AKP’nin doğurduğu yeni parti kuruluşlarına giderken

AKP içinden ciddi çatlamalar aslında yeni değil. AKP toplumu kapsayıcı veya farklı siyasal eğilimden kişileri bünyesinde barındırma niteliğini, iktidar olduktan sonra gelişen süreçte adım adım kaybetmeye başladı.
Bu süreç iki şekilde ilerledi.
İlki merkez sağ ve sosyal demokrat eğilimli veya devlette yer almış mesela Abdüllatif Şener gibi kişilerin, “amaç, hedef, ideoloji” farklılaşması ve parti ve iktidarda mutlak gücün giderek tek adam üzerinde toplanması ile kendilerine hayat sahasının kalmadığını görmeleri veya liderin, aşırı güçlenmesiyle artık onlara ihtiyaç kalmadığı için dışlamaları sonucu olan ayrılıklar. Bunlar kendilerini parti dışında buldular.
Yanlış Zamanlama Kurbanı…
Bunlardan bildiğim kadarıyla sadece Abdüllatif Şener Türkiye Partisi kurdu ve başarısız oldu. 2009 AKP’nin gücünün doruklarına tırmandığı ve ülkenin dışarıdan akan bol para içinde yüzdüğü dönemlerdi ve dolayısıyla bu erken doğumun bir etkisi olmayacaktı. Yanlış zamanlamanın kurbanı..
AKP içinde ikinci önemli ayrışmanın da tarihi en az 10 yıllıktır. Bu ayrılıklar veya liderden farklılaşmalar, AKP’den bugün doğmakta olan yeni partileri gündeme getirdi: Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Babacan… Ve bunların etraflarında, yine AKP liderinin zamanları doldu düşüncesiyle veya artık hoşlanmadığı için parti ve iktidarda faal görev vermeyip kenara çektiği bir sürü isim.. (*)
Şüphesiz bu liderlik çatışmaları veya liderden ayrışmaları, “yoktur birbirlerinden farkları” diyerek… veya “liderlik yarışına girdi, yenildi, olamayınca ayrıldı” düz mantığıyla açıklanamaz. Bu kolaycılık olur.
Gül ile kapışma

Davutoğlu’nun RTE’den farklılaşmasını acaba bu kategoriye koyabilir miyiz diye kendime sorduğumda bile, hayır diyorum.
Davutoğlu, teoriye önem verir, uydurur ve ona göre politika çizer. RTE’nin ise böyle bir kaygısı yoktur; arka planda değişmesi zor bir inancı olsa bile, eyyamcıdır, günübirlik görüş değiştirebilir, dün kara dediğine bugün ak veya tersi diyebilir.
RTE’nin siyasal olarak değişmeyen niteliği, liderliğinin şu veya bu şekilde tartışılmasıdır. Kendine kesin biat ister. Kendine rakip olacakları veya çıkanları da tasfiye eder. Bu konuda da kararlıdır. Tek adamdır. Birileri fikirlerini veya seçenekleri söyleyebilir, ama o kadar. Bunların da kendisiyle, iktidarıyla, yönetme tarzıyla çatışmaması gerekir.
RTE’nin en büyük siyasal rakibi Abdullah Gül’dür aslında.
Bu tam bir tasfiyeydi …
Gül’ün Cumhurbaşkanlığı bittiği noktada parti dışına itilmiştir: Burada sana yer yok, tamam artık başbakan oldun, Cumhurbaşkanı oldun, siyasi hayatını sonlandırıyorum. Bunun bariz göstergesi, AKP kongresinin, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı RTE’ye devretme töreninden bir gün önce yapılmasıdır. Gül, görevi teslim etmeden hemen önce partisine döneceğini açıklamış, ancak o zamanki parti sözcüsü H. Çelik kongrenin tarihinin bir gün önce olacağını açıklamıştı. Bu tam bir tasfiyeydi.. Gül, partiye geri dönmedi.
İşin ilginci, RTE’nin parti liderliğine ve Başbakanlığa getirdiği ve bunu kongreye onaylattığı kişinin de Ahmet Davutoğlu olmasıdır.
Davutoğlu emanetçiliği reddedince

