S-400 HAVA SAVUNMA SİSTEMİNİN NE ZAMAN FAALİYETE GEÇECİĞİNİN AÇIKLANMASI İSTENDİ
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer:
”Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın S-400 hava savunma sisteminin ne zaman faaliyete geçeceğini açıklamasını istiyorum. 18 milyar lira harcanan sitem “hurdaya” dönmek üzere..
Salgın döneminde emekçiye, esnafa, emekliye, yoksula verilemeyen milyarlarca lira, S-400’lerle dünyanın en değerli hurdasına dönüştürülmek üzere..
Sistemin alınmasının üzerinden aylar geçti ancak halen aktive edilemedi..
Bakar Akar’ın şu sorulara yanıt vermesini istiyorum:
– 2.5 Milyar dolara alınan ‘S-400’ler çürümeye mi terk edildi?’
– İhtiyacımız olduğu için aldıysak o zaman neden kullanmıyoruz?
– Eğer ihtiyacımızı karşılamıyorsa neden 18 milyar lira (2.5 milyar dolar) harcanarak bu silahlar alındı?
– Devlet yetkililerinin söylediği gibi zorunluluk ise neden hala kutuda bekletiliyor?
– Salgın var diye vatan savunması durdurulabilir mi?
HER KURUŞUN HESABI HALKA VERİLMELİ
Utku Çakırözer:
“Türkiye’nin milli bütçesinden savunmaya ve diğer ihtiyaçlara harcanan her kuruşun hesabı bu halka verilmelidir.”
ABD’NİN YAPTIRIMI OLACAK MI?
Utku Çakırözer:
”Türkiye’nin üretim ortağı olduğu F-35 savaş uçakları projesi..
ABD tarafından F-35 üretimi projesinde Türkiye’ye uygulanan yaptırım olacak mı? Türkiye’nin üretim ortağı olduğu F-35 savaş uçakları projesinde Türkiye için üretilen uçakların teslimatı ne zaman yapılacak?”
Bir süre önce Türkiye’nin S-400 ve F-35 krizini ele aldığım yazıda, nedenlerini de açıklayarak Türkiye’nin S-400 alımından vazgeçmesini temenni etmiştim; ama tahminim farklıydı:
En muhtemel senaryo S-400’lerin gelmesi ve kurulması. İktidarın, Ortadoğu ve özellikle Suriye siyasetini büyük ölçüde Rusya’ya rehin etmiş olması da bu kararda elbet etkili olacak. F-35 teslimatı duracak. Özellikle medya önünde Ankara’dan fırlatılacak sert siyasi salvolar ve yandaş medyanın pompalaması sonunda ip en son kopma noktasına kadar gerilecek.
İş NATO’dan kopuşa kadar gidebilir. NATO üyeliğini bitiren resmi bir yöntem öngörülmediği için, Türkiye ittifakın siyasi ve askeri işbirliğinden fiilen dışlanabilir.
Ankara’nın S-400’lerden vazgeçmesi belki uzun süren bir hırlaşma döneminden ve çıkarlarının iyicene hırpalandığını gördükten sonra, yumurta iyice kapıya gelince olabilir” (1).
Gelişmeler böyle oldu. Şimdi AKP iktidarının S-400 sistemini tercih ederken ileri sürdüğü gerekçeleri ele almak istiyorum.
Niçin S-400?
AKP’nin gerekçeleri şunlar: Türkiye’nin Hava Savunma Sistemine (HSS) ihtiyacı var. Askeri açıdan en etkili ve en ucuz sistem S-400. Ayrıca Rusya, teknoloji transferi yapacak.
Ancak bu gerekçelerden sadece ilki doğru.
Burada sözünü ettiğimiz hava savunma sistemini, basit bir şekilde, düşman füzelerini vuran füzeler olarak tanımlayabiliriz. Tabii füzeleri vuran bir sistemin, uçakları vurması daha da kolay olacaktır.
Türkiye’nin gerçekten HSS’ye ihtiyacı var. Ancak yeni bir HSS kurulurken yapılacak ilk iş, bir milli tehdit değerlendirmesi oluşturmaktır. Alacağımız savunma sistemi bizi kimin füzelerine ve saldırılarına karşı koruyacaktır?
Zaman zaman medyaya da yansıdığı gibi, devlet kurumlarında değişik tarihlerde yapılmış tehdit değerlendirmeleri mevcut. Bunların hepsinde Rusya’nın öncelikli yeri var. Bugün de Türkiye’ye yönelik füze saldırı tehdidinin en önde gelen iki kaynağı Ortadoğu ve Rusya’dır.
