8 Nisan’ın Dünya Romanlar Günü olarak kutlanması kararının ardından Edirne’de etkinlik yapıldı.

İÇİNDEKİLER
- 🔴 DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ KUTLANIYOR: MERİÇ’E ÇİÇEK BIRAKTILAR
- 🔴 8 NİSAN DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ: ROMAN KADINLAR ANLATIYOR
- 🔴 AÇLIKLA MÜCADELE EDİLİYOR. DURUM FACİA…
- 🔴 ROMANLAR; SİSTEMATİK YOK EDİLİŞİ, ZULÜM VE PORAJMOS’U ASLA UNUTMAYACAK!
- ”8 Nisan Dünya Romanlar Günü resmiyet kazanmalı”
- 🔴 ‘1940’LARDAKİ SOYKIRIM 1982’DE KABUL EDİLDİ’
- 🔴 COVİT 19 SALGINI VE ROMANLAR
- Bunu paylaş:
- Bunu beğen:
🔴 DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ KUTLANIYOR: MERİÇ’E ÇİÇEK BIRAKTILAR
Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın katıldığı etkinlikte Meriç Nehri’ne çiçek bırakıldı.

Resmi Gazete’de yayınlanan kararla 8 Nisan’ın resmi olarak Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmasına başlandı.
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan ve Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Turan Şallı’nın katılımıyla Meriç Nehri’ne ‘özgürlük, huzur ve milletin sağlığı için’ Meriç Nehri’ne çiçek bırakıldı. Etkinliğe siyasi partilerin temsilcileri katılarak destek verdi.
– Recep Gürkan:
‘Roman kardeşlerimizin gününü kutluyorum..Herkesin kendini bir etnik kökene ait hissetmesi doğal bir durum . Hangi etnik kökene ait olursa olsun sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkesin, zengini, fakiri, eğitimlisi, eğitimsizi bu büyük milletin bir parçası olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu, gururlu ve eşit bir yurttaşı olduğunu söylemeliyim..
Edirne kendini roman olarak ifade eden vatandaşlarımızın belki de nüfusa oranla en yoğun yaşadığı illerden birisidir. Arkadaşlarımızın ifadesi ile nüfusumuzun 7’de 1’i yani yaklaşık yüzde 13-15’inin Roman olduğu söylenmektedir. Bununla ilgili resmi bir çalışma yoktur. Çünkü bu anlamda bir çalışma ırk ayrımcılığına girer ama bir insan kendini ben Roman’ım, ben Kürt’üm, ben Türk’üm, diye ifade ediyorsa ona da elbette saygımız, hürmetimiz, sevgimiz var. Hiç kimseyi inancı, teninin rengiyle, diliyle, ırkıyla bugüne kadar ayırmadık. Bundan sonra da bu ayrımcılık asla ve asla olmayacak.”
🔴 ‘BELEDİYEDE ROMAN ORANI YÜZDE 23’
Diğer taraftan Edirne Belediyesi’nin Türkiye’de en çok Roman çalışanın istihdam edildiği kurum olduğunu dile getiren Gürkan:
“Belediyemizde ben Roman’ım diyen, kendini Roman olarak, ifade eden arkadaşlarımızın çalışanlarımız arasındaki oranı yüzde 23’dür. Bu rakam hiçbir kurum ve kuruluşta Türkiye’de olmayan bir orandır. Yüzde 23 gerçekten nüfusun yüzde 15’ine denk geldiğini söyleyen roman kardeşlerimizin toplum içerisindeki popülasyonlarından da daha yüksek bir orandır. Biz birlikte mutluyuz. Birlikte doğduk birçok arkadaşımla, birlikte büyüdük, birlikte yaşamaya, birlikte çalışmaya, üretmeye devam ediyoruz. Şimdi barış için, özgürlük için, huzur için ve milletimizin sağlığı için çiçeklerimizi Meriç nehrimizin sularına bırakacağız” dedi.
‘TENLERİMİZİN RENGİ FARKLI OLSA DA GÖZYAŞLARIMIZIN RENGİ BİR’
Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Turan Şallı ise gazeteciler okuduğu basın açıklamasında Romanca yazdığı “8 april e romange bahxtalo movel” ile Dünya Romanlar Gününü kutladı.
8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nün sosyo-ekonomik/kültürel farklılığı ile diğer bireyler arasında var olmanın haykırışı olduğunu dile getiren Şallı, anma günlerinin sadece eğlence ile kalmaması gerektiğini ifade etti.
