‘NE SAHTE MÜSLÜMANLIĞIMIZ KALDI, NE DE İŞBİRLİKÇİLİĞİMİZ!‘
‘Siyasal İslam çöktü ama kimse suçu üstüne almak istemiyor’

Uzun yıllar Milli Görüş hareketi içinde ve İslamcı yapılarda siyaset yapan daha sonra HDP’den Milletvekili olan Altan Tan yazdı…
ALTAN TAN:
”Karar gazetesinde 18 Şubat 2020’de yayımlanan söyleşisinde 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ‘siyasal İslam’ın çöktüğünü’ söylüyor.
‘Siyasal İslam’ın çöktüğü’ meselesi yeni bir şey değil. Oliver Roy ‘Siyasal İslam’ın iflası’ kitabını 30 yıl önce yazdı. Sayın Gül, o tarihlerde Refah Partisi’ndeki yoğun mesaisinden dolayı gözden kaçırmış olmalı.
Siyasal İslam nedir? 19’ncu yüzyılda nasıl başladı, siyasal İslam’ı ortaya çıkaran sebepler nelerdi? Liderleri ve fikir babaları kimlerdi? 20’nci yüzyılda nasıl bir süreç izledi, Mısır’da Hindistan’da, İran ve Türkiye’de neler yaşandı?
Uzun ve derin bir mesele. Bu konuda yüzlerce kitap, binlerce doktora tezi yazıldı. Uzun uzadıya anlatacak değilim.
Şahsi görüşlerimi merak edenler bu konu ile ilgili altı yüz küsur sayfalık ‘Hz. İbrahim’in Ayak İzlerinde Ortadoğu’ kitabım ile 30-35 yıldır yazdığım makalelere bakabilirler. Merak etmeyenlere ise bir diyeceğim yok, bilmeden anlamadan tartışmaya devam etsinler, zaten milletin çoğu da öyle yapıyor!
1993 yılı Ocak ayında bir grup arkadaşla birlikte aylık Yeni Zemin dergisini çıkarmaya başladık. Bu arkadaşlardan bazıları sonradan AKP iktidarında milletvekili ve bakan oldular.
Yeni Zemin dergisinde Türkiye’nin ve İslam Dünyası’nın karşı karşıya olduğu çok önemli sorunları irdeleyerek cevaplar aramaya çalıştık.
‘Din-Devlet ilişkileri’, ‘Rejim ordusu mu, Savunma Ordusu mu?’, ‘Özelleştirme Çare mi?’, ‘İslami Hareket’, ‘Tarikatlar’, ‘Laiklik’, ‘Kemalizm’, ‘Kürt Sorunu’, ‘Üniversiteler’, ‘Kadının Kimlik Arayışı’, ‘Özerk Yerel Yönetimler’, ‘İslam Devleti Tartışılıyor’, ‘Türkiye Nereye Gidiyor’, ‘Nasıl Bir Anayasa’… , ‘Modernizm, Post Modernizm ve İslam’, gibi başlıklar altında birçok konuyu tartışmaya açtık.
Açtık ve açmamızla birlikte, bin bir türlü belayı da başımıza sardık! Bir yandan ulusalcı-laikçiler, bir yandan milliyetçi olduklarını söyleyen faşistler, bir yandan da siyasal İslamcı arkadaşlarımız bizi kevgire döndürdüler.
Sadettin Tantan gibiler hala sövmeye devam ediyorlar.
En büyük tepkiyi ise bugün tornistan ederek ‘Siyasal İslam çöktü’ diyen eski siyasal İslamcı arkadaşlardan aldık ve 17’nci sayıdan sonra dergiyi devam ettiremeyerek kapatmak zorunda kaldık.
Refah Partisi’nin iktidara yürüyüş yıllarıydı. Çürüyen sisteme karşı, yoksul ve çaresiz kitlelerin varoşlardan hareketle merkezi fethetmeye yürüdüğü, ‘Kent yoksulları’ tabirinin literatürümüze girdiği, Şişli, Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy ve Çankaya’nın paniklediği; Ümraniye, Sultanbeyli, Bağcılar, Sincan ve Fatih’in cuşu huruşa geldiği, Şevki Yılmaz’ın Arafat’taki naralarının Beyazıt Meydanı’ndan duyulduğu yıllar!
‘Refah gelecek, zulüm bitecek’ ve ‘Tekbir! Allah’u Ekber’ nidaları yeri göğü inletiyordu.