Rusya’nın son yıllarda Ukrayna ve Gürcistan’a yönelik saldırıları, Kırım’ı askeri güç kullanarak işgali ve ilhakı, yayılmacı politikadan vazgeçmediğini gösteriyor. Kırım yarımadası şimdi, çok sayıda Rus füzesinin ve saldırı silahlarının konuşlandırıldığı bir silah deposu gibi.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, Bakanlar Kurulu’nda veya devletin güvenlik kurumlarında, Rusya’nın artık tehdit olarak görülmediğine dair bir değerlendirme yapılmış değil. Böyle bir tartışma TBMM’de de olmadı.
İktidarının ilk açıklaması gereken şeylerden biri, Rusya’nın ne zamandan beri ve hangi değerlendirmeler sonunda tehdit olarak görülmekten çıkartıldığıdır.
Ayrıca Türkiye NATO üyesi. NATO’nun mevcut değerlendirmesine göre de Rusya öncelikli tehdit kaynaklarından biri. Son yıllarda yapılan pek çok NATO ortak çalışmasında Rusya için yapılan bu değerlendirme kayda geçti. Türkiye de bu kararlara katıldı ve imzaladı.
Sadece birkaç yıl önce Rus uçağının düşürülmesi üzerine Putin, Türkiye’ye dönük ağır tehditler savuruyordu. O günlerde AKP üst düzey sözcüleri, biz NATO üyesiyiz, Rusya’ya karşı bizi NATO korur diyordu.
Acaba o günden bu yana ne değişti?
Türkiye elindeki hiçbir savunma sistemini, üyesi olduğu NATO ülkelerine karşı kullanamaz. Şimdi S-400’leri, Rusya’ya ve onların uygun bulmadığı hedeflere karşı da kullanamayacak.
Bunun pratikteki anlamı, S-400 sisteminin Türkiye’ye sağlayacağı koruma yelpazesinin önemli ölçüde daralmasıdır.
En pahalı ve en verimsiz sistem: S-400
HSS’ler genellikle füzeler, radarlar ve komuta kontrol birimlerinden oluşur. Ancak düşman tarafından fırlatılan füzenin havada yakalanıp imha edilebilmesi için, ilk ateşlendiği andan itibaren belirlenip izlenmesi gerekir.
Tespit ve izleme için HSS’nin kendi radarı asla yeterli olmaz. Kapsam alanı çok daha geniş bir elektronik izleme ağı kurulması ve HSS’in bu ağa bağlanması gerekir. Bu teknolojik ağ geniş bir coğrafyaya yayılmak zorundadır; karada, gemilerde veya uzayda uydularda yer alan elektronik izleme birimlerinden oluşur.
NATO’nun Avrupa’yı kapsayan böyle bir elektronik izleme ağı vardır ve Türkiye bunun bir parçasıdır. NATO uyumlu bir HSS Türkiye topraklarında konuşlandığında, bu ağa bağlanır ve füze saldırılarına karşı korumayı o elektronik ağ yardımıyla sağlar.
Benzer şekilde Rusya’nın da kendi topraklarında böyle bir izleme ağı vardır. S-400 sistemi bu ağa bağlanarak Rusya topraklarını korur.
Ancak Türkiye’de konuşlanacak S-400 sisteminin bağlanabileceği bir izleme ağı yok. Çünkü bu sistem NATO uyumlu değil. O nedenle Türkiye’ye konuşlanacak S-400’lerin en hayati niteliği olan füze vurma özelliği, büyük ölçüde körleşecek ve son derece azalmış şekilde işleyecek.
NATO yetkilileri hep S-400’lerin NATO uyumlu olmadığını söyledi. İşaret edilen bir teknik kusur veya biçimsel bir eksik değildi. S-400’lerin Türkiye’de etkili çalışmayacağını ifade ediyorlardı.
Hemen ilave edelim ki, bir silah sisteminin NATO uyumlu olması için, onun NATO ülkeleri tarafından üretilmesi gerekmiyor. Yani sorun ticari değil, güvenlikle ilgilidir.
Ancak AKP sözcüleri bu “uyum” sorununu önemsemez göründü, görmezden geldi. Bunun ne anlama geldiğini elbette biliyorlardı; ama cevap vermediler, üstünü örtmeye çalıştılar. Buna karşılık, sürekli en üstünlük sıfatları kullanarak S-400’leri “dünyanın en iyi sistemi” ilan ettiler.
Ne var ki Türkiye için gerçek bunun tam tersi.
En iyi HSS hangisi, tartışmaya açık bir konu. Uzmanların birleştiği görüş, S-400’lerin dünyada mevcut en iyi sistemlerinden biri olduğu. Ama bir şartla: Kapsamlı bir elektronik izleme ağına bağlanması koşuluyla!
