Roman yazarı Aslı Erdoğan, Türkiye’de ‘faşist bir rejim’ olduğunu söyledi.
Aslı Erdoğan: ”Türkiye’deki durum Almanya’nın 1930’lu yıllarını andırıyor.’‘

- Aslı Erdoğan:
“Türkiye’deki gelişmelerin boyutu Nazi Almanyası düzeyine geldi. Bu gelişmedeki belirleyici faktör Türkiye’de bağımsız yargının bulunmaması.”
PKK propagandası yaptığı gerekçesiyle Türkiye’de dört ay hapis yatan yazar 2016 yılında tahliye edildi…2017 yılının Eylül ayında pasaportu iade edildikten sonra burslu olarak geldiği Almanya’nın Frankfurt şehrine yerleşti.
- Aslı Erdoğan:
”Başkanlık sistemine geçilmesinden sonra yeniden seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan neredeyse “her şeye kadir” konuma geldi. ilaç ve klasik bale gösterisi fiyatlarını o belirledi, ülke ekonomisini de aile fertlerine emanet etti… Erdoğan, nefret etmesine rağmen operaya da el attı;faşizmin sempatik yanı bazen insanı güldürecek kadar eğlenceli duruma düşmesi.
Belirsizlik dayanılmaz!
- Aslı Erdoğan:
“Çok ağır bir karşılaşma olmasına rağmen ilerde hapishane günlerimi kaleme alacağım ve edebiyatçının yüzde 200 oranında dürüst olması gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’de hükümeti eleştirenlerin insanlık dışı bir muameleye’ maruz kaldıklarına dikkat çekmek istiyorum…Belki de artık faşizm kelimesini kullanmanın gerçekten zamanı gelmiştir…
Gazeteci Ahmet Altan’ın müebbet hapis cezasına çarptırılması…İlk başta blöf yaptıklarını zannettim, ama gerçekten bu hükümleri veriyorlar…Yazar ve gazetecilerin kamuoyunda görünürlükleri oldukları için diğer mahkumlara göre şanslı olduklarını söyleyebilirim…
Avukatlar ya da doktorlar gibi başka meslek gruplarından birçok kişinin de baskı altına alındığını hatırlatırım. Kendi meslektaşlarımdan farklı olarak durumları üzerine haber yapılmayan birçok öğrencinin de cezaevlerinde olduğuna dikkat çekmek isterim…
Özgür Gündem Gazetesi Yayın Danışma Kurulu üyesi de olan Aslı Erdoğan, gazeteye yönelik soruşturma kapsamında 2016 yılı Ağustos ayında gözaltına alınmış ve ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklanmıştı. Gazetenin yazarlarından da olan Erdoğan, PKK’ya yönelik mücadele kapsamında hükümetin Cizre’de ilan ettiği sokağa çıkma yasaklarını eleştirmişti.
Türkiye’yi terk eden yazar, bugüne kadar Almanya’da barış, basın özgürlüğü ve kadın haklarına ilişkin çok sayıda ödüle layık görüldü.
‘Türkiye’ye geri dönme umudum giderek azalıyor’
Aslı Erdoğan, 2009’da yayımlanan ‘Taş Bina ve Diğerleri’ adlı kitabının Almanca olarak basılmasını ve Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirdi.
‘Taş Bina ve Diğerleri’ isimli kitabınız için tutuklularla görüştünüz mü?
- Aslı Erdoğan:
”Kitabı yazdığımda henüz hapishaneye girmemiştim. Türk polisi ile birkaç deneyimim vardı, ancak hepsi buydu. Konuyla ilgili haberler okumuştum ve tabii hapishanede işkence gören birçok insanla konuştum. Bu insanlarla konuştuğumda hep söylediklerinden daha fazlası vardı.
Bu travma etrafında kocaman ve mutlak bir sessizlik bulunuyor. Yazar olarak amacım, söylenmeyenin anlatılabildiği bir dil bulmaktı. Bazı şeyler ifade edilemiyor. İnsan kendisi işkence görmüş olsa bile insanın o yanı ya tamamıyla sessiz kalıyor ya da bağırıyor. İşkence görmüş bir insan iyi bir hikaye anlatıcısı olmuyor. Bir travma hikaye anlatmıyor.
Bir roman bu son derece acı durumu, çaresizliği ifade edebilir mi?