Romanların sosyal sorunları çözüme odaklı fikirler geliştirilerek tartışılması gerektiğini vurgulayan Şallı:
“Ülkemizde Roman vatandaşlarımıza yönelik olumlu gayretler olsa da yetersizliğini korumaktadır. Özellikle istihdam içinde yetersizliğimiz sorunların temel kaynağını oluşturmaktadır. Roman vatandaşlarımızın sosyal eşitliğe, temel haklar içinde insanca yaşam beklentisi vardır. Dilimizin sesi; ayrımcılıktan uzak, sevginin, kardeşliğin sesi olsun. Tenlerimizin rengi farklı olsa da akan gözyaşlarımızın renginin bir olduğunu unutmamak gerekir” diye konuştu.
🔴 8 NİSAN DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ: ROMAN KADINLAR ANLATIYOR
Ekin Çuhadar ve Hemra Nida ‘Pandemi’de Roman Kadın Olmak” adında bir belgesel çektiler. Amaçları hem farkındalık yaratmak, hem de sahada bu seslerin duyulmasını sağlayan araçlar yaratabilmek
Romanların yüzlerce yıl önce Avrupa topraklarına gelmeleriyle birlikte onlara yönelik olarak başlayan ırkçılık ve ayrımcılık, 2. Dünya Savaşı’nda daha da derinleşti. Yüzbinlerce Roman Nazilerin ölüm kamplarında katledildi. Aradan geçen bunca yıla rağmen Romanlara yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalar gerek dünyada gerekse de Türkiye’de hala devam ediyor.
8 Nisan 1971 tarihinde 14 ülkeden gelen Roman delegelerin katılımıyla ilk Dünya Roman Kongresi Londra’da düzenlendi. Kongrede Romanlara yönelik olumsuz yargılara, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı güçlü bir sesle itiraz edildi. O gün örgütlü mücadele başladı. Kongrelere katılan delege sayısı, yıldan yıla arttı.
1990 yılındaki 4. kongreye yaklaşık 300 Roman delege katıldı ve o kongrede, 8 Nisan’ın Dünya Roman Günü olarak kutlanmasına karar verildi.
her türlü ayrımcılığa maruz kalan Roman kadınlarla görüştük,
“Ben kendimi çingene olarak tanımlıyorum”
Elmas Arus-Roman Diyalog Ağı (RODA) Koordinatörü
Romanlarla ilgili yaptığı çalışmalarla “Avrupa Konseyi Raoul Wallenberg İnsani Yardım” Ödülünü alan Arus:
“Avrupa Konseyi Romanlar ve Gezginler Birimi’nin yaptığı çalışmaya göre, Türkiye’deki Roman nüfusu yaklaşık 2 milyon 750 bin; tahminler en fazla 5 milyon olduğu yönünde. Türkiye’de etnisite temelli nüfus sayımı yasak olduğu için Romanların nüfusu konusunda kesin bir veri yok.”
Çingene mi, Roman mı kavramı konusunda fikirlerini söyleyen Arus, bu kavram kargaşasının toplumda hâkim olduğunu dile getiriyor:
“Ben kendimi ‘Çingene’ olarak tanımlıyorum ancak toplumun genel hassasiyetine bakınca ‘Roman’ olarak adlandırılmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Roman kelimesi ön yargılardan arındırılmış, daha temiz bir kavram olarak görülüyor ve buna sığınılıyor. Hâlbuki kelimeler masumdur, onları kirleten toplumun ayrımcı bakış açısıdır..
10 yıl sonra Roman kelimesinin altı da Çingene kelimesinde olduğu gibi ön yargılarla dolarsa bu sefer hangi kelimeye sığınırız bilmiyorum.
Tüm mağduriyetlerimi, iyi ve kötü günlerimi Çingene kelimesi altında yaşadım, bana Çingene denilmesini tercih ediyorum.”
Romanların Pandemiden çok ciddi etkilendiğini söyleyen Arus, temel gıda ve temizlik malzemelerine erişememenin yanı sıra elektrik ve su faturalarını ödeyemediklerini ifade etti,
“Mahallelerden gelen talepler çok can yakıcı. En temel talep karın doyurmak. Virüsten korunmak toplumun önceliği olamıyor hala, öncelikleri karın doyurmak… Malumunuz toplum genel olarak çiçekçilik, temizlik işçiliği, seyyar satıcılık, kâğıt ve hurda toplayıcılığı gibi günü kurtaran işlerde çalışıyor.
Pandemi döneminde tüm bu geçim kaynakları tükendiği için açlıkla karşı karşıya geldiler..
Normal koşullarda ‘kaşık ekonomisi’ dediğimiz; birbirinden bir kaşık yağ, bir bardak pirinç alarak dayanışmayla ayakta kalan toplumun Pandemi döneminde yoksulluğu derinleşti..