RTE, Davutoğlu’na ne kadar güvenmişti bilinmez, ama yıllardır birlikte politika yürütmüşlerdi ve RTE onu önemli görevlere getirmişti.
Fakat Davutoğlu, o zamanki “tarafsız Cumhurbaşkanlığı” konumu nedeniyle parti ile ilişkisi askıya alınan RTE’nin yerine, yasal konumu ve hakları nedeniyle de gerçek bir liderliğe soyunmasıyla, RTE ile ayrılığı başlamıştı.
Başbakan ve parti başkanı olarak, farklı politikalara soyundu. Mesele şeffaflık yasası vb. istedi. RTE karşı çıktı. ABD ile doğrudan liderlik temasına girişti vb. Partide kadrolaşma, milletvekili belirleme istedi. RTE’nin kabul edemeyeceği konular. RTE kısa sürede AKP yönetiminde Davutoğlu’nu yalnızlaştırarak, siyaset dışı bırakma sürecini işletti.
Bugün Davutoğlu’na yöneltilen en önemli suçlama-eleştiri, parti içinde RTE’ye rakip olmasıdır.. SETA vb. gibi liderin güttüğü kurum ve kişilerce.. Suça bakın!
Bu konuyu neden deştiğime gelince: Liderlik çatışmasını parti kuruluşlarını gündemime alıyorum!
(*)Temmuz’da AKP’nin kurucular listesi yenilendi, 10 kişi eksildi. Bir kişi AKP’nin kuruluşunda yer almışsa bu hukuki durumdur. Onu listelerden çıkararak kurucu olmaktan çıkarmış olmazsınız. Bu olay bile AKP’nin nasıl bir zihniyetle yönetildiğini açıklar…
AKP’nin doğurduğu yeni parti kuruluşlarına giderken

“Gül– Davutoğlu ve RTE ilişkisi gündeme oturdu… Biliyoruz ki RTE 4 yıldır Gül’ü, AKP dışına çıkarmak için uğraştı ve bunu başardı. Fakat siyaset iniş ve çıkışlar olayıdır. Dinamiktir. Bir yerde nokta konur, ama yeni bir parantez açılır ve oyuncular yeniden sahne alır. RTE, Davutoğlu’nu parti liderliğine ve başbakanlığa getirerek Gül meselesini noktalamıştı. Neden? Çünkü her ikisi de ‘lider’, ‘tepeye oynayan/çıkan’ politikacılardır.
Tepelerde iki lider olmaz.
Hele RTE tipi politikacılar, çevrelerindeki bütün eski-yakın arkadaşlarını genellikle tasfiye ederler. RTE için önemli olan tek şey var: dediklerini yapacak insanlar..
Gül’ün kendine özgü tarzı var, kavgacı değil, ılımlı. Etkilenmeye açık, topluma daha çok kulak verir. RTE’nin tersi.
Gül, geri dönerse lider olarak döner…
Geçmişte RTE ile yaşadığı ‘siyaset çatışması’nda kavgacı olmadı. Tarzı değil. Ayrıca RTE’nin yıldızının yükseldiği dönemlerde onunla çatışmaya girilmez. Bunu bilir. Ama geçmişte, RTE karşısında alternatif siyaset ve düşüncelerini söyleyerek, kendi ‘siyaset programını’ epey inşa etti, mesajlarını verdi ve farkındalık yarattı. Cumhurbaşkanlık süresi bitince de, köşesine çekildi.
Fakat Gül siyasetçi, 70-80 yaşında değil ki köşesine çekilsin. Yaptığı, bir ‘geri dönüş’ için koşulların olgunlaşmasını beklemek. Gül, siyasete geri dönecekse, şüphesiz lider olarak döner..”
Yukarıdaki satırların hepsi, 9 Mart 2014’te Gül, Tek Seçenek mi? başlıklı yazımdan alıntı.
Şimdi de 16 Haziran 2015 tarihli “Gül – RTE: Uzun süren çatışmanın son aşaması” yazımdan bir alıntı yapıyorum:
Bilek güreşinin zamanı var