- Aslı Erdoğan:
”Bu açık bir soru. Auschwitz’ten sonra şiir yazılamayacağına dair ünlü bir söz vardır. Bu ebedi ve cevap verilemeyen bir soru. Soruya sadece geçici yanıtlar veriliyor; yeni denemeler ve başarısızlıklar yaşanıyor.
Eski bir tutuklu olarak bu soru ile daha sert bir şekilde karşılaşıyorum. ‘Sen yazarsın, cezaevi deneyimlerinden bahset’ deniyor, önümde duran görev bu. Ancak bu, düşündüğümden çok daha zormuş…
Hapiste geçirdiğiniz bu korkunç zamana zihinsel olarak geri dönmek nasıl bir deneyimdi?
- Aslı Erdoğan:
”Bu metni yazana kadar aylar geçmesi gerekti. Bu deneyimi yazma sürecini hep öteledim. Yazmaya başladığımda da egzama oldum. Kalemi zorlukla tutabiliyordum. İki kere psikolojik olarak sinir krizi geçirdim. Yazarken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sonunda bunun, yaşamam gereken önemli bir adım olduğunu düşündüm. İnsan sadece sessiz kalırsa, hücresinden dışarı çıkamıyor.”
Kitabın ön sözünde şöyle yazmışsınız: “Benim, anlattıklarımı ve yazdıklarımı günün birinde yaşamam çok normal.” Bununla ne demek istiyorsunuz?
- Aslı Erdoğan:
”Ne yazarsam ya benim başıma ya da bir başkasının başına geliyor. Bu kehanetle ilgili his beni korkutuyor, zira kehanet ile olumsuz şeyler bağlantılı. Tutuklandığımda hiç şaşırmadım. Bunun geleceğini biliyordum.”
Sizin gazeteci olarak kaleme aldığınız yazılar kadar romanlarınızda da odak noktasını mağdurlar oluşturuyor. Bu noktaya yoğunlaşma nereden geliyor?
- Aslı Erdoğan:
”Bu bilinçli bir seçim. Mağdurların hikayesi, insanlık ve içinde yaşadığımız dünya için asli bir unsur. Yoksa kocaman bir boşluk olurdu ve manada bir eksiklik yaşanırdı. Ancak diğer taraftan da bu tamamıyla bilinçli bir seçim değil. Ben de diğer insanlar gibi kendi geçmişimin, özellikle de çok zor geçen çocukluğumun ürünüyüm. Muhtemelen hâlâ daha annemi, zorba babamdan korumaya çalışıyorum. Ancak bu seçimimin arkasında duruyorum. Ben mağdurun yanındayım. Ben de bir mağdurum. Neden kazananlarla dayanışma içerisinde olayım ki?”
Almanya’ya 2017’de geldiniz. Burada nasıl bir hayatınız var?
- Aslı Erdoğan:
”Buradaki hayatım benim için bir geçiş, bir köprü. Buraya tam olarak yerleşmedim. Türkiye’deki suçlular acele etmiyor. İki buçuk sene geçmiş olmasına rağmen dava sürecim devam ediyor. Valizimi tekrar toplamam gerekirse diye burada kök salmamaya çalışıyorum. Bu şekilde yaşamak kolay değil.”
Türkiye’ye dönmek istiyor musunuz?
- Aslı Erdoğan:
”Hayır, muhtemelen başka bir yere giderim. Türkiye’ye geri dönme umudum giderek azalıyor. Duruma gerçekçi baktığım zaman önümüzdeki en az 10 seneyi yurt dışında geçirmek üzere plan yapmam gerekiyor. Günümüzde Türkiye’de mahkeme önünde olanlara çok ağır cezalar veriliyor.”
Ülkenizdeki durumun değişeceğine dair çok mu az umut taşıyorsunuz?
- Aslı Erdoğan:
”Şu anda Türkiye’de 300 binden fazla tutuklu bulunuyor. Ben tutuklandığım zaman bu sayı 160 bindi. Türkiye rekor üstüne rekor kırıyor. Ülkede yaklaşık 170 gazeteci hapiste, çok sayıda Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticisi ve üyesi tutuklu. Türkiye’de yeni cezaevleri inşa ediliyor. 2021 yılına kadar hapishanelerdeki kapasitenin 500 bine çıkması hedefleniyor. Durum çok üzücü; Alman basınında yansıtılandan çok daha üzücü.”