Türkiye’de konuşlanacak S-400’lerin böyle bir ağa bağlanması mümkün değil. O nedenle bize gelen S-400’ler, Türkiye’deki mevcut izleme ağına bağlanabilecek diğer hava savunma sistemlerine kıyasla (Patriot, Eurosam, vs) kat kat daha verimsiz ve etkisiz kalacak.
Buna bir de yukarıda işaret ettiğimiz hususu, Türkiye’ye yerleşecek S-400’lerin Rus ve Rusya’nın istemediği hedefleri kapsamayacağını ilave edin. Demek ki S-400’ler, daralmış bir hedef yelpazesini kapsayacak ve bu dar yelpaze içinde dahi füzelere karşı hayli etkisiz çalışacak.
Buradan çıkan sonuç, diğer seçeneklere göre S-400’lerin, Türkiye için açık arayla en verimsiz hava savunma sistemi olduğudur.
Fiyat konusuna gelince. Bir ürünün gerçek maliyeti faturada yazan bedel değildir. Sunduğu verim başına ödenen bedeldir. Fiyatı 50 TL olan ve yılda 10 ton üretim yapan bir tesis, fiyatı 100 TL olan ve 100 ton üreten tesisten daha ucuz değil, tam beş kat daha pahalıdır.
O nedenle, çok daha düşük performansla çalışacak ve fatura bedeli 2,5 milyar dolar olan S-400, Türkiye için açık ara en pahalı hava savunma sistemi.
Rusya’dan teknoloji transferi?
Türkiye’nin etkili bir hava savunma sistemine ihtiyacı olduğu kadar, bu konuda kendi teknolojisini üretme ve geliştirme ihtiyacı da büyük.
O nedenle S-400 anlaşması eğer Türkiye’ye gerçek anlamda bir teknolojisi kazandıracaksa, sadece o nedenle bile tercih edilebilir.
Ama Rusya ile yapılan anlaşma hiçbir teknoloji transferi öngörmüyor!
S-400’leri üreten kurumun Başkan’ı Sergei Chermezov bunu Rusya’da açıkladı. Türkiye’nin taleplerine rağmen, teknoloji transferi öngörmeyen bir anlaşma imzalamayı başardıklarını söyledi (2).
Zaten S-400’ler en küçük bir teknoloji transfer olmadan geliyor.
Kısa süre önce Putin’in sözcüsü, muhtemelen Ankara’dan giden telkinler üzerine ve Türkiye kamuoyuna dönük aşikar propaganda amacıyla, “kısmi teknoloji transferi” yapılacağını söyledi. Tabii bu ifade tamamen muğlak, neyi kapsadığı belirsiz ve hukuki değeri yok.
Ama AKP sözcüleri ve yandaş medya, ısrarla teknoloji transferi yapılacağını söylemeye devam ediyor. Ancak bu transferin neyi içerdiği hiç ifade edilmiyor, çünkü hiç kimse bunu bilmiyor!
Yapılan açıklamalardan çıkan bir izlenim, en üst düzeyde yapılan görüşmelerde Türkiye’nin bu arzusunu vurguladığı, Putin’in ise açıkça hayır anlamına gelecek ifadelerden kaçınarak umut doğuracak sözlerle durumu idare etmeye çalıştığı.
Ancak sözlü görüşmelerde ne söylendiği uluslararası ilişkilerde fazla değer taşımaz. AKP’ye bir kez daha çağrı yapmak istiyorum:
Rusya ile yapılan S-400 sözleşmesi, teknoloji transfer konusunda hangi hükümleri öngörüyor? Nasıl bir teknoloji transferi yapılacak? Kamuoyun açıklansın. Bunların hiçbir sır özelliği yok.
Neden açıklamıyorlar?
AKP’li yöneticiler, aynı konuda ABD’yle yaptıkları görüşmelerde “sistemin kaynak kodlarını vermeyi kabul etmiyorlar” diye defalarca açıklama yaptı ve sert eleştiriler dile getirdi. Şimdi şu sorulara da cevap vermeleri gerekiyor:
Rusya, S-400 sisteminin algoritmasını veya kaynak kodlarını verecek mi? (3).
Bunları istediniz mi, istediyseniz Rus tarafı ne cevap verdi?
ABD’yle görüşmelerde kamuoyuna açıkladığınız bu hususu, Rusya’yla yapılan görüşmeler için neden kamuoyu ile paylaşmıyorsunuz?