Ne ‘Sahte Müslümanlığımız’ kaldı, ne de işbirlikçiliğimiz! ‘İslamcılar iktidara geliyordu ve bu durumu engelleyemeyen Batılılar suyu bulandırmak için Yeni Zemincileri bir dalga kıran gibi öne sürüyorlardı.’
Hak, hukuk, adalet, dürüstlük, tevazu, şeffaflık, ahlak, alternatif bir medeniyet, yeni kurumlar, kapitalizme karşı finans sistemi, iktidara hazırlık, ehil kadrolar ve en başta da ‘demokrasi’ gibi söylemler kafa karıştıran ve hedef şaşırtan söylemlerden başka bir şey değildi.
Zaten İslamcılar iktidara gelirlerse bunların hepsi olacaktı ve gerisi boştu! Bizler (Yeni Zeminciler), neo-liberallerin kandırdığı bir kısım şaşkın Müslümanlardık ve haddi aşıyorduk! Nasıl olduysa, Kemalizm düşmanlığı, siyasi Kürtçülük, siyasal İslam karşıtlığı ve Batı işbirlikçiliğini aynı anda başardık!
Palulu bir büyük analist ise bizlerle olan eski arkadaşlığından da aldığı cesaretle ‘Bunlar İslam’ı içerden vuran gerçek ‘şer’dirler, bunların yanında Büyük Şeytan Amerika ‘ehveni şer’ sayılır, hiç olmazsa açık ve net bir düşman’ diye yazarak hakkımızdaki fermana son noktayı koydu!
Buna rağmen bu arkadaşların sınıf zıplayarak, ‘esir-i aşkı’ oldukları iktidarı ele geçirmelerinde neo-liberaller ve hak arama mücadelesindeki Kürtler ile birlikte ciddi katkılarımız oldu.
Haram zıkkım olsun!
Aradan yıllar geçti. Sudan, Türkiye, Afganistan, Bosna-Hersek, Tunus, Mısır gibi ülkelerde siyasal İslamcı kadrolar iktidara geldiler. Bunların bir kısmı Mısır gibi çok kısa süreli oldu, nefes almasına bile izin verilmedi.
İran deneyimi ise daha eski, uzun süreli ve ülkeye hakim bir şekilde 40 yılını geride bıraktı.
Batıdan doğuya, kuzeyden güneye tüm emperyalistlerin İslam ülkelerinde neler yapıp ettikleri, fitne fücurları, siyasal İslamcı kadrolara düşmanlıkları, kurdukları tuzaklar tabii ki çok önemli ve hiç bir şekilde göz ardı edilmesi mümkün değil.
Ancak ortaya çıkan acı gerçek de şu ki; Siyasal İslamcıların başarısızlıklarının en büyük nedeni salt Batılılar değil.
Esas neden kendi paradigmaları doğrultusunda hiçbir ciddi hazırlıklarının ve dirayetli kadrolarının olmaması.
Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Mehmet Akif, Hasan El Benna, Seyyid Kutub, Abdülkadir Udeh, Mustafa Sıbai…
Bunların hiçbiri iktidar olamadı. Hayatları muhalefette, sürgün ve hapislerde geçti, bazıları ise idam edildi, öldürüldü.
Onun için üzerinde konuşabileceğimiz bir uygulamaları yok.
İran, Türkiye, Sudan, Pakistan ve Afganistan’daki yeni dönem siyasal İslamcılar için ise durum farklı.
İran’da 40, Pakistan’da 70 Türkiye’de ise en az 20 yıllık bir yaşanmışlık var. (Erbakan Hoca’nın 1969’da başlayan hareketi baz alınırsa daha da eski)
Sayın Abdullah Gül 1991’de Refah Partisi’nden (RP) milletvekili oldu. Refah Partisi’nin en önde gelen kurmayları arasında yer aldı ve bakanlık yaptı. Hiç kimse Erbakan ve Refah Partisi’nin ‘siyasal İslamcı’ olmadığını söyleyemez.
Sayın Gül, RP’nin ‘başarılarında’ da, ‘başarısızlıklarında’ da hisse sahibi.
AKP iktidarlarında ise bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptı. Bu makamlardan daha ötesi de yok.
‘Yahu senin haberin yok mu, yatıyor musun?
AKP’nin siyasal İslamcılıkla ne alakası var?
Bu arkadaşlar Erbakan Hoca’nın gittiği yolun yol olmadığını, ‘gömlek değiştirdiklerini’ davul zurnayla yedi cihana ilan etmediler mi?
Hem Abdullah Bey, son röportajında bile gidişatı görerek paradigma değiştirdiklerini söylemiyor mu?
Siyasal İslam’ın çöküşünü niye AKP’ye fatura ediyorsun?