1967 doğumlu olan Aslı Erdoğan, üniversitede bilgisayar mühendisliği ve fizik okudu. İş gereği Cenevre ve Rio de Janeiro’da yaşayan Erdoğan, fizik üzerine yaptığı doktora eğitimini yarıda bırakıp yazmayı tercih etti. Erdoğan’ın aldığı ödüller arasında 2010 yılındaki Sait Faik Hikaye Armağanı, 2017’deki Erich Maria Remarque Barış Ödülü ve 2018 Simone De Beauvoir Kadın Hakları Ödülü yer alıyor.
‘Türkiye’de demokrasinin d’si yok’!
YSK 36 gün sonra İstanbul seçimlerini iptal etti. Kararı duyunca, ne düşündünüz?
- Aslı Erdoğan:
”Aslında bekliyordum. Çok açıktı böyle bir şey olacağı ancak çoğumuz inanmak istemedik. Bir oyundur gidiyor. Bir tek bu değil, birkaç seçimde ciddi şaibeler vardı. Ve biz nedense bu şaibeleri görmezden geliyoruz. Bir yanıyla da bu maskenin tümüyle düşmesi iyi oldu. Türkiye’de aslında demokrasinin en basit ögesi seçim bile kalmadı. Bunu da hep birlikte kabul edelim. Türkiye’de demokrasinin d’si yok.”
Bazı seçmenler ise sandıktan umudu kesti ve organize bir boykota gitme taraftarı. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Aslı Erdoğan:
”Çok riskli bir karar. 2016-2017’de, tam baskıların dorukta olduğu dönemde ben de böyle şeyler düşünüyordum. Yani Meclis’in boykot edilmesi gerekiyor artık diye düşünüyordum. Boykot çok anlamlı bir çıkış ama karşı taraf o kadar ilkesizse bütün alanı da onlara bırakma, her şeyi kaybetme riski var. Ne diyeceğimi bilmiyorum, siyasetten o kadar anlamam. Ne yapmak gerekiyor bu durumda, çok zor bir karar.
Nazizm, faşizm, Francoizm, Stalinizm, ben en geniş anlamıyla kullandım. Bu konuda akademik bir makale yazamam. Ama tek bir insanın isteğiyle birileri ağırlaştırılmış müebbet alıyorsa artık bu otoriter mi, totaliter mi, artık bunların çok önemi yok. Bu faşizmdir. Ve Türkiye’de bu durum böyle. Bir kişi size kızıyor ve ağırlaştırılmış müebbet alıyorsunuz. Yani bu şaka falan değil. Bunun yanında diğer kıstasların, akademik tartışmaların ne önemi var ki?
Bir panel için Bonn’dasınız. Şimdi burada okurlarınızla buluşuyorsunuz. Bu geçiş size ne hissettiriyor?
- Aslı Erdoğan:
”Duygusal bir geçiş, tam bitmemiş bir geçiş. Bir yanıyla ruhum hâlâ cezaevinde. İnsan öyle kapıyı çekip çıkamıyor ne cezaevinden ne de kendi ülkesinden. Cezaevlerinde açlık grevi başladı, benim koğuş arkadaşlarımdan biri ölüm orucuna girdi. Çok ağır bir his. Özgür de değilim, içeride de değilim. Buna minnet duymam lazım ama insan duyamıyor…
Benim edebiyatım daha çok travma üzerine bir edebiyat. Cezaevi ve sürgün ağır bir travma. Bundan iyi bir edebiyat çıkmasını umuyorum diyebilirim. Ama edebiyat çok iyi garantisi olmayan bir dal. İnsan bir daha hayatı boyunca tek bir anlamlı cümle kurup kuramayacağını hiçbir zaman bilemiyor. Sıfırdan başlıyor her yeni cümleye. Hakikaten bu kez ağır bir lokma sindirmem gereken. Başarabilecek miyim bilmiyorum. Ama bir yanıyla da hem kendime hem koğuş arkadaşlarıma hem de Türkiye’dekilere sanki böyle de bir borcum var gibi hissediyorum. Bu yazılmalı. Sadece bunun için bile sağ kalınmalı.
Sürgünde olmak insanı, ülkesinden küstürüyor mu, yoksa daha mı çok bağlıyor?