Aslında bu soruların cevabı, konuyu biraz bilen herkes için belli: Rusya’nın S-400 (veya S-500) sistemleriyle ilgili olarak; algoritma, kaynak kodları ve benzeri hassas teknolojiyi hiçbir ülkeye vermesi asla söz konusu olamaz.
Hele AKP iktidarı gibi, stratejik çizgisinde sık sık zikzak yapanlara!
Özetle, S-400 sistemi Türkiye için en pahalı ve en verimsiz hava savunma sistemi. Önemli bir teknoloji transferi de asla söz konusu değil.
Üstelik sadece doğrudan maliyetler dikkate alındığında dahi en pahalı sistem olmaktadır.
Bir de bu sistemin alınmasıyla gelecek dolaylı maliyetler var ki, bunların bedeli hesaplanamayacak kadar fazla. F-35’lerden mahrum kalmak; kendi 5. kuşak savaş uçağı üretiminde ciddi engeller oluşma ihtimali; tamamen haklı olduğumuz konularda Ege’de, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de milli çıkarlarının büyük risklerle yüz yüze kalması gibi.
AKP’nin S-400 ve F-35 sürecini yönetme şekli farklı pencerelerden bakarak değişik şekillerde yorumlanabilir.
Mesela bir kez daha görüyoruz ki, stratejik ilişkilerde AKP kendi ayağına kurşun sıkma fırsatını hemen hiçbir zaman kaçırmıyor.
Bir başka yorum, tarih bilinçlerinde eksiğe işaret etmek olabilir. Tarihin gidişini kendi zihnindeki ideolojik kurgulara göre dilediği gibi eğip bükmek isteyenlerin, tarih boyunca ne büyük felaketlere neden olduğunun daha çok farkında olsalardı, belki daha farklı hareket edebilirlerdi.
Ankara’da S-400,Eskişehir’de F-35 olur mu?
Son dönemde içine düştüğümüz kördüğüm yumağı yetmiyormuş gibi, şimdi bir de F-35 sorunumuz var. F-35 bildiğiniz gibi, ABD’nin geliştirdiği 5. kuşak savaş uçağı.
Türkiye bu uçaklardan 6 adet kesin sipariş verdi ve sipariş sayısını 120’ye kadar artırma niyeti var. Ama Washington’un F-35’leri teslim edip etmeyeceği henüz belli değil.
Ocak ayı başında ABD Temsilciler Meclisi’nden geçen Tahsisatlar Yasası’nda F-35’lerin teslimi, Rusya’dan S-400 silah sisteminin alınmaması koşuluna bağlandı.
Son günlerde Washington yönetiminin resmi sözcüleri üst üste, Türkiye S-400’leri alırsa F-35’lerin verilmeyeceğini vurguluyor. Ankara’nın geri adım atmasını sağlamaya dönük kapsamlı bir gayret söz konusu.
F-35 sorunu 2019 boyunca ve muhtemelen daha sonra da yıllarca gündeme gelecek. Konu öncelikle doğrudan Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili.
Aynı zamanda, zaten yıpranmış Türkiye-NATO ilişkileri açısından da kritik önem taşıyor. Krizin NATO’dan kopuşu tetikleme ihtimali var.
F-35
F-35’in iyi bilinen özellikleri arasında yüksek manevra yeteneği, uzun süre sesten hızlı (supersonic) uçuş yapabilmesi, etkili silahlarını gövde içinde saklayabilmesi ve görünmez olması (stealth; radarda çok zor görünür olması) gibi üstünlükleri sayılabilir.
Ama çığır açan niteliği başka bir noktada yatıyor: F-35 başka uçaklarla kıyaslanmayacak kadar ileri donanımlarla yüklü ve yazılım temelli bir askeri platform. Bu özelliği sayesinde enformasyon çağının iletişim ağı merkezli savaşında (network-centric warfare) hayati bir ‘savaş yöneticisi’ işlevi görüyor.
İletişim ağı merkezli savaşta, mekanda bulunan (havada, karada, denizde, uzayda) dost askeri platformlar kendi aralarında iletişim ve enformasyon paylaşımı içinde bulunuyor.
F-35 günümüzün en gelişmiş radar, sensor, elektro-optik cihazlar, kızıl ötesi hedef belirleme ve izleme, savaş sistemleri gibi donanımlara sahip.
Yüzlerce kilometre genişliğindeki savaş mekanında elde edilenen formasyon, uçağın bilgisayar sisteminde toplanıyor. Ayrıca, iletişim ağında bulunan askeri birimlerden de bilgi geliyor.