Kışın ortasında İzmir’in Tepecik Mahallesi’nde ödenmeyen faturalardan dolayı elektrikler kesildi örneğin. Romanlar daha önce bir şekilde faturalarını ödeyebilirken Pandemi döneminde karşı karşıya kaldıkları işsizlik ve derin yoksulluk, onları faturalarını ödemekten alıkoydu. Üstelik bu sorun Tepecik’e özgü değil, Tepecik Türkiye’nin hemen her yerindeki Roman mahallesinin içinde bulunduğu durumu özetledi..
Bir yıllık Pandemi sürecine baktığımızda Romanların virüsle mücadele edecek asgari koşullara sahip olmadığını, mahallelerin sosyal patlamanın eşiğine geldiğini görüyoruz.”
Pandemi döneminde Romanlara yönelik ayrımcılığın daha da arttığını söyleyen Arus, “Pandemi döneminde var olan ön yargı ve ayrımcılık pekişti” diyerek şöyle devam ediyor:
“Romanlar eğitim, istihdam, barınma, sağlık ve sosyal hizmetler alanındaki en temel haklara erişemediği gibi saydığımız tüm alanlarda şiddetli ayrımcılığa uğruyor..
Romanlar sürecin başından beri yardım alabilmek için kamu kurumlarının ve hayır kurumlarının kapılarını çaldı, çalıyor. Romanlara ‘muhtaçlığı’ yapısal olarak yapıştırdıkları için bu bakış açısı ayrımcı davranışı pekiştiriyor..
Öte yandan temizlik işçiliği veya çiçekçilik gibi günü birlik işlerde çalışan Romanlar, topluma karıştığı zaman bir ön yargıya maruz kaldı, daha baştan Koronalı muamelesi yapıldı. Kamu kurumlarının yaklaşımı da böyleydi. Örneğin Hatay Kırıkhan’da “Siz nasıl olsa pisliğe alışkınsınız” diyerek mahalle dezenfekte edilmedi. Bu birçok Roman Mahallesi için geçerli.
Ayrıca gittiğimiz hemen her mahallede Roman çocuklarının tablete ve internete, dolayısıyla uzaktan eğitime erişemediğini gördük. Çocukların yüzde 90’ı eğitime erişemiyorsa bu da ayrımcılığın göstergesidir. Destekleyici programlar olması gerekirken mevcut ayrımcı pratikler, çocuğun okuldan kopuşuna da sebep oluyor.
Diğer taraftan Roman toplumu temel haklarını kullanamadı, çünkü öncelikleri karınlarını doyurmaktı. Hakları üzerinden savunuculuk yapamadılar, bu da uğradıkları birçok haksızlığa ses çıkarmamaları anlamına geldi. Bu anlamda da ayrımcılık pekişti.”
Romanların taleplerini anlatan Arus, öncelikle yapılan yardımların çok yönlü ve ihtiyaca yönelik yapılması gerektiğini söylüyor:
“Erzak desteği sağlanması, sosyal yardımlar kapsamında Kovid-19 mücadelesi süresince düzenli nakit yardımında bulunulması. Su, elektrik, iletişim, doğal gaz faturalarının ödemesinin ertelenmesi ve ödemelerinin zamana yayılması. Su, elektrik, iletişim, doğal gazı kesik olanlara ivedilikle su, elektrik, doğal gaz ve iletişim hizmetlerinin yeniden verilmesi. Temizlik malzemelerinin bulunduğu hijyen kitlerinin dağıtılması. Nüfus yoğunluğu oldukça yüksek olan bu mahallelerde düzenli aralıklarda dezenfeksiyon yapılması. Kovid-19 sonrasında eğitimden kopan Roman çocukları için telafi eğitimi planlanıp uygulanması. İşini kaybetmiş ailelerin tekrar iş kurana kadar Toplum Yararına Program (TYP) kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor.”
8 Nisan Dünya Romanlar Günü’ne ilişkin de konuşan Arus, son sözlerini şöyle bitiriyor:
“8 Nisan Romanların yaşadığı sorunların görünür kılınması için bir araç aslında. Üstelik 8 Nisan’ın Dünya Romanlar Günü ilan edilmesinin 50. yılı ve 50. yıl Pandeminin en üst seviyede olduğu bir 8 Nisan’a denk geliyor. Dünya genelinde Pandemi döneminde açlıkla sınanmayan bir Roman toplumu hayal ediliyor. Geldiğimiz noktada haklara erişmeyi bir üst basamak olarak görüp açlığı ve yoksulluğu ortadan kaldıracak politikaların üretilmesi için çabalıyoruz.”
