GÜVENSİZLİK VE DUYGUSAL AÇLIK!

KORONAVİRÜS TECRİDİNDE NEDEN SÜREKLİ YEMEK YEME İSTEĞİ DOĞUYOR?

Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya:

”Bireyler salgın nedeniyle korku ve güvensizlik duyup, kendilerini yemek yemeye verebilir. Güvende hissedip mutlu olmak için yiyoruz. Yaşananların nedeni duygusal açlık..

Gerçeklerden kaçıp, savunma ihtiyacı duyduğumuz için şu dönemde ihtiyaç duyduğumuzdan çok daha fazlasını yiyoruz..

Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını nedeniyle evlere kapandığımız şu günlerde pek çok kişi kendisini yemek yemeye verdi..

İştahının kapandığını söyleyenler olsa da, toplumun büyük bölümü iştahın açılmasından şikayet etti..

Tecrit sürecinde normal düzeninde yediğinden çok daha fazla gıda tükettiğinden yakınanlar, yemek yeseler de gözünün bir türlü doymadığından dert yandı.”

https://www.cafemedyam.com/2019/04/28/obez-ve-ileri-derece-obez/

Aslında tüm bu yaşananlar, psikolojik olarak anlam ifade ediyor.

Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya

”Bireyler, koronavirüs tecridi altında geçen günlerde yiyerek doyum sağlamaya, bazı duygularını bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.”

Güvensizlik duygusu ve duygusal açlık ilişkisi

Demirkaya:

”Bu süreçte yaşanan açlık hissini ‘duygusal açlık’ olarak tanımlayabiliriz. Durum tamamen psikolojik..

Karantina günlerinde yemek yemekteki amaç açlığı gidermek değil, güvende hissetmek. Aslında açlık diye bir şey yok, karın acıktığı için yenilmiyor. Birden bire başlıyor. Birden tıkanırcasına yeme, tüketme şeklinde sürüyor. Anksiyete, kızgınluk, depresyon gidi dönemlerde duygusal yeme atakları daha fazla olur. Sonrasında yeme bozukluğuna dönerse işte o zaman çok dikkat etmek gerekir.”

Psikiyatrist Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya Independent Türkçe.jpg

“Dünya sandığımız kadar güvenilir bir yer değilmiş”

Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya:

”Yaşananların nedeni güvensizlik hissi:.

Oral doyum (ağızdan beslenme) bizim bebeklik dönemimizden gelen bir durum. Regresyon denilen zor ve içinden çıkılamaz durumlarda geriliriz. Hastalanınca annemizin bakımını isteriz. Buna  regresyon deniliyor. Biz dünyaya ait güven duygusunu aslında bebeklikte, bir yaş döneminde elde ediyoruz. Şu anda öğrendik ki dünya sandığımız kadar güvenilir bir yer değilmiş! Ve herkes eşitmiş…”

“Yemek yiyerek kaybettiğimiz dengemizi sağlamaya çalışıyoruz”

Doç. Dr. Demirkaya:

”Yemek yemenin güven, bağlanma, kaçma ve doyum sağlama duyguları ile bire bir ilişkili olduğunu belirtmeliyim..

Yemek hem denge (homeostas) ile hem de haz alma ile ilgili. Şuan dengemiz bozulduğu için yemek yiyerek, kaybettiğimiz dengemizi sağlamaya çalışıyoruz. Buna kaçış teorisi de deniliyor. Gerçeklerden kaçma, bir yandan da savunma ihtiyacı. Eskiden sahile inip çay içip, bir yerlere gidip, arkadaşlarla sosyalleşebilecekken şu anda hiçbirini yapamıyoruz. Evden yapılacak şeyler kısıtlı ama online kurslar var, bireysel sporlar da yapılabilir. Pek çok kişinin kendini yemeye vermesinin nedeni psikolojik.”

Duygusal açlık ile mücadele

Doç. Dr. Demirkaya:

”Bu durum ile nasıl baş edebiliriz.. Eskiden zorlanıp üstesinden geldiğimiz olayları düşünmenin, başarabildiğimizi ve baş edebildiğimizi hatırlamanın faydalı olduğu görüşündeyim..

‘An’ da kalalım, geçmiş sorunları ve gelecek kaygısından kurtulalım. Yerken bunu aç olduğumuz için yemediğimizi düşünelim.”

Genel güvenlik tehdidi olarak koronavirüs

Doç. Dr. Demirkaya:

”Asıl korku, başkaları güvenlik tehdidi yaşadığında değil, bireylerin kendi başlarına geldiğinde ortaya çıkar..

Deprem olduğunda, deprem olan yerdekileri düşünüp, üzülüyorduk. Ya da mültecileri gördüğümüzde onlar için üzülüyorduk. Terör saldırısı olan yerde bulunanlara üzülüyorduk. Ama bunların bizim başımıza geleceğini düşünmüyorduk! Oysa şimdi tüm dünya hastalık tehdidi mücadele ediyor. Köyde de kulelerde (residance) de bu böyle. Koronavirüs tehdidi nedeniyle şimdi hepimiz genel güvenlik tehdidi altındayız.”

“Şu an tek kontrol edebildiğimiz şey yiyecek depolamak, o yüzden depoluyoruz”

Doç. Dr. Demirkaya:

”İnsanların neden paket paket makarna, konserve gibi ihtiyacının kat be katı gıda stoklar… Bunun kıtlık psikolojisi ve kitle psikolojisi ile ilgili olduğunu söyleyebilirim..

Ölümden çok korkuyoruz ama açlıktan öleceğiz gibi bir durum ortada yok! Kuraklık da yok! Amaç yeterli ve dengeli beslenmek de değil. Olan şu, şu an olup bitenleri kontrol edemiyoruz, virüsü kontrol edemiyoruz, dışarı çıkamıyoruz. Tek kontrol edebileceğimiz şey, yiyecek depolamak. Ona karışan yok. O yüzden de depoluyoruz. Kıtlık psikolojisi ve kitle psikolojisi ile ilgili. Kutu kutu makarna alanları görünce gidip sen de alıyorsun. Grup nasıl hareket ediyorsa sen de öyle ediyorsun. ‘Sürüden ayrılanı kurt kapar’ sözündeki gibi, kitleye uygun hareket etmek daha yaşamsal görülüyor, içgüdüsel olarak gruptakiler gibi hareket ediyorsun. En az tehlike herkesin yaptığı diye düşünüp sürüyle hareket ediyorsun. Geçmişte de kabilelerle, cemaatlerle hareket etme yine bir gruba ait olma, bağlanma psikolojisiyle ilgili bir durum.”

Sofranın birleştirici rolü

Doç. Dr. Demirkaya:

”Ailelerde sofranın birleştirici gücünü de göz ardı etmemek gerekli..

Öyle ki yemek yedirmek, aile içi çatışmalardan da kaçış yolu olarak görülebiliyor.

Ev içinde anlaşmazlık yaşansa da sofraya oturularak bir şekilde barış sağlanabiliyor.”

https://www.cafemedyam.com/2019/12/05/seker-ve-obeziteye-tek-dozda-son-bulusu/

İLGİLİ HABER

independentturkish – Lale Elmacıoğlu

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: