BİZ EL YIKAMADAN FAZLASINI HATIRLIYORUZ: YOLDAŞ SEMMELWEİS
‘EL YIKAMA’ BULUŞU
Salgın başladığından beri ‘elleri 20 saniye sabunla ovuşturarak yıkama’ uyarılarını dinlerken konunun google tarafından bu şekilde hatırlatılması insanlık için olumlu bir şey…
Çünkü ‘el yıkama’ denildiğinde Semmelweis’in ‘trajik hikayesi’ pek de hatırlanmak istenmiyor. Çünkü yaşadığı dönemde bulguları bir türlü hak ettiği bilimsel itibarı kazanmıyor ve kapitalizm, tutuculuk ve dışlanma karşısında bilimin nasıl çaresiz kalabileceğini gösteren hikayelere fazla meraklı değil..
El yıkama buluşu ‘koruyucu hekimlik’ bahsine dokunduğu için de aslında sistemin yine pek meraklısı olmadığı bir konu..
Bırakın el yıkama işlerini dini ritüelleriyle çözsünler… Tıp tarihindeki hikayesine ne gerek var değil mi?

Ancak, önünde sonunda hekimliğin tedavi etmekten ibaret bir alan olmadığı, hastalığı sağaltan pratik kadar önemli bir unsurunun önleyici pratik olduğu tamamen gözardı edilemiyor. Çünkü türümüz bu olmadan yapamaz ama olabildiğince sistematiğinden çıkarılarak ve şirketlerin ve küresel organizasyonların ortaklığında düzenlenen kampanyalarla yürütülüyor bu çalışmalar.
İlk Küresel El Yıkama günü 2008’de 15 Ekim’de başlatılmış, bir dizi adım atılmış. Bu konuda bir site de açılmış: https://globalhandwashing.org. Ancak Semmelweis’in hikayesi fazla gündemde değil ortamlarda.
SEMMELWEIS REFLEKSİ
Yıllar sonra itibarı iade edilen* ve hatta ismi “yeni bir bilgi ya da kanıtın, yerleşik norm, inanç ya da paradigmalarla çeliştiği için refleks olarak reddedilmesi” durumunu tarif etmek için Semmelweis refleksi ya da Semmelweis efekti şeklinde kullanılmaya başlanan bu komünist hekimin hikayesini bugünlerde bir kez daha görünür hale getirmek gerekiyor.
ALTIN ÇAĞIN ÖNCÜ HEKİMLERİNDEN

Alman asıllı Macar hekim Ignaz Semmelweis, “döneminin insanı” olarak niteleniyor ve o dönem hekimlerin altın çağı olarak görülüyor. Çünkü artık hekimler kadavralar üzerinde bilimsel çalışmalar yapıyor ve açıklamalarını “kötü hava şartları ya da kötü ruhlar” üzerine kurmuyor.
Döneminin insanı, Semmelweis önce hukuk alanına yöneliyor ancak daha sonra sağlıkta uzmanlaşmayı seçiyor. Hekimlik eğitiminden sonra Viyana Hastanesi’ndeki doğum kliniğinde çalışmaya başlıyor, kadavralar üzerinde araştırmalarını sürdürürken, klinikteki lohusa humması vakaları ve yaşanan ölümler üzerine yoğunlaşıyor.
Daha sonra bilimsel keşfinin temel bulgularını aktardığı “The etiology, concept, and prophylaxis of childbed fever” (Lohusa ateşinin etiyolojisi, kavramı ve profilaksisi) makalesinde de belirttiği şekilde, konuyla ilgili bir dizi gözlem ve deney yapıyor.
Hastanenin iki doğum kliniği var ve bunlardan birinde lohusa hummasının sebep olduğu ölümlerin diğerine nazaran daha fazla olduğu görülüyor.
Ölüm oranlarındaki bu farkın nedeni üzerine bir dizi hipotez geliştiriyor; yatakların konumu, kliniklere bakan hekimlerin (bu klinikler başlangıçta kadın ve erkeklerin baktığı klinikler olarak ayrılırken daha sonra birinde hekimler, diğerinde hemşireler hasta bakıyor) özellikleri, sokak doğumlarıyla kliniklerde yapılan doğumlardaki ölüm oranları vs.
‘MİKROP’UN İLK NÜVESİ
Ancak Semmelweis’ın asıl buluşunu yapmasını sağlayan kıvılcım, 20 Mart 1847’de hastanedeki bir adli tıp hekiminin ölüm nedenini öğrenmesiyle parlıyor.
Tıp öğrencileriyle adli çalışmalarını sürdüren Profesör Jacob Kolletschka, daha önce otopside kullanılan bir bıçağın eline saplanması sonucu hastalık kaparak ölüyor.
Kolletschka’nın ölüm hikayesinde, lohusa humması ölümlerinin benzeri semptomlarını okuyan Semmelweis klinikler arasındaki ölüm oranlarının farklılığının açıklamasını buluyor: Birinci klinik, otopsiye giren tıp öğrencilerinin taşıdığı çürük bedensel organik cisimler (faul animal organic matter) nedeniyle daha fazla ölümün yaşandığı kliniktir.
Hekimlerin altın çağı olsa da dönem “mikrop” kavramının oluşmadığı bir dönem; Semmelweis bu cisimleri germ (mikrop) olarak adlandırıyor, ancak buluşu o dönem “Semmelweis refleksi”nin kabul gördüğü bir dönem olmadığından bu refleksin kurbanı oluyor.

