''HÜKÜMET ŞAŞKIN ÖRDEK GİBİ''

MEMLEKETTE TEST YAPAN MERKEZ SAYISI AZ, ÇÜNKÜ ZATEN ELDE YETERLİ KİT YOK

Ama biz bu salgın ortamında ABD’ye 500 bin test kiti vermişiz…

İtalya gibi olmamıza kaç gün kaldı?

Türkiye’de hükümetin bu işi önlemek için yapabileceklerinin hepsini yaptığından, Sağlık bakanının çok iyi çalıştığından hâlâ emin misiniz?

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Alpay Azap:

“Türkiye, kritik olgu eşiği olan 100’e ulaştı. Az test yaptığımızı, hastaların yüzde 20’sinin hastaneye gelip tanı aldığını düşünürsek kritik eşiğe günler öncesinden ulaşmış olmamız da olası. Hong Kong, Singapur olma şansımızı kaybettik. Bundan sonra tüm enerjimizi İtalya olmamaya harcamalıyız.”

Prof. Dr. Azap, yukarıda da belirttiğim gibi bu salgın ile mücadele amacıyla oluşturulan bilim kurulunun bir üyesi.

Ve belli ki sesini kurulda duyuramamış, sosyal medyadan feryat ediyor.

Salgının ilk gününden beri çok iyi çalışan Sağlık Bakanı diye yerlere göklere sığdıramıyorlar ama gördüğünüz gibi virüs ile mücadelede Hong Kong ve Singapur olma şansımızı kaybettiğimizi en yetkili ağızlardan biri söylüyor.

Salgının başladığını öğrendiğimiz gün ile ilk ‘resmen açıklanan hastanın’ ilan edildiği gün arasında geçen sürede aslında dişe dokunur hiç bir şey yapamadığımızı gösteren bir durum bu.

Hong Kong, Singapur, Güney Kore gibi ülkeler, salgın burunlarının dibinde başlamasına rağmen İtalya ya da İran kadar etkilenmediler çünkü insanların hastaneye gelmelerini beklemeden yaygın test uygulamasıyla enfekte kişileri tespit edip, karantinaya aldılar.

Böylece virüsün yayılma hızını düşürebildiler, ölümleri de o oranda azaltabildiler.

Biz bütün illere test kiti yollama işini daha iki gün önce başarabildik ve o da sadece belli merkezlerde olacak şekilde!

Hâlâ sadece hastalık kuşkusuyla hastaneye gelenlere test yapılıyor, henüz belirti göstermeyen ama taşıyıcı konumda olan belki de on binlerce kişi de aramızda dolaşıp, virüsü yaymaya devam ediyor.

Prof. Dr. Azap da zaten bunun için “İtalya olmamaya çalışmalıyız” diyor!

İtalya olmamanın yolu da belli: Karantina koşullarına uyulmasını gerekirse sert önlemlerle sağlamak.

Bizde hâlâ alış veriş merkezleri açık. Kahvehane, barlar filan kapalı ama lokantalar açık.

Dün Diyanet’in genelgesine rağmen camilerde toplu namaz kılındı. Kıldırmak istemeyen imamlar neredeyse dayak yiyecekti.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı sanki bu iş kendi göreviymiş gibi açıklama yapıyor: Sokağa çıkma yasağı filan olmayacak! Oysa görüyoruz ki İtalya gibi olmamanın yolu, bundan geçiyor.

Yani anlayacağınız hükümet şaşkın ördek gibi:

* Herkese test yapılmadığı için hasta sayısını az zannediyor.

* Herkese test yapıp, hasta olanları enterne etme fırsatını artık çoktan kaçırmış durumda.

* Buna karşın hasta olmayanları, virüsten koruyacak tek önlem olan sokağa çıkma yasağına da karşı.

Çin, 2 ayın sonunda hastalığın yayılmasını kontrol altına alabildiyse, bunun nedeni hasta olmayanların, virüs kapmasını önleyen sokağa çıkma yasağı.

İtalya’da salgının yayılma hızı durdurulabildi, çünkü sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.

En etkili yöntem, çok test yapıp, virüs bulaşmış olan hastaları, toplumdan tecrit etmek ve bunu yapabilecek miktarda teste ne zaman sahip olacağımız bile belli değil.

Türkiye’de hükümetin bu işi önlemek için yapabileceklerinin hepsini yaptığından, bakanın çok iyi çalıştığından hâlâ emin misiniz?

Sağlık Bakanı dün Meclis’teki özel oturumda milletvekillerini bilgilendirdi.

Biliyorsunuz Dünya Sağlık Örgütü, bu salgın ile mücadelede en önemli şeyin mümkün olduğunca çok test yapılarak, virüse yakalanmış olanların tecrit ve tedavisi olduğunu açıklamıştı.

Sağlık Bakanı dün açıkladı ki testler 18 merkezde yapılabiliyor.

Bakan laboratuvar sayısının yakında 25 ilde 36’ya çıkacağını “müjdeliyor.”

Bu bir müjde midir yoksa bir aczin ifadesi midir, siz karar verin.

Milyar dolarlık şehir hastaneleri yapabilen bir ülke, bütün şehirlerinde test yapamıyor!

Belli ki “test kiti” konusunda da sorun var.

Bakanlığın salgın nedeniyle oluşturduğu Bilim Kurulu’nun üyesi Prof. Dr. Alpay Azap:

“Geçen haftaya kadar Türkiye’de hastalık görülmediği için primerleri yurt dışına satıyorduk. Ancak geçen haftadan itibaren vaka görüldüğü için artık göndermiyoruz. Türkiye’deki üretimin haftalık 2 bin primer hazırlama kapasitesi var. Ancak test sayılarını artırmaya çalışıyoruz.”

Sağlık Bakanı:

“Kendi tanı kitimizi geliştirdik. Amerika’ya 500 bin kit verdik. 7’si İstanbul’da olmak zere farklı illerimizde bugün itibariyle 18 laboratuvarda analiz yapıldığını söylemiştim, yakında bütün büyük şehirlerde test yapabilir olacağız. Yarın hızlı tanı kiti devreye girmiş olacak.”

“Nasıl yani” diye kendi kendinize sorduğunuzu duyar gibiyim.

Memlekette test yapan merkez sayısı az, çünkü zaten elde yeterli kit yok. Ama biz bu salgın ortamında ABD’ye 500 bin test kiti “vermişiz.”

Niye?

Bilim Kurulu üyesinin söylediğine göre “bizde hastalık görülmediği için”!

Peki “bizde hastalık görülmesi” herkes için bir sürpriz mi oldu?

Bu zaten beklenen bir şey değil miydi?

Koronavirüs’ten önceki SARS ve MERS salgınları herkese öğretmişti ki mümkün olduğunca çok test yapmak, testi pozitif çıkanları toplumdan tecrit etmek, bu salgınlarla mücadelede en etkili yöntem.

Nitekim Güney Kore, Singapur, Hong Kong örnekleri bu tezin doğruluğunu son salgında da bir kez daha gösterdi.

O halde hangi akıl Türkiye’de üretilen 500 bin test kitinin ABD’ye satılmasına göz yumdu?

Sorduğum soruyu bir daha sorayım:

Türkiye’de hükümetin bu salgını en az kayıpla atlatabilmek için yapabileceklerinin hepsini yaptığından, “bakanın çok iyi çalıştığından” hala emin misiniz?

t24 Mehmet Y. Yılmaz

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: