inancında samimidir. Dinci ise her hareketiyle kuşku uyandıran, dolayısıyla samimiyet testini geçemeyendir. Dindar, alçakgönüllüdür. Kibir ve bencillik gibi kötü vasıflardan uzaktır.
Dinci ise daima büyüklük taslar. İnsanlara tepeden bakar. Kendisi gibi inanmayanları zavallı görür, onları küçümser hatta ezmeye çalışır.
Dindar, dinde zorlamanın olmadığını bilen ve bunu içselleştiren gerçek mümindir. Kimseyi kendisi gibi inanmaya zorlamadığı gibi inanç propagandası yapmaya dahi kalkışmaz. Onun tek bir propaganda yöntemi vardır; o da yaşantısıdır. Şayet insanlar yaşantısını örnek alıp onun gibi inanmaya ve onun gibi yaşamaya yönelirse bundan sevinç duyar. Ama hiçbir zaman bundan süflî bir zafer duygusu devşirmeye de kalkmaz.
Dinci ise kendi inanç ve görüşlerini başkalarına gerekirse yahut gücü yeterse zorla kabul ettirmeye çalışır. İnancı ile yaşantısı çelişse de o bunu pek dert etmez. Zira onun daima bir bahanesi vardır. Lakin şayet aynı durumda olan başkaları varsa onların hiçbir bahanesi ona göre geçerli değildir.
Dindar kendisi gibi inanmayanların bile sevgi ve saygısını kazanma erdemini önemser. Ayrıca onun temel ilkelerinden biri yaratılanı yaratandan ötürü sevmektir. Dindar, doğadaki tüm canlılara da hak nazarıyla bakar ve onları korur.
Dinci ise kendisi gibi inanmayan ya da düşünmeyenlerin nefretini kazanmayı başarı sayacak kadar bağnazdır. Ona göre doğa ve doğadaki her canlı, insana hizmet için yaratıldığından onlara zarar vermenin bir sakıncası olmadığını düşünür. Doğayı kendi malı sanır.
Dindar çevre dostu iken dinci kendisini doğanın / çevrenin efendisi gibi görür. Dindar, kendi dininden olmayan insanlara karşı münasebetinde Hz. Ali’nin Mısır valisine yazdığı mektupta söylediği şu direktifi esas alır: ‘Sakın din farkından dolayı insanlar arasında ayrım yapma. Unutma onların bir kısmı sana dinde kardeş ise diğer kısmı da yaratılışta eştir.’ Dindar için; bir Yahudi’nin cenazesi geçerken ayağa kalkıp saygı duruşunda bulunan Hz. Muhammed’in; o bir Yahudi’nin cenazesi, neden ayağa kalktınız şeklindeki soruya, ‘Ben bir insanın cenazesine saygı için ayağa kalktım’ deyişi diğer din mensuplarına yönelik ilişkilerde sarsılmaz ve sağlam bir örneklik teşkil eder. Dinci ise Müslüman olmayan herkese karşı düşman olmayı neredeyse dinin bir gereği sanır. Ona göre gerekirse bütün kâfirler imana davet edilmeli, kabul etmezlerse ya öldürülmeli yahut köle yapılmalıdır. Sözgelimi IŞİD adlı terör örgütünün yaptığı gibi… Ayrıca dinci, dini kendisi gibi yorumlamayanları da kâfir yahut fâsık kabul eder. Yani ona göre Müslüman olmanız bile yeterli değildir. Onun gibi Müslüman olmak zorundasınız. Zira dini doğru anlayan ve doğru yorumlayan bir tek odur. Ondan başkasının yorumları dini tahrip etmeye yönelik bir sapkınlıktır. Dindar, bir mezhebe bağlı olsa da asla mezhepçilik yapmaz. Dinci ise kendi mezhebinden olmayanları katletmekte bir beis görmez.
Dindar; Kur’an’ın Topluluklar Bölümü 9. Sözünde / Zümer Suresi 9. Ayetinde geçen ‘…Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?…’ ifadesini esas alarak bilgiye ve bilime daima saygılı olup bilim insanlarına değer verir.
Dinci ise hem bilime ve hem de bilim insanlarına karşı kuşkuyla yaklaşır. İnancına ters geldiğini düşündüğü bir takım bilimsel gelişmeleri şüpheci bir bakışla reddetmeye meyillidir. Ancak kimi zaman da pragmatist bir biçimde bilimin sunduğu olanaklardan yararlanmaktan da geri durmaz. Özetle dinci, bilime karşı çelişkili tutumlar sergiler.