“Biz ötekiyiz”
Zeynep Tunç- Roman
Hatay’da yaşayan Tunç, en başta kadın olduklarını hissetmediklerini söylüyor ve şöyle ifade ediyor:
“Köle gibi çalışan bireyler olarak yaşıyoruz bu hayatta. Dışarıdaki insanlar giyimimizden, konuşmalarımızdan kaynaklı sürekli önyargıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bizi sadece dış görünüşümüzle görüyorlar, içimizi görmek istemeyen insanlar var.Pazara gittiğimizde bir ürün alırken en çok size odaklanırlar bir şey yapacak mısınız diye. Kuaföre giderseniz, “bunların gittiği kuaföre gidilmez” derler. Ya da ne bileyim, bunlar burada çalışıyorsa gitmeyiz, burada yaşıyorsa yaşamayız gibi. Kadın olarak özellikle bunları yaşamak çok daha zor. Doğru düzgün bir kuaföre gidemiyoruz, işimizi evde kendimiz halletmek zorunda kalıyoruz. Çünkü kuaför seni müşteri olarak alırsa, diğer müşterilerden kabul görmeyeceği için dışlanıyorsun..
Okulda da aynı, veli olarak anne olarak dışlanan biz kadınlar olduk. Daha çok öğretmenlerin çocuklarımıza söylemi şu şekilde, “senin annen böyle, siz böylesiniz” tarzında oluyordu. Bizzat ben yaşadığım için söyleyebilirim, çocukların okula gitmeme sebebi biraz da bu. Ötekileştirmek ve öteki olma sebebi. İş istihdamı sağlansa bizler de eşit koşullarda yaşar, okula gideriz, biz de bu hayatı bu düzeyde yaşamak istemeyiz.”

Üniversite mezunu olan Tunç, Roman olduğu için iş bulamadığını söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Dört yıllık üniversite mezunuyum, çalışamıyorum. Marketlerde dahi kasiyer, ya da reyon görevlisi olarak çalıştırılmıyorum. Maalesef bunun sebebi Roman olmam. Roman olduğum için kendi ayaklarımın üzerinde durmam daha da zorlaşıyor.
Bizler kendi içimizde gayet mutlu yaşayan, eğlenmeyi çok seven insanlarız. Hayatı yaşamayı seven insanlarız, hayatı dolu dolu yaşamak istiyoruz çünkü yarın ölüp ölmeyeceğimizi bilmiyoruz. Biz Hatay’daki Romanlar genelde aynı mahallede yaşıyoruz. Başka bir mahalleye gitmek istediğimizde kabul görmüyoruz, bize ev verilmiyor. Okul da aynı, başka mahallede bir okula gitme şansın da olmuyor. “Kontenjan dolu” diyorlar.
Aslında bizim çocuklarımız hem okuyor hem çalışıyor. Bu nedenle okumada geri kalıyorlar. Pandemi döneminde tableti geçtim telefon bile yok. Bu süreçte çocukların bütün bağı koptu okulla. Televizyonu dahi olmayan insanlar var, bu süreçte o kadar zorlanan aileler oldu ki televizyonlarını satıyorlar. Çocuklar eğitime ulaşamıyor.”
Romanlara iş imkânı tanınmadığını söyleyen Tunç, “Bize de eşit vatandaş muamelesi yapılmasını istiyoruz” diyor,
“Ben en çok şunun duyulmasını istiyorum. Belediyelerde, park bahçelerde her şekilde iş veriliyor fakat bizim insanımıza iş imkânı yok. Bir kadın “tuvalet temizlerim, yer silerim. Beni yeter ki işe alın” diyor, oralı bile olunmuyor. Ben 4 yıllık üniversite bitirdim, gittim belediyeyle görüştüm “tamam” diyerek geçiştirdiler. Benden sonra kaç işçi alımı oldu. Benden çok mu iyi ve üstünlerdi aldıkları ve ben şahidim ki Roman olmayıp lise mezunu olup saati bile bilmeyen insan hastanede personel olarak çalışıyor. Peki, bu ayrımcılık değil de nedir? Şu an biz de okumaya azmediyoruz. Zaten okusak da atanamıyoruz bu da devletin sorunudur.”
“Romanların en büyük sorunu ayrımcılık”
Feray Özlaf-Roman
Samsun’da yaşayan Özlaf, Romanların en büyük sıkıntısının ayrımcılık olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Biz kimiz? Hiç kimsenin ne olduğunu, nereden geldiğini, nasıl olduğunu umursamayız. Biz kendimizi biliriz, kimsenin malına, mülküne, ırkına, mezhebine lafımız olmaz. Kendi hallerinde insanlarız. Küçük şeylerden mutlu olan, sorunlarını kendi içlerinde çözen insanlarız. Kendimiz çalışır, kendimiz yeriz. Eğlenceyi severiz. En büyük sıkıntımız okumamak çünkü örnek yok.”