- Aslı Erdoğan:
”Bence ikisi de yan yana. Andan ana değişiyor. Bende dış cephede bir kırgınlık ama daha derinlere daldıkça daha bir bağlılık var. Sanırım insan kendi içinde kendi ülkesini bulmak zorunda kalıyor sürgündeyken. Bu da çok derin ve kopmaz bir bağ. İnsan savrulmamak için bunu yaratmak zorunda. Ama zor ve insanı büyüten bir süreç. Önce tabii ki tepkiliyiz. Her sürgün tepkidir. Hem kendi ülkesine hem de geldiği ülkeye. Ama bir noktada insan vatan nedir, benim içimdeki vatan nedir, bunlarla daha bir ciddi hesaplaşmak zorunda kalıyor.”
En çok neyi özlediniz Türkiye’deki hayatınızdan?
- Aslı Erdoğan:
”Annemi saymazsak tabii… Ölü kedimi özlüyorum. Cezaevinde de onu çok özlemiştim, rüyalarıma hep o giriyor. Denizi özlüyorum. Ben İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Denizsiz yaşayamıyor gibiyim. Güneşi de özlüyorum. Çok şey var özlediğim. Çay, boğaz, klasik şeyler… Bütün klişelerle İstanbul’u özlüyorum. Martılı videolar gönderiyorlar, gözlerim doluyor.
Frankfurt’ta epeyce yalnızım. Belki sorun Frankfurt’ta yaşıyor oluşum. Belki Berlin ya da Köln’de olsaydı, benim için çok daha kolay olurdu. Ama İstanbul’da yaşıyor olsaydım da sürekli polis korkusu, şu korku bu korku, baskı olacaktı, onun da üstümden kalkmış olması büyük bir hafifleme. Buranın da kıymetini biraz bileyim diyorum kendime. Gece polis beklemeden uyuyabilmek bile bir nimet.”
Türkiye’de cezaevlerinde çok sayıda gazeteci ve yazar bulunuyor. Avrupa Birliği ve Avrupa ülkelerinden bu konuda eleştirel açıklamalar yapılıyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Aslı Erdoğan:
”Benim durumumda uluslararası dayanışma çok etkili oldu. Belki biz ilk olduğumuz için belki de o sıralar Türkiye’den dışa yansıyan fotoğraflar dehşet vericiydi. Kulağı kesilmiş insanlar, işkenceden geçirilmiş subaylar… Dünya şoka girdi. Fakat bir ölçüde sanırım kanıksandı. Bu da doğal. O kadar çok insan tutuklandı ki artık bıktılar diyebilirim. Yani daha tepkili olabilirlerdi. Bir yanım bunu istiyor. Bir yanım daha rasyonel düşünüyor. İnsanların işi gücü hayatı var, tek dertlerinin Türkiye olmasını beklemek haksızlık. Ama Sayın Merkel Erdoğan’ı ağırladığında şaşırdım. Bu bir ölçüde de çelişkili tutumlar. Avrupa sanki bir yanıyla da hem eleştiriyor hem de ‘ne yaparsan yap, sen bize mültecileri yollama gibi’ bir tutum var. Avrupa da bir bütün değil tabii ki. Ve sanırım Alman kamuoyu Alman siyasilerine göre Türkiye’ye daha tepkili.”
Bir takım sorunlar, bire bir içinde yaşayınca farklı, onlara dışarıdan bakınca farklı değerlendirilebiliyor. Farklı değerlere sahip bir ülkeden Türkiye’deki gelişmelere baktığınızda, bakış açınız değişti mi?
- Aslı Erdoğan:
”Dışarıdan bakabilecek kadar deneyimli miyim bilmiyorum. Ben hâlâ çok Türkiyeliyim. Fakat bahsettiğim kanıksama durumu aslında Türkiye’de daha yoğun. O kadar çok şeyi kanıksadık ki aslında dudağımızı uçuklatması gereken şeylere ‘oh, iyi kurtardık’ gibi bakmayı öğrendik.
2, 3 yıl ceza artık Türkiye’de bir hiç. İnsanlar 15 yılla başlıyor, 30 yıllar, müebbetler. Dışarıdan bakınca nasıl dayanmışız bunlara, nasıl kafayı kırmamışız diyorum. Türkiye’de pek çok durum pek barbarca, çok vahşice. Ciddi bir vicdan yokluğu söz konusu.”
Türkiye’ye dönmek istiyor musunuz?