Ha! Sayın Tayyip Erdoğan’ı ‘ümmetin lideri’ olarak gören ve her fırsatta ‘dava, dava’ diye çırpınarak partiye hizmeti cihat kabul eden, bu cihat doğrultusunda 15 Temmuz gecesi kendini 2 defa aynı tankın altına atan garibanları kastediyorsan, dertlerine yansınlar; demek ki hala uyanmamışlar’ diyerek işin içinden sıyrılamazsınız.
İş bu kadar basit değil! ‘Siyasal İslamcılık’ı bıraktığınızı ve eski gömleğinizi çıkarttığınızı anladık! Paradigma değiştirdiğinizi de anladık! Peki, bu yeni paradigmanızla ilgili neler yaptınız?
Türkiye’de siyasetten hukuk sistemine, kalkınma modelinden finans sitemine, sosyo-kültürel sorunlardan eğitim sistemine, YÖK’ten Tübitak’a kadar hangi konuda ve hangi müessesede doğru -düzgün ve sürdürülebilir bir alternatif model oluşturabildiniz?
Bunlardan hangi birinde kurumsallaşabildiniz?
Yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık, kayırmacılık… konularında neler yaptınız?
Sayın Bülent Arınç’ın ‘parseller bittikten’ sonra dile getirdiği;
‘Ankara, parsel parsel peşkeş çekilirken’ neredeydiniz?
Ankara’nın peşkeş çekildiği yetmezmiş gibi, İstanbul’a neden ‘ihanet’ ettiniz, ihanete neden göz yumdunuz?
Çalmadıysanız neden çaldırdınız? ‘Yeni gömleğinizi’ neden kirlettiniz? Sorular çok, cevaplar yok!
Ne yazık ki; Batılı anlamda bir liberal demokrat veya sosyal demokrat olamadığınız gibi kendinizin uydurduğu ‘muhafazakar demokrat’ bile olamadınız.
30 yıl önceki uyarılarımızı dikkate alsaydınız adıyla sanıyla doğru düzgün bir ‘Müslüman demokrat’ olabilir, tüm bir İslam coğrafyasına örnek teşkil edebilirdiniz.
Sayın Gül’ün ‘Muhafazakarlar ulusalcılaşıyorlar’ ifadesi önemli. ‘Muhafazakarların ulusalcılaşması’ Kürt sorununda ve Alevi sorununda niye bir türlü mesafe alınamadığının nedenini de ortaya koyuyor.
Yalnız göz ardı edilen çok önemli bir nokta var. ‘Muhafazakarların ulusalcılaşması’ yeni bir durum değil ve kökleri çok derinlerde. İttihat Terakki’den Milli Görüş’e, neo-Selefilerden Said-i Nursi’nin ölümünden sonraki Nurculara (Said-i Nursi hariç) kadar gelen habis bir kök!
Türk Müslümanların önemli bir kesiminin kendilerini ‘ümmetçi’ sanan ‘milliyetçiler’ olduğu gerçeği ile bilinçaltlarının topografyası ayrıca ve etraflıca konuşulmalı.
Konu konuyu açıyor, mevzuyu fazla dağıtmaya ve uzatmaya gerek yok!
Siyasal İslam çöktü, lakin çökertenler ortada yok; kimse suçu üzerine almak istemiyor. Tam bir faili meçhul hikayesi!
Siyasal İslam’ı, siyasal İslam’ın sırtından mal-mülk, şan-şöhret, mevki-makam sahibi; bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olanlar çökertmediğine göre, olsa olsa Antepli Ökkeş, Yozgatlı Satılmış, Adıyamanlı Abuzer, Diyarbekirli Şexmus, Rizeli Temel ve Trabzonlu Fadime çökertti!
Çünkü meydanlarda ‘Tekbir! Allah’u Ekber!’ diye en fazla bunlar bağırıyordu!
Siyasal İslam’ın etinden, sütünden, yününden, derisinden… sonuna kadar faydalandıktan; Bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra; hiçbir öz eleştiri yapmadan, geriye kalan kemiklerinden de bir şeyler çıkarmaya çalışmak büyük beceri!
Hava değiştikçe gömlek değiştirerek her havada ‘sağ ve selamette’ olanları kıskanmamak mümkün değil!
Felek herkese bir şeyler sunar;
Kiminin bahtına kavun, kiminin kısmetine ise kelek düşer. Ne kavun, ne de kelek peşindeyiz; Allah, bizim gibi her dönem ‘muhalif’ olanlara akıl fikir versin yeter!