EL YIKAMANIN ÖNLEYİCİ NİTELİĞİ
Semmelweis, tıp otoritelerine bir türlü kabul ettiremediği için ilerletemediği bu buluşun ardından, ölümleri engellemek için yöntemler geliştiriyor. Önce klorlu sıvı, daha sonra maliyeti nedeniyle kireçli sıvı kullanımını uygulayarak ölüm oranlarının düşüşünü gösteriyor. Otopsiye giren hekimlerin, hamile ve lohusalarla temasında kireçli suyla ellerini yıkamaları, ölüm oranlarında gözle görülür düşüşlere neden oluyor.
Yine de bu uygulama önerisi kurumsal bir prosedür haline getirilemiyor. Semmelweis’ın buluşu uzun süren tartışmalara neden oluyor. Bir açıklamaya göre, tıp camiasında kimi hekimler kendilerinin (henüz tanımlanamamış) bir şeyleri hastalara taşıdığı fikrine öfke duyuyor.
Ama biz meselenin bundan ibaret olmadığını, sonraki dönem verdiği mücadelede Semmelweis’ın buluşunun insanlığa malolmasının yalnızca tıp alanının tutuculuğu değil, komünist kimliği nedeniyle de engellendiğini biliyoruz.
Dönemin öncü bilim insanlarından Semmelweis, bu dışlanmanın ağır yükünü taşıyamıyor ve girdiği ağır depresyon sonucu akıl sağlığını koruyamıyor. Ölümüne neden olan sürecin nasıl geliştiğine dair karanlık noktalar olsa da, 1865’te bir psikiyatri kliniğine yatırılmasından iki hafta sonra enfeksiyondan öldüğü biliniyor.
Semmelweis’ın buluşu, Louis Pasteur’ün mikrop teorisini doğrulaması, Fransız mikrobiyologlarının araştırmaları üzerinden Joseph Lister’ın hijyen yöntemlerini kullandığı pratiklerin büyük başarılar sağlaması sonrasında yaygın kabul görüyor.
KAPİTALİZMİN İADE-İ İTİBARI

Evet, “Semmelweis’in buluşunun önemi ölümünden sonra anlaşıldı” ve adını taşıyan üniversite (Budapeşte’de tıp ve sağlıkla ilişkili diğer disiplinleri kapsayan Semmelweis Üniversitesi), müze ve kitaplık (Budapeşte’deki evi bugün Semmelweis Tıp Tarihi Müzesi) klinik (Viyana’da bir kadın hastanesi olan Semmelweis Kliniği) ve hastaneler (Miskolc’da Semmelweis Hastanesi) yapıldı. Heykelleri dikildi.
Oysa yaşadığı dönemde verdiği mücadelenin doğru tarihinin yazılması ve kendi kimliğine uygun şekilde hatırlanması için, bağlandığı ideallerin gerçeklik bulduğu bir toplumsal düzen kurulması gerekiyor. Verdiği mücadelenin karşılığının pratikte hayat bulduğu bir sağlık sistemini kuracak bir toplumsal düzen.
İyi ki yaşadın, iyi ki “el yıkamayı” öğrettin Semmelweis yoldaş!