Kızını okutmayı çok istemesine rağmen ayrımcılıktan dolayı okutamadığını söyleyen Özlaf, bu durum karşısında çok üzüldüğünü dile getiriyor:
“Ben kızımı daha iyi, daha güzel okusun diye mahalledeki okuldan alıp başka bir okula gönderdim. Gönderdiğim o okulda hiç Roman yoktu. Kızım o okulda bir yıl boyunca hiç kimseyle arkadaşlık kuramadı. Sınıfındaki çocukların anneleri “Çingeneden arkadaş olmaz” demişler çocuklarına. Benim kızım orada bir yıl tek başına, sadece kuzeni vardı, ablamla ikimiz yazdırmıştık çocukları okula ama farklı sınıflardaydı. Bir yılı yalnızca ikisi beraber geçirdiler ama benim kızımın psikolojisi çok bozulmuştu. Eve geliyordu konuşmuyordu, gülmüyordu hiç sokağa çıkmıyordu. Bende inat ettim okuldan almadım çünkü okumasını çok istedim.
Öğretmenleriyle görüştüm bu konuyu, yaşananları öğretmeni ile paylaştım. Öğretmenin de çok duyarlı olduğunu düşünmüyorum çünkü reddediyordu bu durumu, kızımın arkadaşlarının olduğunu söylüyordu ama yoktu.
Tabi yaşanan bu durum beni çok etkiledi, kızımı o okuldan alıp tekrar kendi mahallemdeki okula yazdırdım. Ki buradaki okulda yüzlerce Roman halkından olmayan kişiler var. Kürtler, Suriyeliler var ama bizim çocuklarımız onlara karşı asla farklı bakmıyorlar, arkadaşlık kuruyorlar, oyunlar oynuyorlar. Fakat biz nereye gitsek bu sorunu yaşıyoruz. Bir hırsızlık olduğunda Romanlar yapar, bir şey kaybolsa Romanlardan bilirler.”
Önyargılardan dolayı hep dışlandıklarını söyleyen Özlaf, bu durumun bir an önce değişmesini istiyor:
“Mahallemizde güzel bir düzenimiz, yaşantımız var. Benim kızım 16 yaşında sırf bu ayrımcılık yüzünden okumadı. Gündelik temizliğe gidiyor, harçlığını çıkarıyor. Biz Roman kadınlarına iş imkânı verilmedi. Artık bizde bedenen, ruhen yorgunuz. Ben küçük yaşta evlendim, şu an 32 yaşındayım, 4 çocuk annesiyim.
Artık temizlik işinden başka iş hakları istiyoruz. Sanki bizim tek imkânımız temizlik işiymiş gibi davranılıyor. Biz sigortalı iş istiyoruz. Temizlik yapmaktan gocunmuyoruz asla ama sağlık açısından bir zamandan sonra kaldırmıyor vücut. Dizlerimde kist var, eğilmemem, diz çökmemem gerekiyor, fakat ben temizliğe gitmesem çocuklarıma, aileme, eve nasıl destek olurum.”
“Pandemi’de Roman kadın olmak”
Ekin Çuhadar ve Hemra Nida ‘Pandemi’de Roman Kadın Olmak” adında bir belgesel çektiler. Amaçları hem farkındalık yaratmak, hem de sahada bu seslerin duyulmasını sağlayan araçlar yaratabilmek
12 senedir gazetecilik ve çeşitli STK’lara iletişim danışmanlığı yapan Hemra Nida, yapmış oldukları belgeselde Roman kadınların görünürlüğünü göstermek istediklerini söylüyor,
“Belgeselin hikâyesi, 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’ne dayanıyor. 8 Nisan’da Sıfır Ayrımcılık Derneği öncülüğünde bir iletişim kampanyası yürütüldü. Bu kampanya kapsamında medyada yer alan haberlerden birinde, çocukları aç kalmasın diye dilenmek zorunda olduğunu anlatan bir Roman kadın vardı. Bir kamu görevlisinin derdini anlatan Roman kadına “Geber” demesiyle adalet duygusu bir kez daha zedelenen bir grup gönüllü olarak bir araya geldik. Ertesi gün Roman Dayanışma Ağı’nı kurduk. Bu ağ ile 10 ilden 779 aileye gıda, 2 bin 395 aileye kıyafet desteği verebildik. İnsani yardım çalışmalarımız devam ederken sahada karşılaştığımız hikâyeleri kamuoyuyla buluşturmak istedik. Ekin Çuhadar’ın Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’na yazdığı projenin kabul edilmesiyle yola koyulduk. “Gaziantep, Hatay, Edirne, İzmir ve İstanbul’da çekimlerimizi gerçekleştirdik ve aylar süren çalışma sonucu belgeselimizi bitirdik.”