Toplanan tüm enformasyon analiz edilerek savaş mekanının birleştirilmiş bir görünümü şeklinde pilota sunuluyor. Belirlenen tehditlerin öncelik sıralaması yapılıyor ve cevabın ne olması gerektiği belirtiliyor.
Bütün bu işlemler neredeyse gerçek zamanda, daha doğrusu saniyenin binde birlik kesirleri düzeyinde bir gecikmeyle pilota intikal ediyor.
Mevcut savaş uçaklarında ise (F-16’lar gibi)işleyiş farklı. Değişik kaynaklardan gelen enformasyon ayrı ayrı pilota ulaşıyor, bu bilgileri pilot birleştiriyor ve savaş mekanı hakkında bir görünümü kendi zihninde oluşturuyor.
Aradaki fark muazzam bir sıçrama anlamına geliyor. Askeri argo ile ifade edersek F-35, savaş mekanı hakkında daha önce eşi görülmemiş bir ‘durumsal farkındalık’ (situational awareness) kazandırıyor.
Sadece bir örnek verelim. F-35, iyi korunmuş düşman hava sahası içinde derinlere girip elde ettiği enformasyon ile uzaklarda bulunan hava, kara veya denizdeki rampalara bağlı füzeleri seçilen hedeflere yollayabilir. Yerini belli etmemek için kendisi vuruş yapmamış, ama uzakta konuşlanan uzun menzilli çok sayıda füzeyi kullanmış olacaktır. Bu örnekte F-35, adeta dev bir uçan füze deposuna dönüşmektedir.
F-35, yapay zeka ve özerk silah sistemleri üzerine kurulu geleceğin savaşlarına giden yolda bir ara aşama(1).
Amerikalı kurmaylara göre, F-35 yakın gelecekteki NATO operasyonlarının bel kemiğini oluşturacak. Beklentiye göre, Rusya ve Çin karşısında ABD’nin halen sahip olduğu hava üstünlüğünü gelecek on yıllarda sürdürmesinde F-35 anahtar rol yüklenecek. F-35’in düşman hakkında çok kısa süre içinde muazzam bilgi toplaması, analiz etmesi ve verilecek cevabı belirlemesiyle, rakiplerin karşı duramayacağı (asimetrik) bir üstünlük elde edeceklerini düşünüyorlar.
En büyük iki tehdit olarak görülen Çin ve Rusya’nın, savunma sistemleri tarafından iyi korunan hava sahaları var. Bunların içinde en gelişmiş olan Rusların S-400 sistemi. ABD kurmayları büyük ölçüde görünmez F-35’lerin düşman hava sahasının derinliklerine nüfuz edebilmesi sayesinde, S-400 gibi savunma sistemlerini olası bir çatışmanın başlangıcında bertaraf etmeyi ve savaşın sonuna kadar hava üstünlüğünü ellerinde tutmayı tasarlıyor.
F-35 tarihin en pahalı askeri projesi.Üç modeli olan uçakların satış fiyatı bugün ortalama 100 milyon dolar civarında. Ancak uçağın ömrü boyunca yapılacak işletme ve bakım harcamaları dahil toplam maliyet 400 milyon dolar mertebesinde hesaplanıyor.
Daha yüksek tahminler de var. Norveç Savunma Bakanlığı, alınacak 52 adet F-35 için 30 yıllık toplam maliyeti, uçak başına 770 milyon dolar olarak öngörüyor (2).
Bu astronomik rakamlar, pek çok müttefik ülkenin başlangıçta tasarladığı sipariş sayısını azaltmasına yol açtı.
F-35’leri teslim alan ilk ülkelerden İsrail, uçağın görünmez özelliği teknolojik gelişmeler sonunda 5-10 yıl içinde zayıflayabilir endişesiyle, özel sinyal karıştırıcı yazılım ilave etti. F-35’lerin gerçek uçuş saatinin öngörülenin hayli altında olduğu ileri süren ciddi eleştiriler de var (3).
Bu endişeler doğru çıkarsa F-35’in gerçek maliyeti (maliyet/verim oranı) daha da yükselecek.
S-400
Rusların geliştirdiği S-400 hava savunma sistemi (HSS), türünün en iyi örneklerinden biri.
Çok basit olarak HSS’yi, düşmanın attığı füzeleri vuran füze sistemi olarak tarif edebiliriz. HSS’ler doğal olarak, genellikle füzelerden daha yavaş ve daha alçak irtifalarda seyreden uçakları da vurabiliyor.
S-400’ler füze bataryaları ve komuta kontrol merkezinden oluşuyor.Füze bataryaları, hedefe göre kullanılan değişik füze çeşitlerini taşıyor.
Türkiye için S-400’lerle ilgili soru işaretleri var.