Dindar, kadın erkek eşitliğine gönülde bağlıdır. ‘Mümin erkeler ve mümin kadınlar birbirlerinin yardımcıları ve dostlarıdır…’ anlamındaki Uyarı Bölümü 71. Sözde / Berae Suresi 71. Ayette yer alan ifadeleri, bu konudaki tutumunun kaynağı olarak görür. Hz. Muhammed’in Medine’de kadınları pazarda zabıta olarak görevlendirmesi gibi uygulamalarını da dikkate alarak yaşamın her alanında kadın ve erkeğin birlikte yer almasının dinin değerli bir öğüdü olduğunu daima hatırında tutar.
Dinci ise kadını eve hapseder. Onu daima ikincil görüp kadın erkek eşitliğini asla kabul etmez.
Dindar, dinsel kuralların zaman ve topluma göre bazı değişiklikler gösterebileceğine dair temel İslamî yaklaşımı içtenlikle benimseyip yenilenmenin kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu kabul eder. Dinci ise yenilik ve değişim sözünden neredeyse nefret eder. Yeni dinsel görüşleri dini tahrip etmek olarak değerlendirir. Dindar, dindarlığını bilgiye dayandırır.
Dinci ise hikmet kavramından habersiz bir biçimde kör inançlarını sloganlarla ifade eder. Nitekim dindar ile dinci arasındaki en büyük farkın doğru bilgiye sahip olup olmama olduğunu Kur’an şu şekilde ortaya koymaktadır: ‘İnsanlardan öylesi vardır ki, hiçbir bilgiye veya yol göstericiye veya aydınlatıcı bir kitaba dayanmadan Allah hakkında tartışmaya kalkar. Allah yolundan saptırmak için de kendini eğip bükerek büyüklük taslar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; diriliş gününde ise ona yakıcı azabı tattırırız.’ [Kutsal Ziyaret Bölümü 8.- 9. Sözler / Hac Suresi 8. – 9. Ayetler] ‘… İnsanlardan bazı kimseler, bir bilgiye dayanmadan, yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında tartışıp dururlar. Onlara; Allah’ın indirdiğine uyun, denildiğinde, onlar; biz atalarımızdan ne gördüysek ona uyarız, dediler. Peki, ya Şeytan onları bir alevli ateşin azabına çağırıyorsa?’[Lokman Bölümü 20.- 21. Sözler / Lokman Suresi 20.-21. Ayetler] Görüleceği üzere dinci aslında din konusunda doğru bilgiye sahip olmayan kişidir. Lakin sanki o konuda uzmanmış gibi davranır. Hatta yanlış bilgisiyle kibirlenir yani büyüklük taslar.
Dindar, Allah’ın, rahman olma vasfı gereği bütün insanlara ve doğaya merhamet ettiğine inanır. Allah rahmetini sunarken kulları arasında din ve ırk ayrımı yapmaz. Yağmur herkes için yağar, güneş herkes için doğar.
Dinci ise Allah’ın Müslümanlara yahut kendisi gibi inananlara ayrıcalıklı davrandığını sanır. Müslüman olmayan ülkelerin başlarına gelen doğal afetleri Allah’ın bir cezalandırması gibi telakki eder. Müslümanların başına gelen felaketleri ise ilahi bir imtihan olarak niteler.
Dindarın din anlayışı Kur’an’a, Hz. Muhammed’e ve ehlibeyte dayanır.
Dinci ise Muaviye ve Emevi sultanlarını örnek alır. Güya din ve hilafet için peygamber torunu Hz. Hüseyin’in bile başının kesilmesini meşru görebilecek kadar bir dalaletin içinde olduğunu fehmedemez yahut fehmetse de içindeki kine teslim olur.
Dindar, insanları cennetle müjdelemeyi öne alırken dinci ise daima cehennem vurgusu yapıp korku üzerine kurulu bir dinsel yaşamı önceler. Dindarın din anlayışında asla şiddete yer yoktur. Dindar, kesin olarak barışçıdır. Zira iman ettiği dinin adı olan İslam’ın anlamlarından birinin de Allah’a teslimiyetle birlikte barış demek olduğunu gayet iyi bilir. O cihadı bile ancak savunma amaçlı olduğunda meşru görür. Öte yandan dindarın cihadı daha çok nefsine karşı mücadele etmek biçimindedir.
Dinci ise cihat kavramının arkasına saklanarak terör ve savaş da dâhil her türlü şiddeti güya Allah yolunda mücadelenin olmazsa olmaz bir parçası görür. Hatta çoğu kere çarpık cihat anlayışını sözde dindarlığının nişanesi gibi takdim etmeye çalışır.”
odatv.com// Murtaza Demir
İLGİLİ HABER