- Aslı Erdoğan:
”Elbette istiyorum. Buraya geldiğimde ben üç gün sonra döneceğim diyordum. Şimdi bakıyorum işler son bir buçuk yıldır hiç düzelmedi hatta daha kötüye gitti. Türkiye’ye dönmek demek cezaevine yeniden girme riskini göze almak demek. Ne gereği var? Bir yanım da belki beraat edersin diyor. Hâlâ bunu safça umuyorum. Ama sizinle konuşmamdan bile dava açabilirler hakkımda. Şu konuşmaya on yıl verebilirler. Ama insan nasıl kendi burnunu kesip atamıyorsa, ülkesini de kesip atamıyor. Ama birkaç yıl için iyimser değilim. Olumlu gelişmeler olmayacak. Çok büyük facialar da beklemiyorum ama giderek sertleşen, kimsenin soluk alamayacağı bir rejim olacakmış gibi geliyor.”
Türkiye’den uzakta yazarlık ve gazetecilik
Dünyanın en büyük kitap fuarı olan, 104 ülkeden 7450 katılımcının yer aldığı Frankfurt Kitap Fuarı, Almanya’da yaşayan Türk yazar ve gazetecileri okurlarla buluşturdu.
16-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenen fuarda, kültürlerarası diyaloğu destekleyen Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun standı da yerini aldı.
- Aslı Erdoğan:
”Anadilinden uzak olması bir yazar için çok can alıcı bir mesafe. Kütüphanemden, kitaplarımdan, evimden uzağım; bunlar ağır vuruyor.
Ağır sağlık problemleri yaşıyorum ve bu nedenlerle yazamadım. Fakat eninde sonunda cezaevinde yaşadıklarını bir kitaba dönüştüreceğim. Cezaevi bir kitaba dönüşmek zorunda. Yoksa beni için için parçalayacak. Bu cezaevini yazmak kendime de, cezaevindekilere de, edebiyata da bir borcum. Bu borcu kapamadan gitmeye niyetim yok.
Türkiye’de basın bütünüyle kontrol altında. Sanat dünyasında paçasını kurtarmak için yönetime yanaşanlar var, kaçanlar var. O kadar çok insan Avrupa’da ki şu an. Müzisyenler, karikatüristler, yazarlar, gazeteci, akademisyenler…Bir ülke yazarını, sanatçısını, gazetecisini bu kadar mı rahat harcıyor, bu kadar mı kolay gözden çıkarıyor?”
‘Burada sansürden uzak gazetecilik yapıyorsunuz‘
Etkinliklerde öne çıkan konulardan biri olan diasporada gazetecilik üzerine konuşan diğer isimler Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç ve Artı Gerçek yazarı Ahmet Aziz Nesin’di.
- Celal Başlangıç:
”Almanya’da sansürden ve otosansürden uzak gazetecilik yapma imkanları var. Artı Gerçek’i Türkiye’de kuramayız. Kimse bize katkı sunmazdı, kimse bize yardım etmezdi. Niye? Olağanüstü Hal ilan edildiği anda Türkiye’de 200 yayın kuruluşunun kapısına kilit vuruldu. Televizyonların kapılarına ek bir yargı kararı olmadan kilit vuruldu. Malları, kameraları, rejileri haraç mezat satıldı. Ve üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala daha bir dava açılmamış değil.”
‘Benim için artık ülkeler kavramı kalktı‘
- Ahmet Aziz Nesin:
”Almanya’da gazetecilik yapıyor gibi hissetmiyorum, çünkü yazdığım her şey Türkiye üzerine. Uzun süre Türkiye dışında yaşadıktan sonra artık hangi ülkede olduğumun benim için önemi yok. İfade özgürlüğü diye bir şey olsaydı zaten biz gazeteciliği Türkiye’de yapıyor olurduk. Gazeteciliğin emekliliği olmaz….Başladığımız işi bir gün Türkiye’de devam ettirmek istiyoruz.”
‘Türkiye’de savaşa savaş, barışa barış demek zor‘
- Gazeteci ve belgesel yönetmeni Osman Okkan:
”Türkiye’deki ifade özgürlüğü sorunu…Ülke dışından Türkiye’ye haber yapacak yayın organlarına büyük görev düşüyor. Türkiye’nin Suriye operasyonu sonrası yayın organları üzerinde büyük baskı oluşturulduğunu biliyorum…Türkiye’de savaşa savaş, barışa barış demenin zor olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Doğru haberleri mümkün olduğu kadar aktarmamız gerekiyor.”
© Deutsche Welle Türkçe – Holger Heimann – Gezal Acer – Şükran Şençekiçer