Her şeyden önce, herhangi bir teknoloji transfer söz konusu değil. Sistem Rusya’da imal edilecek ve burada montajı yapılacak. Ankara’dan yapılan bazı açıklamalar, çok genel ifadelerle, bir sonraki model S-500’ler için gelecekte ortak çalışma yapılacağı beklentisine işaret ediyor. Ama gerçek durum biraz farklı.
S-400’leri üreten kurumun bağlı olduğu Rostec Başkanı Sergei Chemezov, teknoloji transferi yapılmayacağını açıkladı (4). Chemozov’a göre Türkiye teknolojiye de ulaşmak istedi, ancak Rusya teknoloji transferi olmaksızın S-400 anlaşmasını imzalamayı başardı (5).
Teknoloji bakımından en hayati unsur, sistemi işleten bilgisayar yazılımı. Bu konulara biraz aşina olan herkesin kolayca öngörebileceği gibi, hiçbir koşul altında Rusların S-400 veya S-500’leri çalıştıran bilgisayar yazılımının açık şeklini (yazılımın kaynak kodlarını) vermesi zaten söz konusu olmaz.
Sonuçta,kurulacak S-400’ler Rusların belirlediği sınırlar içinde çalışacak. Mesela Rusların uygun bulmadığı hiçbir hedefe karşı kullanılamayacak.
NATO üyesi Türkiye bu sistemi herhalde NATO unsurlarına karşı da kullanmayacak.
Bir HSS’in füzelere karşı tek başına başarılı olması teknik nedenlerle mümkün değil. Başarılı olabilmesi için; radarlar, sensörler, ara yüz bağlantıları gibi çok sayıda donanımdan oluşan bir iletişim ağı içinde çalışması gerekiyor. Ruslar da kendi ülkesinde S-400’leri bu şekilde çalıştırıyor.
Ancak Türkiye’deki savunma iletişim ağı NATO standartlarında ve S-400’lerin bağlanması mümkün değil. Bu durumda S-400’lerin füze vurma yeteneği son derece azalmış olacak. Daha çok uçaklara karşı etkili olacak.yüzyılın savaşı artık iletişim ağı merkezli (network-centric) yapılıyor. Bunun anlamı, savaş mekanı içindeki tüm askeri platformların tek bir enformasyon ağı içinde birleşmesi ve birbirleriyle iletişim içinde olması. Türkiye’deki S-400’lerin bir savaş durumunda, böyle bir iletişim ağı içine girmesi de mümkün olmayacak.
Bütün bunlar, teknoloji transferi sağlamayan ve yeteneklerinin çoğu kullanılamayacak bir sistemin Türkiye’de kurulacağına işaret ediyor. Kendi başına duran (stand alone), diğer savunma birimleriyle etkili iletişimi olmayan,daha çok uçaklara dönük bir savunma sistemi olacak.
Bu problemlerin bir başka sonucu, sistemin gerçek maliyetinin hayli yükselmiş olacağı.
Ama en büyük sorun başka bir noktada. S-400’lerin izleme menzili 600 km olan gelişmiş radarları var. Ankara’da kurulacak bir S-400, 1200 km çapında bir alanı, yani hemen Türkiye’nin tüm hava sahasını izleyebilecek.
Türkiye semalarında uçacak her F-35,Ruslar için büyük bir fırsat oluşturacak. F-35’ler uçtukça S-400 radarları tarafından izlenecek, en başta görünmez (stealth) özellikleri olmak üzere başka pek çok konuda eşsiz bir istihbarat toplama olanağı doğacak.
Son bir soruna daha işaret edelim. S-400’lerin kendini koruma yeteneği zayıf. S-400’lere koruma sağlayan Pantsir-S1 veya benzeri bir başka füze sistemini de yine Ruslardan almak şart. Bu da ABD’yle anlaşmazlığı muhtemelen daha da tırmandıracak.
Türkiye’nin ihtiyaçları
Resmi sitesindeki bilgiye göre Türk Hava Kuvvetleri (THK) envanterinde halen 240 adet F-16 var. THK’nın en etkili hava gücünü F-16’lar oluşturuyor. Suriye ve Irak’ta yapılan operasyonlarda veya Ege’de Türk-Yunan dengesinin korunmasında, hava kuvvetlerimizin elindeki bu uçaklar anahtar rol oynuyor.
THK’nın iki konuda yenilenme ihtiyacı var. 1980’lerden beri hizmet gören F16’lar, 1970’lerin teknolojisi ile tasarlanmış ve faydalı ömrünün sonuna yaklaşmış uçaklar. 2030’ların başından itibaren F-16’ların yerini 5. kuşak savaş uçaklarına terk etmesi gerekiyor.