Sıfır Ayrımcılık Derneği’nin proje koordinatörü olan Ekin Çuhadar, 2014 yılından beri gönüllü olarak sahada çocuklar ve kadınlar ile bir arada çalışıyor.
Yapmış oldukları belgesele ilişkin şunları söylüyor:
“Kullanabileceğimiz en iyi yöntem buydu çünkü belgesel güçlü bir araç. Bu anlamda, Roman kadınların sahip oldukları haklara gerçekten sahip olmalarını, bu hakların yerine getirilmesi gerektiğine dair daha keskin bir anlayışın yerleşebilmesini sağlamak üzere kamusal görüş alanında görülmelerine ve duyulmalarına destek olmak istedik. Bunu yaparken de sesini duyurmak isteyen öznelerin doğrudan kendi sözlerini söyleyebilecekleri ve özgül deneyimlerini paylaşabilecekleri bir belgesel hayal ettik.”
Belgeseli izleyenlerin ortak kanaatinin Roman kadınların kendisini umutla var eden güçlü kadınlar olduğunu söyleyen Hemra Nida:
“İlk gösterimimizi belgeselin gerçekleşmesini mümkün kılanlar da dâhil olmak üzere Roman kadınların katılımıyla gerçekleştirdik ve onların geri bildirimlerini almak istedik. Olanı olduğu gibi aktarabildiğimizden emin olduktan sonra çeşitli kadın derneklerinin katıldığı iki gösterim gerçekleştirdik, kadın derneklerinden gelen talepler doğrultusunda gösterimler devam edecek. Yaptığımız iki gösterimde de çok olumlu yorumlar aldık.”
“Farklılaşan birçok kimliğimize ve özelliğimize rağmen Türkiye’de veya dünyada yaşayan kadınlar olarak hepimizin emek verdiği ortak şeyler var” diyen Ekin Çuhadar ise şöyle devam ediyor:
“Var olmak ve hayatta kalmak. İçinde bulunduğumuz adaletsiz koşullarda, hayatta kalmak üzere verdiğimiz mücadeleye rağmen yaşadığımız hayattan keyif almak, kendimizi gerçekleştirebilmek, var olabilmek ve var etmek için hep bir arada emek vermeye, dayanışmayla üretmeye devam edeceğiz.”
Nida ve Çuhadar son sözlerini şöyle bitiriyorlar:
“Yaşasın kadın dayanışması diyoruz. Birlikte emek verdiğimiz ve güçlendiğimiz tüm kadınlara selam olsun.”
🔴 AÇLIKLA MÜCADELE EDİLİYOR. DURUM FACİA…
Bugün 8 Nisan Dünya Romanlar günü…
Salgın öncesinde de oldukça zor koşullarda yaşamak zorunda kalan Roman yurttaşlar, içinde bulunduğumuz günlerde yiyecek ekmek bile bulamaz hale geldiklerini belirtirken, bir an önce yardım talep ediyor.
Yeni koronavirüs salgını tüm ülkeyi etkisi altına alırken, salgın günleri Roman yurttaşları da oldukça olumsuz etkilemiş durumda.
🔴 ‘ROMAN MAHALLERİNDE DURUM FACİA’
Roman Toplumu Gençlik Eğitim ve Kalkınma Derneği Başkanı Emin Karameşe:
”Dünya Romanlar gününde, koronavirüs şartlarında Roman yurttaşların yaşadığı sorunlar..
Romanlar yıllardır geçimlerini sokakta satış yaparak, müzik yaparak, çiçek satarak sağladı. Salgın günlerinde içinde bulunduğumuz durumu ‘facia’ olarak tanımlayabiliriz..
Salgın günleri nedeniyle tüm gelirlerimiz büyük oranda durdu. Elde ve avuçtaki de tükendi. Şu an kamu kurumlarının yapacağı yardımlar ve destekler çok önemli ancak burada büyük eksikler bulunuyor.”
‘YİYECEK EKMEK BULMAKTA ZORLUK ÇEKEN AİLELER VAR’
Emin Karameşe:
”Her gün yaşanan sıkıntılara ilişkin onlarca telefon alıyorum..
Roman mahallelerinde şu an en temel ihtiyaçlar bile karşılanamaz duruma geldi. Yiyecek ekmek bulmakta zorluk çeken aileler var..
Romanların verilen yardımlara başvurularını yönlendirmeye çalışıyoruz ancak burada da ciddi sorunlar olduğunu ifade etmeliyim..