Tam da Kayahan’dan;
‘Seni versinler ellere
Beni vursunlar
Sana sevdanın yolları
Bana kurşunlar’ dinleme zamanı.”
Abdullah Gül: ”Siyasal İslam tüm dünyada çöktü”
Abdullah Gül:
” Siyasal İslam tüm dünyada çöktü. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi..
AKP’nin kuruluş ilkelerine dönmesi gerekir. Türkiye’nin parlamenter sisteme dönmesi de şart oldu..
Rusya ile ilişkilerde ölçü kaçtı. Türkiye S-400 meselesinde de hata yaptı..
İdlib konusu…Suriye ile topyekün bir savaşa girilmemeli. Çok kışkırtılıyor olsak da Suriye ile topyekün bir savaşa girmemek yönünde olur. Ama meseleye genel Suriye politikası olarak baktığımızda esasen daha işin başında bütün dünyanın Suriye’ye yaklaşımının çok yanlış olduğunu söyleyebilirim.”
“Gezi olaylarını destekliyorum dedim”

Abdullah Gül:
”Toplumsal olaylar karşısında sesiz kaldığıma yönelik eleştiriler var..Nerede sessiz kaldım. Mesela en büyük olaylar Gezi olaylarıydı değil mi? Bana o zaman ilk sorulan soruya verdiğim cevap şuydu: ‘Bununla büyük bir gurur duyuyorum’ dedim. Şaşırdı herkes. Çünkü ‘Türkiye’nin problemlerinin mahiyetini değiştirmişiz. Eskiden insanlar insan hakları için sokağa çıkardı. Faili meçhuller dursun diye çıkardı. Yolsuzluk dursun diye sokağa çıkardı. Şimdi insanlar ağacı kestirmem diye sokağa çıkmış, çevre duyarlılığı için sokağa çıkmış. Türkiye’nin problemlerini İngiltere’nin, ABD’nin problemleri haline çevirmişiz’ dedim. Daha sonra bu toplumsal olay iyi yönetilemeyince terör örgütlerine büyük bir fırsat çıktı ve bildiğimiz vahim olaylar, vandallıklar cereyan eti. Açık söyleyeyim; benim birçok tavrım anlaşılmamış olabilir. Kendi camiamız da anlamamış olabilir. Ondan sonra daha ileri aşamalarda ‘demokrasi sadece seçim değildir’ dedim. Bana o zaman bizim camiadan bazıları milli irade dersi vermeye kalktı. Milli idarenin ne olduğunu anlattım. Demokrasi sadece seçim değildir, seçimin ötesi vardır dedim. Halbuki ben şimdi bunları söylerken bu kadar tatsız politik ortamın içinde bunları tekrar konuşmak istemiyorum. O zamanlar tutuklu yargılamalarla ilgili yaptığım açıklamalara da bakın. Bireysel başvuru hakkı nasıl çıktı zannediyorsunuz, Haşim Bey’e gidin sorun..
Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yanadır..
Ali Babacan’ın kuracağı parti…Ben cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra aktif siyasetin içinde olmayacağımı söylemiştim. Ben tutarlı olmaya çalışan bir insanım. Dolayısıyla gündelik siyasetin içinde değilim. Ancak yakıcı memleket meseleleri varken tecrübemi kendime saklayacak bir insan da olmam beklenemez. Memleketimin faydasına gördüğüm temel konularda usulüne uygun bir şekilde siyasete katkı sunmak ve görüşlerimi paylaşmak hem hakkım hem de görevim. Ali Bey parti kurma çalışmalarını sürdürürken kamuoyunu gerektiğinde bilgilendiriyor ve benimle de zaman zaman görüşüyor..
Partiyi tabii ki destekliyorum. Ali Bey’in karakterine, eğitimine, bilgisine, siyaset üslubuna güvenen ve takdir eden bir insanım.”
‘AKP KURULUŞ İLKELERİNE DÖNMELİ‘
Abdullah Gül:
“Siyasi partiler sadece kişilerin arzusuyla ortaya çıkmaz. Toplum mecbur eder yeni siyasi oluşumları. AKP’yi kurarken hazırladığımız programlar, beyannameler ciddi bir emek mahsulüydü ve bilinçli olarak yazılan şeylerdi. Aramızdan birinin kalemiyle yazılıp konan şeyler değildi. O zaman onları çok içselleştirenlerimiz vardı..