Mevcut planlamaya göre ihtiyacın yaklaşık yarısı ABD’den alınacak F-35’lerle, kalan kısmı Türkiye’nin kendi üreteceği 5. kuşak savaş uçaklarıyla karşılanacak.
İkinci olarak THK’nın hava savunma sistemleri açısından güçlenmesi gerekiyor. THK’nın bu konudaki eksiği şimdiye kadar, güçlü F-16 filosu ve yüksek savaşa hazırlık düzeyi sayesinde telafi ediliyordu. Ancak yakın çevremizde, özellikle Ortadoğu’da konuşlanan füzeler bir kargaşa ortamı içinde hızla çoğalıyor. Menzili giderek artan ve kitle imha silahları taşıyabilen bu füzelere sahip olanlar arasında artık devlet dışı aktörler de var.
Daha önce ABD yapımı Patriot sistemi için müzakere yapıldı, ama fiyat ve teknoloji transferi nedeniyle anlaşma sağlanamadı. Ardından 2017’de Rus yapımı S-400 sistemi için yaklaşık 2,5 milyar dolar bedelli bir sözleşme imzalandı. S-400’ler bu yılın ikinci yarısında gelecek ve kurulmuş olacak.
Bu arada, Fransız-İtalyan üretimi Eurosam hava savunma sistemi ortak yapımı için 2018’de bir sözleşme imzalandığını, ABD’den Patriot için yeni ve daha uygun bir teklif geldiğini kaydedelim.
Türkiye ne yapmalı?
F-35 ve S-400, Amerika ve Rusya’nın geliştirdiği en ileri teknoloji ürünü askeri platformlar. Bu iki ülke söz konusu askeri sistemleri, ağırlıklı olarak birbirine karşı kullanmak amacıyla geliştirdi.
S-400’ler öncelikle ABD’nin balistik füzelerine karşı koruma sağlamak amacıyla ilk kez Moskova çevresinde konuşlandırıldı.
F-35’leri geliştiren ABD özellikle Rusya ve Çin’i düşünüyordu. Olası bir çatışmada S-400’ler ilk hedeflerden biri olarak görülüyor.
NATO üyesi bir ülkenin, Rusya ve Amerika’nın büyük ölçüde birbirine karşı geliştirdiği en gelişmiş askeri sistemleri bir arada edinmesi akla çokuygun çözüm değil.
Bu durum askeri doktrinde eksiğe işaret ediyor. Nasıl bir temel tehdit değerlendirmesi yapıldığını anlamak zor.
Bugüne kadar NATO ittifakı içinde böyle bir tercihte bulunan ülke olmadı. “Yunanistan S-300 aldı” iddiası ikna edici değil. O sistemin niçin Girit’te depoya atıldığı biliniyor. Ayrıca o dönemde, şimdi olduğu gibi istihbarat toplanması riski de yoktu.
Medyaya yansıyan bilgilere göre yetkililer, Türkiye semalarında uçacak F-35’lerin S-400’ler tarafından izlenmesi engellenecek diyerek ABD’yi ikna etmeye çalışıyor. Ancak arazide S-400’ün başında Rus teknisyen bulunmasa bile bunu garantisi yok. Sistemi işleten yazılımın denetimi tamamen Rusların elinde ve başka kimsenin müdahale edebilmesi mümkün değil.
Bu durumda Ankara’ya S-400 kurulursa Eskişehir’de F-35 uçurmak zor olacak.
Stratejik planlarda hayati rol oynayan bir askeri platformun riske atılmasına ABD’nin onay verme ihtimali yok denecek kadar az.
Esasen S-400 anlaşması çok isabetli bir karar değildi. Bu yazıda işaret edilen sorunlar 2017’de anlaşma yapılırken de biliniyordu. İki sistemin bir arada olmayacağı kolayca öngörülebilirdi.
Şimdi gelinen noktada Türkiye’nin önünde iki seçenek var: Ya S-400’leri, ya da F-35’leri seçmesi gerekiyor.
Ancak iş öyle bir noktaya getirildi ki, hangisi seçilirse seçsin, Türkiye’nin güvenilir ülke niteliği maalesef bir kez daha zedelenecek.
Mesela hassas teknoloji transferi konusunda, bu kadar zikzak yapan bir ülkeye ABD’nin de Rusya’nın da daha az istekli davranacağına işaret edelim.
Evet, Türkiye bağımsız bir ülke ve Ankara’nın seçme hakkı var. Hiç kimsenin zaten buna itirazı yok. Dilediğini seçebilir. İsterse NATO’dan da çıkabilir.