Biz el yıkamadan fazlasını hatırlıyoruz: Yoldaş Semmelweis
Google, antiseptik prosedürlerin öncüsü olarak bilinen Semmelweis’ı ‘Ignaz Semmelweis’ı ve el yıkamayı hatırlıyoruz’ notuyla Doodle yapmış ve bu sunuma bir doğru el yıkama videosu eklemiş. Gerçekten çok yerinde bir çaba. Maalesef çoğumuz elimizi nasıl yıkamamız gerektiğini bilmiyoruz.
Semmelweis’ı birçokları 1840’lı yıllarda cerrahlara ameliyatlara girmeden önce ellerini yıkatmak için verdiği dramatik mücadeleyle tanır. Henüz “mikropların” bilinmediği bu dönemde Semmelweis, Viyana’da çalıştığı doğum kliniğinde lohusaların, doğum sırasında hekimlerin ellerinden “bulaşan” bir şeyle yaşamlarını yitirdiklerini savunmuş ve hekimlere ellerini yıkamalarını tavsiye etmiştir.
Kendilerini yeni doğum yapan kadınlara lohusa ateşi hastalığı taşıyan vektörler olarak görmek istemeyen hekimler Semmelweis’la alay etmişler, hatta Viyana’da mesleğini icra etmesini engellemişlerdir. Semmelweis’ın haklı olduğu çeyrek yüzyıl sonra Pasteur’ün çalışmalarıyla kanıtlanmış ve cerrahi müdahalelerden önce ellerin iyice yıkanması standart prosedür haline gelmiştir.
SEMMELWEİS’I HATIRLARKEN KOMÜNİST OLDUĞUNU UNUTMAMAK
Fakat biz Semmelweis’ı yalnızca lohusa annelerin hayatını kurtarmak için verdiği mücadele nedeniyle 1906 yılında anısına dikilen “Annelerin Kurtarıcısı” anıtıyla değil, “komünist” kimliğiyle de anımsıyoruz.
Semmelweis’ın Viyana’da görev yaptığı Viyana Genel Hastanesi Birinci Doğum Kliniği’nden uzaklaştırılmasının tek gerekçesi hekimlere ellerini yıkatma çabası “değildi”.
Semmelweis, esas olarak 1848 Ayaklanması sırasındaki eylemleri nedeniyle görevinden uzaklaştırıldı.
Klinik şefi Semmelweis’in el yıkama konusundaki iddialarını “saçmalık” olarak görüyordu, fakat saçmalaması bir hekimi işten atmak için yeterli değildi. Oysa “komünist” olmak, işten çıkartılmak için fazlasıyla yeterliydi.

Ayaklanma patlak verdiğinde Semmelweis, Viyana’da öğrencilerin örgütlediği “Akademik Lejyon” içinde yer almıştı.
Ayaklanma boyunca birçok silahlı eyleme aktif olarak katıldı. Ayaklanma yenildiğinde dahi gri pantolon, siyah düğmeli mavi ceket ve siyah tüylü, geniş siperlikli şapkadan oluşan üniformasını üzerinden çıkartmadı. Birinci Doğum Kliniği’nde öğrencilerine üniformasıyla ders vermeye devam etti.
O günlerde ayaklanma Macaristan’a ulaşmıştı ve Macar sermayesi çok zor durumdaydı. Gerici Avusturya hükumeti Macaristan sermayesine yardım için yüzlerce ton mühimmat göndermeye karar vermişti. Bu gelişmeden haberdar olan komünistler bir sabotaj örgütleyerek Macar ayaklanmacılara destek oldular. Viyana’da 13 Mart 1848’de bu sabotajı örgütleyenler arasında Semmelweis da vardı.
Avusturya hükumeti Macaristan’daki ayaklanmayı bastırmak için Ekim 1848’de bu kez askeri birlik göndermek istedi. Semmelweis ve yoldaşları bu girişimi de engellemeyi başardılar. Ancak Ekim ortalarında durum değişmeye başladı ve proleter birlikler geri çekilmek zorunda kaldılar. Avusturya hükumeti Akademik Lejyonu silahsızlandırdı. İşte Semmelweis bundan sonra işinden çıkartıldı.
Yine de yoldaş Semmelweis’ı Google’ın “doodle”ında, ölümünden 155 yıl sonra dahi insanları hastalıklara karşı korumaya çalışırken görmek güzel. Fakat öyküsü “eksikli” anımsanmasın istedik…
İLGİLİ HABER
haber.sol. – Gamze Erbil – Akif Akalın