AKP’nin kuruluş ilkelerinin ve değerlerinin ben hala çok doğru olduğuna, Türkiye için çok geçerli olduğuna inanıyorum. Son dönemlere kadar beni davet ettikleri kongrelere yazdığım mesajlarda da hep onları hatırlattım ve o kuruluş ilkelerine dönmenin çok doğru olacağını söyledim. Türkiye çok olağanüstü dönemlerden geçti. Hain bir darbe teşebbüsü, onun travması, bütün bunlar yaşandı. Türkiye’yi buradan süratli bir şekilde çıkarmanın yolu, gelişmiş demokrasilere sahip ülkelerdekine benzer bir demokratik nizamı, yüksek hukuk prensiplerini ihdas etmek ve insan hakları ilkelerini bihakkın uygulamakla mümkün. Türkiye’nin bugün karşılaştığımız sıkıntılardan süratli bir şekilde kolaylıkla çıkabileceğine ve bunun da ekonomik kalkınmayı beraberinde getireceğine inanıyorum. Açık söyleyeyim, bunları kimler başarabilirse onlar Türkiye’ye en hayırlı hizmeti yapmış olur. Aksi takdirde gündelik meselelerle bocalayıp kendi kendimizi boş yere tüketmiş oluruz.”
‘DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMDEN YANAYIM‘
Abdullah Gül:
“Cumhurbaşkanı iken de parlamenter sistemin Türkiye için daha doğru olduğunu söyledim. Hatta Cumhurbaşkanı olarak yetkilerimin azaltılmasının bile demokratik nizama daha uygun olacağını sık sık ifade ettim. Çünkü o Anayasa’da Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler bir darbe anayasasında darbenin başının cumhurbaşkanı olduğu düşünülerek verilmişti. O yetkileri parlamenter sisteme inanan benden önceki Cumhurbaşkanları da kullanmamaya çok özen göstermişlerdir. O zaman yeni anayasa taslağı ortaya çıkınca açıkça söyledim. Şimdiye kadar Türk tipi bir parlamenter sistemle yönetildik. Vesayet sistemleri vardı, gölge kabineler vardı. Bunlar Türkiye’nin başına neler açtı. Bundan sonra da Türk tipi bir başkanlık sistemi olmasın dedim. Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yanadır. Bunu o zaman da konuştum tavrımı da ona göre koydum.”
‘SİYASAL İSLAM DÜNYADA ÇÖKTÜ‘
Abdullah Gül:
“Dindar insanların ve siyasi hareketlerin özgürlükçü olabilmesi olağanüstü önemi haiz bir konu. İslami kimlikli siyasi hareketler demokrat ve özgürlükçü olduklarında, temel insan haklarını evrensel anlamda benimsedikleri ve uyguladıkları takdirde, iktidar geldiklerinde de iyi yönetişimi gerçekleştirmiş olurlar. Bunun örneğini ilk dönemimizde verdik ve dindar insanların devlet yönetimini nasıl rasyonel esaslara göre yönetebildiklerini sergiledik. Bu başarı tüm İslam dünyasına ve hatta İslami hareketlere bir dönem ilham kaynağı oldu. Şimdi Siyasi İslam’ın çöküşü diye çok tartışmalar var.
Siyasi İslam’ın çöktüğünü düşünüyorum. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi.”

Ahmet Davutoğlu’ndan Abdullah Gül’e ‘Siyasal İslam’ tepkisi
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Gül’ün “Siyasal İslam çöktü” çıkışını değerlendirdi…
“Çok ezberci bir tutum olarak görüyorum bunu”
Davutoğlu “Siyasal İslam’a” ilişkin düşüncelerini şu cümlelerle ifade etti:
”Trump’ın zihni, siyasallık bakımından ve Hristiyanlığın siyasal kullanımı açısından İslam dünyasındaki liderlerin çok daha ötesindedir.
Yine Netanyahu’nun zihni için de, Yahudiliğin siyasetle ilişkisi bağlamında aynı durum söz konusudur.
Biz niye Trump’a Siyasal Hristiyan, Netanyahu’ya Siyasal Yahudi demiyoruz da, Müslüman dünyada din ile siyaset ilişkisini tanımlamak gerektiğinde Siyasal İslam diyoruz? Bir kere bunu sorgulamak gerek. Çok ezberci bir tutum olarak görüyorum bunu. Ne zaman Trump Siyasal Hristiyan olarak tanımlanır ve sorgulanırsa, bu tarafta da aynısını yapabiliriz.
Bütün Orta Doğu coğrafyasında bir sıkıntı var. Siyasal İslam başarısız oldu demek, Sisi gibi bir darbecinin, Esed gibi kendi halkını katleden birisinin başarısı anlamında mı söylenir?”
İLGİLİ HABER