Yardımlar adrese dayalı sistem üzerinden geliyor. Ancak bir adresi olmayan, çadırda, barakada kalanlar var. Bunlara yardım ulaşmıyor. Ötesinde aynı evin üst katında yaşayan farklı aileler oluyor, bunlar da söz konusu yardımlardan yararlanamıyor.”
‘EVLERDE İNTERNET YOK, ÇOCUKLAR UZAKTAN EĞİTİM ALAMIYOR’
Emin Karameşe:
”Yaşanan tek sıkıntının bu da olmadığını, Roman çocukların eğitime ulaşımının da salgın günlerinde imkansız hale geldiğini söylemeliyim..
Birçok evde internet yok, dolayısıyla çocuklar bu eğitime ulaşamıyor. Bu durum da görmezden geliniyor ve çözüm için hiçbir adım atılmıyor..
Salgın günlerinde çöp toplayıcılığının devam etmesinin tehlikesinden de söz etmeliyim..
Sokaktan gelen tüm gelir durduğu için mecburen bu işe devam ediliyor. Eve ekmek götürmek için çalışmaya mutlaka devam etmesi gerekiyor.”
‘DURUM İYİCE KÖTÜYE GİDİYOR’
Emin Karameşe:
”Gıda ve hijyen ürünleri yardımının bir an önce kamu tarafından sağlanması gerekiyor. Belediye tarafından yardım geliyor ama daha fazlasına ihtiyaç var, devletin daha fazla ilgi göstermesi gerekiyor bu konuda. Gıda, temizlik, çocuk bezi gibi ihtiyaçlar acil durumda. Şu ana kadar gelen destekler maalesef yetersiz. Romanların yüzde 80’i sigortasız işlerde çalışıyor, dolayısıyla son dönemde açıklanan desteklerin çoğu bizleri kapsamıyor..
Durum iyice kötüye gidiyor. Acil önlemlere ve desteğe ihtiyaç var. Biz dernek olarak bir veri tabanı çıkardık. Ev ev gezerek hane hane kimlik numaralarını toparladık. Kamu kurumlarına diyoruz ki gelin bu bilgiler üzerinden buralara yardım ulaştırın. Bu tablo sadece İzmir’de böyle değil, ülke genelinde bu sıkıntılar yaşanıyor. Bugün en azından bu sıkıntıların görüldüğü, bir destek planlandığını görmeye ihtiyaç var.”
🔴 ROMANLAR; SİSTEMATİK YOK EDİLİŞİ, ZULÜM VE PORAJMOS’U ASLA UNUTMAYACAK!

”8 Nisan Dünya Romanlar Günü resmiyet kazanmalı”
CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu:
“Nazi Almanya’sı tarafından işlenen en büyük tarihi zulüm ve insanlık suçlarından biri, Romanlara uygulanan ‘Porajmos’ Roman dilinde ‘Yok etme’ anlamına gelen soykırımdır..
1899 yılından başlayarak Naziler ’in iktidar olduğu 1933 yılına kadar devam eden zulüm, 1936 yılında da Romanların Almanlarla evlenme hakları, oy kullanma hakları ve vatandaşlıkları ellerinden alınarak devam etmiştir..
8 Aralık 1938’de Nazi Partisi şefi Heinrich Himmler’in çıkardığı genelge ile Romanları Avusturya’daki Daçau, Sachsenhausen, Buchenwald, Lackenburg gibi toplama kamplarında gözaltına alındı ve dünya savaşı yıllarında farklı ülkelerdeki gettolara ve gaz odalarına sürüldüler ve Porajmos başlamış oldu..
Zorla toplama kamplarına gönderilen Romanlar, bir diğer soykırım kurbanı olan Yahudi halkıyla bir araya getirildiler..
Naziler ve işbirlikçileri İnsan deneylerinin yapıldığı ve gaz odalarının bulunduğu ölüm kamplarında; 1944 tarihinde 2 Ağustos’un 3 Ağustos’a bağlandığı gece toplu katliam yaparak 1 Milyona yakın Roman soykırıma kurban edildi. Katliamdan kurtulanlar ise Avrupa’nın dört bir yanına dağıldı.”
🔴 ‘1940’LARDAKİ SOYKIRIM 1982’DE KABUL EDİLDİ’

Özcan Purçu:
”Bu süreçte yüz binlerce soykırım kurbanı Roman, Roman olmayan topluluklar ve ülkeler tarafından unutuldu..
Romanların yüzde 25’i katledildi. Batı Almanya Parlamento’su ancak 1979 yılında ‘Porajmos’un ırkçılık ve etnik ayrımcılık temelli planlanmış bir katliam olduğunu kabul ederek, mağdurlara tazminat vermeyi kabul etti..