”..Epey Gül tartışacağız… Erdoğan dobra adam, gizli saklısı yok, biliyoruz onu; ama Gül öyle değil, saman altından su yürütüyor.. görüşü yaygındır. Ben öyle bakmam, hatta yanlış bulurum.
Erdoğan ne kadar ilişki kurularak etkilenmesi zor, kendi doğrularında eğilmez bükülmez, uzun vadeli hedeflerine kilitlenmiş, bunun için de ezer geçer kutuplaştırır.. köklü dini inançları doğrultusunda ne pahasına olursa olsun ülkeyi dönüştürür bir kimse ise..
Gül ise yeni koşullarda yeniden durum muhasebesi yapabilen, yeni duruma uyum sağlayabilen, toplumsal ve siyasal olarak etkilenebilecek insandır. İslam dünyasında yaşanılanlara bakışı farklı ve reformcudur. Hatta, İslamın ortaçağından bahsetmiştir. Gül’ün toplumsal mutabakata daha yakın bir duruşu var.
Erdoğan amacına ulaşmak için ne kadar kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı olmaktan çekinmezse, Gül de o kadar gerektiğinde uzlaşmacı olabilir. Gözlemim ve değerlendirmem bu..
Örneğin Gezi Direnişi’nde RTE Kuzey Afrika’da iken Gül ve diğerleri uzlaşmacı oldu, ama RTE döndü ve adeta savaşı başlattı! Bütün rezaletler ve ölümler birbiri ardına geldi, acılar yaşandı.
RTE ile Gül arasındaki siyasi ilişkilerin ‘kardeşçe’ olduğunu hiç düşünmeyin.
RTE, Cumhurbaşkanlığı döneminde Gül’e siyasetin kapılarını hep kapamıştır…
Gül ile Erdoğan arasındaki ilk önemli olay, Şike Yasası’nın yeniden düzenlenmesi sırasında patlamıştı. Gül, ikinci şike yasasını ilk kez bütünüyle Meclis’e gönderecek, değiştirilmesini isteyecek, ama Erdoğan yasayı Meclis’ten olduğu gibi geçirerek yeniden Gül’e gönderip yasalaşmasını sağlayacaktı. Bu, aralarında ilk ciddi bilek güreşiydi. (RTE kazandı)
RTE bununla kalmadı, Gül’ün görev süresini 7 yıl uzattırdı ve Gül’ün yeniden cumhurbaşkanı seçilmesini de yasakladı…
RTE Gül’e siyasetin, partinin yolunu hep kapadı. Cumhurbaşkanlığı bitince de, partiye dönmesinin önünü kesti mesela! Gül, RTE’nin en büyük rakibiydi, tek adamlığında Gül’e hiçbir yer yoktu.
Gül, gücünün zirvesinde olan bir kişiyle güreşmek için mindere çıkmayacak ve bekleyecekti.”
Zaman şimdi olgunlaştı…
Bu yazımın sonunda, 2015 Haziran seçimini AKP’nin kaybettiği koşullardan yola çıkarak “İşte şimdi günler geldi. RTE güç ve partisi iktidarı kaybetti. AKP yeni arayışlarda, doğal olarak. Yeniden yapılanmasını ve kurtuluşunu Gül’de arayacaktır. Nasıl, hangi koşullarda, göreceğiz” yazmışım!
Biraz erken olmuş bu sonuç.
RTE iktidarı vermemiş, 4 ay süren karanlık bir adeta iç savaş ve bombalama, kitlesel cinayetler dönemine girmiş ve 2 Kasım’da yenilenen seçimlerle iktidarı geri almıştı.
O günler esas şimdi geldi! Bu alıntıları geçmişi anımsamak için aldım.
Gül siyasete AKP dışında soyundu epeydir.. Cumhurbaşkanlığı adaylığını anımsayın. Çünkü AKP neredeyse tamamen RTE severlerin partisine dönüştü, adeta bir demir çekirdek, ve hem Davutoğlu hem Gül, şüphesiz Babacan ile birlikte fiilen harekete geçti.
Zaman olgunlaşmıştı..
http://www.cumhuriyet.com.tr Orhan Bursalı