Ama diğer tarafların da seçme hakkı var.
Önerim, Türkiye’nin çıkarları gereği öncelikle S-400 anlaşmasını iptal etmesi. Bunun değişik çözümleri bulunabilir.
Türkiye’nin 5. kuşak savaş uçaklarına sahip olması ve bu teknolojiyi öğrenmesi gerekli. Bunun yolu F-35’leri almaktan geçiyor.
Ancak F-35’lerle ilgili yukarıda değindiğimiz gibi soru işaretleri var. F-35 siparişi içi tasarlanan 120 uçak sayısı şimdilik ciddi ölçüde azaltılmalı, yüksek sipariş sayıları için beklenmeli ve bu arada Türkiye kendisinin güçlü ortak olarak katıldığı üretim seçeneklerine ağırlık vermeli (6).
Ancak muhtemelen böyle olmayacak.
Ankara’da iktidar partisinde, Washington’da bürokrasi Türkiye’ye engel çıkarıyor, Trump ağa ile konuşur hallederiz havası hakim. Ama kazın ayağı öyle değil. Pentagon uzmanları “F-35’in güvenliği riske giriyor” dediğinde, Trump’ın farklı hareket etmesi beklenmemeli.
En muhtemel senaryo S-400’lerin gelmesi ve kurulması. İktidarın, Ortadoğu ve özellikle Suriye siyasetini büyük ölçüde Rusya’ya rehin etmiş olması da bu kararda elbet etkili olacak. F-35 teslimatı duracak. Özellikle medya önünde Ankara’dan fırlatılacak sert siyasi salvolar ve yandaş medyanın pompalaması sonunda ip en son kopma noktasına kadar gerilecek.
İş NATO’dan kopuşa kadar gidebilir. NATO üyeliğini bitiren resmi bir yöntem öngörülmediği için, Türkiye ittifakın siyasi ve askeri işbirliğinden fiilen dışlanabilir.
ABD’nin elinde, F-16’ların uçamaz olması dahil, Türkiye’nin güvenliğine ağır zararlar verme imkanı var. Türkiye’nin kavga ederek kendi 5. kuşak uçağını yapma şansı da yok.
Ankara’nın S-400’lerden vazgeçmesi belki uzun süren bir hırlaşma döneminden ve çıkarlarının iyicene hırpalandığını gördükten sonra, yumurta iyice kapıya gelince olabilir.
Muhalefetimiz ise, hemen hep olduğu gibi, ülkenin stratejik çıkarlarını derinden ilgilendiren bu konuda da dilsiz ve uyurgezer.
İÇİNDEKİLER
HALUK ÖZDALGA
sivilsiyasethareketi.com
——————————————————————————–
(1)- Özerk silah sistemi: kendi başına hedefi bulup imha eden sistem.
(2)- http://www.ourcommons.ca/DocumentViewer/en/41-1/NDDN/meeting-15/evidence
(3)- Svenska Dagbladet, 11.3.2019, Stockholm.
(4)- Rostec, savunma ve ileri teknoloji ürünleri imal eden tüm Rus şirketlerinin bağlı olduğu Moskova’daki devlet holdingidir. S-400’leri üreten Almaz-Antey adlı devlet kurumu da Rostec’e bağlıdır.
(5)- https://www.kommersant.ru/doc/3507659
(6)- Türkiye’nin kendisinin de güçlü bir şekilde içinde bulunduğu 5. kuşak savaş uçağı üretimi, karmaşık bir konu. Bu konuda bugün izlenen yoldan farklı bazı seçenekleri, daha ayrıntılı bir şekilde başka bir yazıda ele alacağız. Burada şu kadarını ifade edelim ki, NATO’yla çatışarak Türkiye’nin kendi 5. kuşak savaş uçağını üretmesi mümkün değil. Çünkü kullanılanileri teknoloji donanımın büyük kısmını Amerika veya İngiltere’den alması gerekecektir.
——————————————————————————–
(3) – Algoritma: Bir sistemin çalışmasını sağlayan çok sayıda karar ve emrin, birbiriyle mantıksal ilişkisini gösteren şema. HSS gibi gelişmiş sistemlerde bu şema çok karmaşıktır. O sistemi işleten bilgisayar programı, bu şema üzerine kurulur. Bu programın orijinal şekli, kaynak kodlarıdır. Kullanıcıya verilen sistemde, kaynak kodları şifreden geçirilmiş (gizlenmiş) şekliyle bulunur. Kullanıcı, sistemi işleten programın orijinal şekline ulaşamaz ve müdahale edemez.