Federal Alman Hükümeti 17 Mart 1982’de ‘Roma soykırımını tanıdı.’..
1959 yılında Romanya’dan Fransa’ya göç eden bir Roman farklı gruplarla bir araya gelerek Dünya Roman Komitesini kurdu..
8 Nisan 1971’de Londra’da 9 ülke temsilcisinin katılımıyla ilk Dünya Uluslararası Roman Kongresi toplandı ve ‘Roman Komitesi’ kuruldu..
1972 yılında 22 ülkeden 23 üye örgüt ile çeşitli devletlerdeki Roman örgütleri için bir şemsiye örgüte dönüştü..
1978 yılında ‘2. Dünya Roman Kongresi’ 26 ülkeyi temsilen katılanlarla 60 delege ve ek gözlemciyle gerçekleştirildi..
3. ve 4. Dünya Roman Kongreleri ise 1981 ve 1990 yılında farklı ülkelerden gelen 250 – 300 delege ile yapıldı..
1990 Yılında da Polonya’nın Serock kentinde 14 ülkeden 23 temsilcinin katılımıyla gerçekleşen Dünya Romani Kongresinde 8 Nisan Dünya Romanlar Eylem Günü olarak ilan edildi..
8 Nisan tarihinin seçilmesinin sebebi ise 1971 yılında Londra’da yapılan Uluslararası Roman Kongresi’nin başladığı gün olmasıdır.”
‘8 NİSAN DÜNYA ROMANLAR GÜNÜ’ TÜRKİYE’DE DE RESMİYET KAZANMALIDIR
Özcan Purçu:
”Avrupa Birliği’nin son 10 yılda Romanları gündeme almasıyla Romanlar için yeni bir başlangıç yapılmış oldu. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı da, Avrupa Birliği Üyesi ülkelerde gerçekleştirdiği araştırmaların sonuçlarında, Romanların; istihdam, eğitim, barınma ve sağlık alanlarındaki sosyo-ekonomik koşullarının tatmin edici düzeyde olmadığını ve Roman olmayan gruplarla karşılaştırıldığında durumlarının çok daha kötü bir düzeyde olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum Romanların yaşadığı ülkelerde; Romanların refahının sadece insan hakları ve sosyal adalet temelinde değil, istihdam, eğitim, sağlık ve sosyal dışlanma konusunun da ekonomik büyüme politikalarında etkili olduğu farkındalığını sağlamıştır..
AB’nin en son yayınladığı Türkiye İlerleme raporunda; ‘Türkiye Roman vatandaşların sosyo-ekonomik durumlarında ilerleme kaydedememiştir. Asıl hedeflerin ayrımcılık, insan hakları, barınma, eğitim ve sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulmasıdır’ sözleri yer almıştır..
Alınacak tedbirler ve önlemlerin yanında, 8 Nisan Avrupa’da Roman toplumunun sorunlarının tartışıldığı, kültürlerinin korunmasına yönelik görüşlerin ortaya atıldığı bir gün olarak kabul gördüğü gibi Türkiye’de de artık 8 Nisan’ın Romanların, sosyal sorunların konuşulduğu, çözüm önerilerinin geliştirildiği ve Roman kültürünün yaşatıldığı bir gün olması gerekiyor..
Tüm Dünya’da kutlanan “8 Nisan Dünya Romanlar Günü” nün Türkiye’de de resmiyet kazanması ve Romanlar günü olarak kutlanması elzemdir, Romanlar senede bir gün hatırlanmayı hak ediyor olmalı.”
🔴 COVİT 19 SALGINI VE ROMANLAR
Özcan Purçu:
”Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınından olumsuz etkilenen kesimlerin başında Romanlar bulunuyor..
Romanların büyük çoğunluğu günlük ve güvencesiz işlerde çalışmaktadır, salgın nedeniyle alınan tedbirler sonucu hepsi işsiz kaldı. Çaresizler ve mağdur oldular. Yapılacak yardımlar ile kaç gün veya ne kadar yaşam mücadelesi verebilirler?..
Yaşanan salgından edinilen tecrübe ile en yoksul grup olan Romanlara yönelik Hükümetin acil eylem planı ile kalıcı çözümler üretmesinin zorunluluk olduğunu dile getirmeliyim..
Tüm dünya toplumuna barış, kardeşlik ve birliktelik çağrısıyla “8 Nisan Dünya Romanlar Gününü” kutluyorum. Bu vesileyle dünyada ki tüm Romanları selamlıyoorum.”
İLGİLİ HABER
sol.org – Yurt Gazetesi – Duvar/Tamer Yavuz – The Independentturkish/Esra Çiftçi
